Ya Terlemeseydik!
İbrahim UĞURLU
Sıcak bir günde hızlı yürüme sebebiyle kan ter içinde kalan ve
elbiselerini değiştirme imkânı bulamayan bir insan, terlemeyi eziyet
gibi görebilir. Hâlbuki terleme, Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin
tecellilerinden biridir. Vücuda yerleştirilmiş olan terleme
mekanizması, hayatiyetin sıhhatli bir şekilde devam ettirilebilmesi
için oldukça önemli vazifeler görür.
Deri; iç ve dıştan gelebilecek her türlü uyarıya cevap verebilecek
kabiliyette yaratılmış, en fazla hücre ihtiva eden organlardan biridir.
Ayrıca hayvanlar da kendilerine has doku hususiyeti ve ihtiva ettiği
koku, yağ, sümüksü madde (mukus), zehir ve ter bezleri gibi
gerektiğinde salgıları ile vücudu koruyan birçok beze sahiptir.
Ter bezleri, memelilere hastır. Yani omurgasız hayvanlarda, balık,
kurbağa, sürüngen ve kuşlarda ter bezleri bulunmaz. Memelilerde ter
bezlerinin konumu ve sayısı türlere göre farklılık arz eder. Meselâ
kedi ve köpeklerde bu bezler sadece ayak tabanlarında bulunur. Bu
yüzden köpekler, sıcak havalarda veya vücutları aşırı ısındığında
hararetlerini dillerini sarkıtarak dışarı atar. Balina ve yunus gibi
suda yaşayan memelilerde ter bezi yoktur. Hayatlarının büyük bölümünü
suda geçiren su aygırlarında, ter bezi sadece başın üst kısmında
bulunur. Fillerde ise ter bezi bulunmaz. Genellikle sıcak bölgelerde
yaşayan bu hayvanlar, bu yüzden vücutlarını serinletmek için
kulaklarını devamlı sallar. Bu, fillerin cüsselerine nispetle küçük
kulaklarla vücutlarını yelpazeleyip soğuttuğu mânâsına gelmez. Bu
hayvanların kulaklarına geniş çaplı kılcal damar ağı yerleştirilmiştir.
Bu ağ, fillerin vücutlarındaki 450 litre kanı 20 dakika içerisinde
kulaklarından geçirerek âdeta radyatör fonksiyonu görür. Kanın geçişi
esnasında sallanan kulaklarla kanın soğuması temin edilmiş olur.
Kırışık bir yapı arz eden fil derisi, su tutma özelliğine sahiptir.
Deride tutulan suyun sıcak havada buharlaşmasıyla vücuttan ısı çekilir
ve hayvan böylece serinletilmiş olur.
Ter nedir ve nasıl üretilir?
Ter, insan vücudunun yaklaşık her cm2’sine 100 adet yerleştirilmiş 2,5
milyon ter bezi tarafından salgılanan renksiz, kokusuz bir sıvıdır.
Vücuda dengeli bir şekilde dağıtılan ter bezleri; meme uçlarında, göz
kapaklarında, genital (üreme) organlarda ve dudaklarda bulunmaz.
Buralarda ter bezi olmamasının bazı hikmetleri vardır. Meselâ emzirilen
bebekler, meme uçlarında ter bezi olmaması sayesinde terle tuzlanmış
deriyi emmek zorunda kalmamaktadır. Eğer dudaklarda ter bezi olsaydı,
insan konuşurken devamlı
terleyen dudaklarını yalamak mecburiyetinde kalabilirdi.
Ter bezlerinin yapısı
Ter bezlerindeki tüp şekilli yapı iki kısımdan meydana getirilmiştir:
1- Deri altındaki ter salgılayan kıvrımlı bölüm.
2- Epidermis (üst deri) ve dermis (alt deri) bölgelerinden dışa doğru uzanan kanal bölümü.
Birçok bezde olduğu gibi, ter bezlerinin salgı bölümü de ön salgı adı
verilen bir sıvı salgılar. Bu sıvı kanalda akarken içindeki maddelerin
konsantrasyonları (yoğunlukları) değiştirilir. Salgı, bez hücrelerinin
üzerinde veya onlara yakın sempatik sinirlerin uyarılmasıyla
gerçekleştirilir.
