Yeni(den) Fark Edilen Meyve: Nar
Kemal Sümbül
İnsanlığın ilk tanıştığı meyvelerden biri olduğu düşünülen nar, ilim
literatüründe Punica granatum L. (Punicacea familyası) olarak
isimlendirilir. Anavatanının İran olduğu kabul edilen nar, daha çok
Akdeniz’e komşu ülkeler ile Kaliforniya kıyıları, Hindistan, Çin ve
Rusya’da yetişir.
“Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane!” bilmecesiyle hafızalara
kazınan nar; çiçeği, kabuğu ve kırmızı taneleriyle hususi bir meyvedir.
Nar, tanelerinin dizilişi ve tanelerin üzerini örten koruyucu zarıyla
da dikkatleri çeker. Genellikle taze olarak tüketilen nar, meyve
suyunun yanı sıra pasta ürünlerinde, jöle ve marmelât üretiminde de
kullanılır. Nar, fonksiyonları ve ihtiva ettiği kimyevî moleküller
dolayısıyla son yıllarda bilim adamlarının da ilgisini çekmektedir.
Narın muhteviyatı
Narın toplam ağırlığının % 52’sini yenilebilir kısım meydana getirir.
Bunun da % 78’ini nar suyu oluşturur. Narın yenilebilir kısmında;
sitrik (% 0,33-0,56), malik, asetik, fumarik ve laktik asit bulunur.
Olgun narın yenilebilir kısmında protein miktarı 100 gramda 50 mg;
toplam fenolik madde miktarı 100 gramda 150 mg; askorbik asit ise, 100
gramda 10 miligram civarındadır. Taze sıkılmış nar suyunda şeker
nispeti yaklaşık % 16’dır. Nar suyu ve çekirdeğinde 19 element tespit
edilmiştir. Bunlar arasında demir, kobalt, molibden, potasyum,
kalsiyum, selenyum, sodyum ve çinko vardır.
Narın ağırlığının % 12-20’sini çekirdekler oluşturur. Yaş çekirdeklerde
% 1,2-2,7 nispetinde yağ bulunur. Yağ miktarı düşük olduğu için nar,
sanayide yağ kaynağı olarak kullanılmaz.
Narın sağlığa tesiri
Narda bulunan yağ asitlerinin insan sağlığına olumlu tesirleri vardır.
Narın özellikle kalb-damar hastalıklarını önleyici rolünden ve kandaki
toplam kolesterol ile kötü kolesterol olarak bilinen LDL’yi azaltıcı
tesirinden bahsedilmektedir.
Nar çekirdeğinde bulunan omega-3 ve omega-2ü hücrelerde programlı hücre
ölümüne (apoptosis) yol açtığı belirtilmiştir. Nar çekirdeğinde bulunan
kimyevî moleküller, tümörlü hücrelerin normal dokulara yayılmasını
(metastas) önlemede rol oynar. Lâboratuvar şartlarında kanserli
hücrelerin ilâçlara karşı direncinin önlenmesinde, nardan saflaştırılan
kateşin molekülünün olumlu tesiri olduğu gözlenmiştir. Prostoglandinler
adı verilen bir grup molekül, vücutta çok önemli işlerle
vazifelendirilmiştir. Bunların bir kısmı kanda pıhtı oluşmasına mâni
olurken, bir kısmı da kan damarlarının çapını ayarlamada kullanılır.
Nardaki bazı hususi asit ve polifenollerin prostoglandin tesir
mekanizmasında faydalı olduğu düşünülmektedir. Nar, portakal ve mor
üzüm suları karşılaştırıldığında, nar suyunun insan hücrelerinde
prostoglandinI2 (PGI2) sentezini arttırdığı bulunmuştur. Antioksidan
tesirinin de diğer meyve sularından daha fazla olduğu bulunmuştur.
Deney hayvanlarına azoksimetan verilerek oluşturulan kolon kanserinin,
nar çekirdeği diyetiyle -kontrol grubuna kıyasla- gerilediği tespit
edilmiştir.
Tümörün vücuda yayılma sürecinde yeni kan damarları (anjiogenezis)
meydana gelir. Nar çekirdeği yağının bunu yavaşlatarak, tümörlerin
vücuda yayılmasının gecikmesinde rol oynadığı bulunmuştur. Nar suyu ve
çekirdeğinin hormona bağlı olmayan farklı kanser hücrelerinde seçici
olarak programlı hücre ölümüne (apoptozis) sebep olduğu bulunmuştur;
prostat kanserlerinde ise, programlı hücre ölümlerini hızlandırıcı
(pro-apoptotik) tesiri keşfedilmiştir.
Nar çekirdeği suyunun iskemiye bağlı (damar tıkanıklığı veya başka bir
sebeple kalbin yeterli miktarda oksijenlenememesi) koroner kalb
hastalarındaki tesirini incelemek maksadıyla yapılan bir araştırmada,
hastalara 240 mililitre nar suyu üç ay boyunca günlük olarak
içirilmiştir. Kontrol hastalarına ise renkli ve aynı kaloriyi taşıyan
sıvı verilmiştir. Bu süre içerisinde her iki gruba almakta oldukları
diğer ilâçlar da verilmiştir. Günlük nar suyu içen hastalarda -kontrol
grubuna kıyasla- iskeminin iyileşebileceğine dair belirtiler elde
edilmiştir. Bu arada, bazı iddiaların aksine, üzüm suyu ile kırmızı
şarabın kalb hastalarında iskemik belirtilerin iyileşmesinde herhangi
bir rolü olmadığı bulunmuştur.
