O sıralarda yirmiiki yaşında olan Hz. Zeyd (ra), O’
Zat’ı (asm) muhafaza eden melaike ordusunu bile kıskanıyor ve kendisin
gibi genç olan diğer sahabiler tarafından O’nun etrafında oluşturan
etten duvarın en önünde yer alıyordu.Bu yüce sahabe, güneşin ortalığı
adeta kavurduğu bir günde gazveye hazırlanırken, Peygamberimizin
alnında parıldayan ter damlacıklarını gördü. Her
bir damla Zeyd’in kalbine bir hançer gibi saplanmıştı. Dayanamadı,
başını öfkeyle yukarı kaldırarak güneşe çevirdi ve hiç kımıldamadan ona
bakmaya başladı.
Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm), bütün alemleri kuşatan nuraniyetiyle
bir şeyler olduğunu hissetmişti. Hemen Zeyd’e döndü ve kolunu tutarak:
“Zeyd!” dedi. “Ne yapıyorsun? Güneşi söndüreceksin…”
Zeyd başını yere çevirdi ve Peygamberler peygamberi’nden yansıyan bir nur, güneşi ona muhatab etti.
Güneş:
“Ya Zeyd!” dedi. “Ben O’nu incitmek ister miyim hiç? Sadece O’na daha yakın olmayı arzu etmiştim..”
İman ve sevgi sırrındaki bu akıl almaz hikmet, Mekke sokaklarından
bir sevda bestesi gibi bütün alemlere yansıdı ve O’nu sevenlerin
gönüllerine ulaştı.
Zeyd’den bütün gençlere bir mesajdı bu ve:
“O’nu benim gibi sevmelisiniz” diyordu.