Kaç çeşit ter bezi vardır?
Vücudumuza, “ekrin” ve “apokrin” olmak üzere iki grup ter bezi
yerleştirilmiştir. Ekrin; avuç içi ve ayak tabanında fazla olmak üzere
vücudun her bölgesinde bulunan, “merokrin” salgı yapan (salgı az bir
sitoplâzma kütlesiyle dışarı verilir) ve sayısı iki milyondan fazla
olan ter bezidir. Bu ter bezleri, epidermisten embriyolojik dönemin
üçüncü ayından itibaren gelişmeye başlar ve doğumdan birkaç hafta sonra
da vazifelerini yapacak hâle gelir. Bu bezin salgıladığı terde su,
sodyum, potasyum, klor, bikarbonat, üre ve aminoasitler bulunur.
Apokrin ter bezleri (salgı, sitoplâzmanın önemli bir kısmıyla dışarı
atılır) hamileliğin 4-5. aylarında gelişir. Daha çok koltuk altına,
ağız ve meme başı çevresine yerleştirilmiştir. Salgısını genellikle
kılın dip kısmındaki soğancığa (folikül) boşaltır. Bakterilerin
faaliyeti neticesi kokusunu kazanan renksiz salgı; protein,
karbonhidrat, amonyak ve demir ihtiva eder. Her insanın kendine has
kokusu, bu maddeler vesilesiyle ortaya çıkar. Köpek ve benzeri bazı
hayvanlar da sahiplerini bu kokudan tanır. Hormonal veya hissî
uyaranlarla ortaya çıkan salgı, androjenlerin (erkeklik hormonu)
salgılanmasına bağlı olarak çalıştığı için ergenlik çağında salınmaya
başlar.
Neden terleriz?
Terleme, vücut sıcaklığının istenilen aralıkta kalması ve rahatlığının
sağlanabilmesi için, vücuda yerleştirilmiş çeşitli mekanizmalar
vasıtasıyla yapılan bir dengeleme faaliyetidir. Terleme, vücuda
yerleştirilen bir soğutma mekanizmasıdır. Sıcak bir ortama girildiğinde
ısı dengesini sağlamak için vücudun bazı mekanizmaları devreye sokulur
ve termostat gibi çalıştırılan sistemle vücut sıcaklığımız dengelenir.
Sıhhatli bir insanın vücut sıcaklığı son derece kararlıdır, değişmeler
nâdiren 0,5 oC’yi aşar. Ortam harareti ne olursa olsun, vücut
sıcaklığının belirli dar aralıkta tutulması gerekir. Hareketsiz bir
yetişkinin vücut içi sıcaklığı ortalama 37 oC iken, deri sıcaklığı 31
oC’den 25 oC’ye kadar değişiklik gösterebilir. Vücut sıcaklığının
düzenlenmesi vazifesi, hipotalamusa verilmiştir. Hipotalamus, orta
beynin bir parçasıdır ve yaklaşık 4 g ağırlığındadır. Hipotalamusun ön
kısmına vücudu sıcaklık artışından koruyan, arka kısmına ise sıcaklık
düşüşlerinden muhafaza eden birer merkez yerleştirilmiştir.
Çevreye istenilen seviyede ısı geçişi olmadığında, meydana gelen
sıcaklık artışı dolayısıyla, damar genişletilmesi (vazodilatasyon) ve
terleme devreye girer. Derideki kan akışı artırılır ve bu şekilde iç
bölgelerden dış dokulara ısı geçişinde iki, üç kat artış olur. Yetişkin
bir insanın derisinde normal şartlarda ve istirahat durumunda kalb
debisinin % 5-10’u kadar kan bulunur. Sıcaklığın aşırı artması hâlinde
kalbdeki kan debisinin % 50-60’ı deriye gönderilir. Eğer buna rağmen
vücut içi sıcaklığı hâlâ artmaya devam ediyorsa, vücutta ter
salgılanarak ısı geçişi devreye sokulur. Ancak suyun buharlaşmasını
engelleyen elbiseler, ortamdaki su buharının kısmi basıncının artması
ve hava dolaşımının azalması gibi dış unsurlar önemli bir soğutma şekli
olan terlemeye tesir eder. Vücut sıcaklığında 1 oC’lik artış, kalbin
dakikada 18 defa daha fazla atmasına sebep olur.