Dünyadaki kanser ölümlerinin yaklaşık % 90’ının primer tümörlerin
(kanserin ilk oluştuğu dokudaki durumu) yayılmasından kaynaklandığı
tahmin edilmektedir. 1,5 miligram nar suyu ile 1,5 miligram nar
çekirdeği yağı karıştırılarak elde edilen 3 miligramlık karışımın
prostat ve göğüs kanserlerinde tümör hücrelerinin yayılmasını
baskıladığı bulunmuştur.
Hz. Ali (ra): “Narı zarı ile beraber yiyiniz; çünkü o, mideyi
temizler.”1 buyurarak nar ve zarının önemini belirtmiştir. Narın ihtiva
ettiği besin elementleri ve bunların sağlığımıza faydaları
bilindiğinde, Kur’ân’ın ondan birçok hikmete binaen bahsettiği
anlaşılır. Kur’ân’da üç yerde nardan bahsedilmektedir. “Gökten suyu
indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir
yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler: hurmanın
tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri)
çıkarıyoruz. Bunların kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar
meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda
inanan toplumlar için ibretler vardır.” (En’am 6/99) Bu âyette dört
meyvenin adı geçmektedir. Elmalılı Hamdi Yazır, âyetin açıklamasında
narla ilgili olarak; “Nar gerçekten ilginç bir meyvedir. Bu önce dört
şeyden oluşmuştur. Kabuğu, zarları, çekirdeği ve suyu.” der ve bunların
özelliklerinden ve faydalarından bahsettikten sonra, narın bir yönden
gıda, bir yönden de ilâç (hammaddesi) olduğunu belirtir.
Narla alâkalı olarak, Risale-i Nur Külliyatı’nda, onun bütün eşya ile
alâkadar olmasına ve az bir zamanda kolaylıkla meydana gelmesinin
(insanlar için) imkân hâricinde olduğuna dikkat çekilerek; “Ondaki
ziynet, intizam, san’at, rayiha, tat ve koku gibi lâtif şeylerden
anlaşıldığına göre, öyle bir Sani’in masnuudur ki, onun icadında külfet
ve mübaşeret yoktur.” denmektedir.
“Narın tanelerini zâyi etmeden yiyen Cennet’e gider.” sözü, onun
dikkatli bir şekilde yenilmesini ve israf edilmemesini telkin
etmektedir. İnanan insanlara düşen vazife; bu güzel meyveyi yerken,
onda tecelli eden ilim, kudret, hikmet ve sanatı düşünerek Sâni-i
Hakîm’i hatırlamak ve O’nun nimetlerine şükretmektir.
Dipnot
1. El-Müsnedu Ahmed b. Hanbel, (Thk. Hamza Ahmed ez-Zeyn, 1-20),16:564,
nr.23130, Kahire 1416/1995, Daru’l-Hadîs Y.; Nureddin el-Heysemî,
Mecma’u’z-Zevâid, 5:59, (thk. Abdullah Muhammed ed-Dervîş), 1414/1994
Beyrut, Daru’l-Fikr Y.,
Kaynaklar
- Poyrazoğlu,E ve ark. (2002). Organic acids and phenolic compounds in
pomegranates (Punica granatum L.) grown in Turkey. Journal of Food
Composition and Analysis, Vol.15, 567-575.
- Michael,D et al., (2005). Effects of pomegranate juice consumption on
myocardial perfusion in patients with coronary heart disease. American
Journal of Cardiology, Vol.96,810-814.
- Martinez, JJ et al., (2006). Seed characterisation of five new
pomegranate (Punica granatum L.)varieties. Scientia Horticulturae.
Vol.110, 241-246.
- Ephraim P. Lansky, Robert A. Newman, (2007). Punica granatum
(pomegranate) and its potentialfor prevention and treatment of
inflammation and cancer. Journal of Ethnopharmacology, Vol.109, 177-206.
- Seyed Hossain Mirdehghan, Majid Rahemi.(2007). Seasonal changes of
mineral nutrients and phenolics in pomegranate (Punica granatum L.)
fruit. Scientia Horticulturae, Vol.111, 120-127.
- Anand P. Kulkarni., Somaradhya Malliharjuna. Aradhya. (2005).
Chemical changes and antioxidant activity in pomegranate arils during
fruit development. Food Chemistry, Vol.93, 319-324.
- Abulfadl F et al., (2006). Determination of fatty acids and total
lipid content in oilseed of 25 pomegranates varieties grown in Iran.
Journal of Food Composition and Analysis, Vol.19, 676-680.
- Rosenblat, M et al., (2006).Antioxidant effect of pomegranate juice
consumption by diabetic on serum and macrophages. Atherosclerosis,
Vol.187, 363-371.