Vücut ısısının dengeli bir şekilde korunması ve sürekliliğinin
sağlanması için Allah vücuda yerleştirdiği mekanizmalara koordine bazı
vazifeler yaptırır. Bu durumda insan elbise giyme, hareketi azaltma
veya daha serin ortam şartlarını arama meyli gösterir.
Vücuttan buharlaşan her bir gram suyla 0,58 kilokalori ısı kaybedilir.
Kişinin terlemediğini zannettiği zamanlarda bile, deri ve akciğerlerden
yaklaşık 450–600 ml/gün nispetinde su buharlaşır.
Derideki ısı, çevredekinden fazla olduğu sürece, radyasyon (ışıma:
kızılötesi ısı ışınlarıyla kayıp) ve iletim (kondüksiyon: cisimlere ve
havaya temas veya ısı iletilmesi yoluyla ısı kaybedilmesi) ile
kaybedilir. Ancak, çevre ısısı deriden daha yüksek olduğu zaman,
radyasyon ve iletim ile ısı kaybedilmez, aksine kazanılır. Bu
şartlarda, vücudun ısıdan kurtulması için tek yol buharlaşmadır ve
bunun için her zaman ısı kaybedilir; bu da soğutma tesiri ortaya
çıkarır. Gerektiğinden fazla ısınan vücudumuz bu sayede normal ısı
seviyesine getirilir. Halkımız karpuz soğutmada bu metodu kullanır.
Giyinmenin vücut ısısı üzerine tesiri
Elbise kıvrımları arasında tutulan hava, deriye komşu hava tabakasının
kalınlığını artırır. Böylece vücuttan ileti ve hava akımının tesiriyle
(konveksiyon) ısı kaybedilme hızı çok azalır. Elbiseler ısı kaybını,
çıplak vücuda göre yarı yarıya azaltırken, kutup şartlarında giyilen
elbiseler ısı kaybını altıda bire indirir. İnsanlar farklı
coğrafyalarda karşılaştıkları ısı problemlerini çeşitli icatlarla
aşarken, kutup bölgelerinde yaşayacak şekilde yaratılmış olan kutup
ayısı, fok ve penguen gibi canlılar, Rabb’imizin kendilerine hediye
ettiği o bölgeye uygun deri, yalıtkan tüy ve bunların altındaki kalın
yağ tabakaları ile korunurlar.
Deriden elbiselere geçen ısının yaklaşık yarısı, aradaki küçük
mesafeden iletim ile değil, radyasyonla geçer. Bu sebeple elbiselerin
içini ince bir altın tabakasıyla kaplamak, elbiselerin yalıtkanlığını
oldukça artırır. Bu teknik yardımıyla kutup elbiselerinin ağırlığını
yarı yarıya azaltma imkânı vardır. Ayrıca giyilen elbiselerin bol
olması, vücutla elbise arasında bir hava katmanı oluşturacağından,
vücut sıcaklığının korunmasına vesile olur. Dar olursa arada hava
tabakası olmadığından vücut ısısını muhafaza etmek zorlaşır ve daha
fazla üşünür. Aynı durum insanların aşırı sıcaktan korunmak için vücudu
bütünüyle örten bol elbiseler giydiği çöl ortamında da geçerlidir.
Islandıkları zaman elbiselerin vücut ısısını korumadaki tesirleri hemen
hemen kaybolur. Çünkü suyun yüksek iletkenliği ısı kaybını yirmi kattan
fazla artırır. Bu sebeple, soğuk bölgelerde vücudu soğuğa karşı
muhafaza etme yönünden elbiselerin ıslanmaması büyük önem taşır.
Terleme ile ıslanan elbiselerin yalıtkanlık dereceleri oldukça
azalacağından terli vaziyette rüzgâra karşı durmak zararlıdır. Diğer
taraftan yünlü elbiseler teri emer ve onun kolayca buharlaşmasını
sağlar. Pamukluların, yüne göre teri tutma özelliği daha yüksektir.
Vücudun küçük böbrekleri olarak ter bezleri
Vücudumuzda metabolizma neticesi meydana gelen ürik asit, üre, tuz ve
diğer zararlı maddeler ter vasıtasıyla da atılır. Bu açıdan
bakıldığında ter bezlerine kanın temizlenmesi için böbrek vazifesi de
verilmiştir denebilir. Ter bezleri hafifçe uyarıldığı zaman, ter sıvısı
kanaldan çok yavaş akar. Bu sıvıyla beraber çıkan sodyum ve klor
iyonlarının bir kısmı tekrar emilir (Bu, vücut için faydalı bir
durumdur; zîrâ vücudun bu maddelere ihtiyacı vardır). Aksi durumda
vücudun elektrolit dengesi bozulur, sinir ve kas problemleri ortaya
çıkar, daha sık tuz alma ihtiyacı doğardı.
Fizikî aktivite sırasında veya sıcak ortamlarda aşırı terleriz.
Hücrelerimiz sodyum, potasyum ve klor gibi iyonları geri emecek zaman
bulamaz. Böyle hızlı bir terleme sebebiyle meydana gelen sıvı kaybı,
yerine konamaz ise özellikle dolaşım sistemimizde aksamalar
başlayabilir. Bu sebeple sıcak zamanlarda yaşlı ve çocukları güneşten
korumak ve onların bol sıvı almalarını sağlamak gerekmektedir.
Heyecanlandığımızda neden daha fazla terleriz?
Heyecan verici bir durumla karşılaşıldığında sempatik sinir sistemi
aktifleşir ve böbrek üstü bezlerinden epinefrin (adrenalin) salgılanır.
Bu salgı, özellikle avuç içleri ve koltuk altlarındaki ter bezlerine
tesir eder ve ter miktarı artar. Bu sempatik aktivite sebebi ile
ciltteki elektrik geçirgenliği de değişir. Yalan makinelerinde bu
değişiklikten faydalanılır. Ayrıca hormon dengesizlikleri, tiroit
bezinin aşırı çalışması, alkol kullanmak, fazla miktarda kafein almak
ve sempatik sinir sisteminin aşırı uyarılması, terlemenin artmasına
sebep olabilir. Bunun dışında koma durumlarında, bazı kanser
türlerinde, kalb krizinde; içsalgı bezi, parkinson, şeker ve
hipertiroid hastalıklarında da terleme artar. Bu durumlarda görülen
aşırı terleme, asıl hastalığın belirtisi veya neticesi olabilir. Bu
yüzden tedaviye başlamadan önce terlemenin bir hastalık sebebiyle olup
olmadığının ortaya konması gerekir. Aşırı terleme bazen sebebi
bilinmeyen genetik faktörlere de bağlı olabilir.
Terlemesek ne olurdu?
Vücudun tamamının veya bazı bölgelerinin terleme kabiliyetini
kaybetmesi tıp dilinde “anhidroz” olarak bilinir. Bunun sebepleri
arasında cilt kanseri, tiroit bezinin az çalışması; mayasıl, sedef ve
cüzam gibi hastalıklarla bazı ilâçların kullanılması gelir. Hararet
yapan bir motorda bazı arızaların çıkması gibi; doğuştan ter bezi
olmayanlar, vücutlarını soğutamazlar ve sıcak çarpmasından ölebilirler.
İklim şartlarına uyum sağlamada (aklimatizasyon) terleme
Normal iklim şartlarında yaşayan sağlıklı bir kişi, başka bir ülkeye
gidip orada sıcağa mârûz kaldığında önceleri saatte sadece 1 litre
kadar terleyebilir. Bu miktar vücuttan fazla ısıyı atmak için yeterli
olmaz. Sonra gittikçe terleme miktarı artarak saatte 2–3 litreye
ulaşır. Ter miktarındaki artış, bezlerin ter üretme kapasitesindeki
artışa bağlıdır. Bununla birlikte, yeni şartlara uyum sağlanınca
terleme ile kaybedilen tuz (NaCl) miktarı azalır. Bunun sebebi iklime
uyum sağlayan şahıslarda aldosteron hormonu salgısının artmasıdır. Uyum
sağlayamayan bir kişi sıcak havada günde 15–30 g tuz kaybederken, 4–6
haftalık uyum sürecinden sonra kayıp 3-5 g/gün’e düşer. Burada
Rabb’imizin bir hediyesi olarak fazla terlemeye rağmen tuz kaybı az
olur. Eğer aşırı terlemeyle tuz kaybedilmeye devam edilseydi,
tansiyonda düşme, su kaybı, şok ve ölüm ortaya çıkabilirdi. Bu sebeple
vücut sıcak iklime alışıncaya kadar kişinin kendini koruması gerekir.
Ter kokusu
Normalde kokusuz olan ter, yağ bezlerinin salgısı ve cildimizde tabiî
olarak bulunan bakterilerin çeşitli terkipler teşkil etmesiyle kokulu
hâle gelir. İnsanlar genellikle kokusu sebebiyle terden şikâyet eder.
Bilhassa terlemeyi engellemek için koltuk altına uygulanan kozmetik
ürünler, ter bezleri açıklıklarının kapanmasına sebep olur. Bu da
vücudumuzdan uzaklaştırılması gereken zararlı maddelerin içerde
kalmasına ve vücudun zarar görmesine yol açar.
İnsanların günlük hayatına menfî tesir eden aşırı terlemeyi engellemek
için, bazı hususlara dikkat edilmesi gerekir. Aşırı terleyen insanların
kahve, çay gibi uyarıcı içecekleri azaltmaları, ayrıca baharatlı ve bol
acılı yiyeceklerden de uzak durmaları gerekir. Terlemede kıyafetlerin
de ehemmiyeti büyüktür. Ayrıca vücudun her yerinde olabileceği gibi
daha çok el içi ve ayak tabanında görülen kötü kokulu ter, bazı
gıdaları -özellikle soğan, sarımsak, çemen, pastırma ve sucuk-
tüketmeye bağlıdır. Aşırı terleyenler yün, pamuk veya ketenden yapılmış
kıyafetleri tercih etmeli ve terleten iç çamaşırları giymemelidir.
Böyle kişiler, sentetik ayakkabı ve çorap giymemeye dikkat etmeli,
aşırı terleyen bölgelerini sık sık yıkamalıdır. Aşırı terden nemlenen
ayakkabılar da kuruyana kadar giyilmemelidir.
Ter kokularından kurtulmanın en sağlıklı yolu, sık sık yıkanmaktır.
Ayrıca arka arkaya terleme durumlarında yıkanılmadığı zaman, ter ile
dışarı atılan toksik maddeler, vücut tarafından tekrar geri emilebilir.
Terlemek, bir müdafaa mekanizması olduğundan, teri önlemek, bilhassa
yaz aylarında güneş çarpmasına davetiye çıkarır.
Kaynaklar
- ASHRAE, (1993). ASHRAE handbook-Fundamentals, chapter 37, Atlanta:
American Society of Heating, Refrigeration andA ir-Conditioning
Engineers.
- ASHRAE, (1989). ASHARAE handbook- Fundamentals, chapter 8, Atlanta:
American Society of Heating, Refrigeration and A ir-Conditioning
Engineers.
- Chaffee, E.E., Greisheimer, E.M. (1964). Basic Physiology and Anatom J.B. Lippincott Comp., Philadelphia, Montreal.
- http://www.genetikbilimi.com/gen/hipofiz.htm
- http://saglik.tr.net/genel_saglik_yaz_kalp.shtml
- http://www.isnet.net.tr/saglik/guncel/derimiz.asp
- Butera, F.M.(1998). Chapter 3-Principles of thermal comfort.Renewable and Sustainable Energy Reviews,Vol.2, pp.39-66.
- Candas, V. (1999). The thermal environment and its effects on human.
Assesment of Thermal Climate in Operator’s Cab. Seminar in Florence,
November 18–19, pp. 7–13.
- Kaynaklı Ö., Kılıç M., 2004. Vazodilatasyonun insan fizyolojisine
etkisi ve terleme ile karşılaştırılması. Uludağ Üniv. Müh-Mimarlık
Fakültesi Dergisi. Cilt 9, Sayı 1.
- Guyton Hall-Tıbbi Fizyoloji 9. baskı sayfa 911