| DELPHIN
|
İstatistik
|
Konu |
Yazan |
GöndermeTarihi |
|
| Paz Ağus. 30, 2009 5:57 am
|
|
| Perş. Haz. 18, 2009 2:24 pm
|
|
| C.tesi Haz. 13, 2009 3:42 pm
|
|
| Cuma Haz. 12, 2009 11:53 pm
|
|
| C.tesi Mayıs 30, 2009 5:34 am
|
|
| C.tesi Mayıs 30, 2009 4:47 am
|
|
| Cuma Mayıs 22, 2009 5:16 pm
|
|
| C.tesi Mayıs 16, 2009 8:34 am
|
|
| Perş. Mayıs 14, 2009 6:55 pm
|
|
| C.tesi Mayıs 09, 2009 10:04 am
|
|
| Çarş. Mayıs 06, 2009 12:49 pm
|
|
| Ptsi Mayıs 04, 2009 2:29 pm
|
|
| Cuma Nis. 24, 2009 9:10 am
|
|
| Cuma Nis. 24, 2009 5:57 am
|
|
| C.tesi Nis. 11, 2009 11:47 am
|
|
| Cuma Nis. 03, 2009 4:35 pm
|
|
| Paz Mart 29, 2009 11:22 am
|
|
| Salı Mart 17, 2009 2:18 pm
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 7:15 pm
|
|
| Salı Mart 10, 2009 11:49 am
|
|
| İnternetten Sağlık Haberleri | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
ultrAslan Admin
Mesaj Sayısı : 1864 Location : İstanbul Kayıt tarihi : 04/04/08
| Konu: İnternetten Sağlık Haberleri Perş. Mayıs 22, 2008 7:24 pm | |
| Prof.Dr. İ. Hakkı İHSANOĞLU
|
|
Kimya Mikrodalga fırında
Evlerimizde kullandığımız mikrodalga fırınlar, bugün kimya lâboratuvarlarında reaksiyonların gerçekleşmesi/ilerlemesi için kullanılıyor. Mikrodalgaların ısıtma gayesiyle kullanılabileceği fikri, 1946 yılında radar araştırmaları yapan Dr. Spencer tarafından ortaya atıldı. Çalışmaları sı-rasında, mikrodalga üreten magnetron yakınındaki çikolatanın eridiğini fark eden Spencer, bir yumurtayı magnetron yanına koyduğunda piştiğini ve patladığını gördü. Bu ilginç keşif, mikrodalga fırınların gelişmesi ve mutfağımıza kadar ulaşan hikâyesini başlattı. Yiyeceklerin içinde bulunan su moleküllerinin mikrodalgaların taşıdığı enerjiyi emmesiyle yiyecekte ısınma ve pişme gerçekleşmektedir. Bugün mikrodalga fırınlar, milyonlarca mutfakta ısıtma ve pişirme gayeli kullanılmaktadır. Lâboratuvarda enerji gereken kimyevî reaksiyonlar için alevli ve elektrikli ısıtıcılar kullanılır. Bu şartlarda birçok reaksiyon lâboratuvar ve endüstriyel uygulamalarda saatler hatta günler içersinde sonlanır. Fakat ısıtma için mikrodalgalar kullanıldığında, kimyevî reaksiyonlar çok kısa sürede tamamlanmaktadır. İlk defa 1988 yılında, Kanada Laurentian Üniversitesi�nde, Robert Gedye tarafından yapılan bir çalışmada, mikrodalgaların bazı reaksiyonları klasik ısıtma yöntemlerine göre, binlerce kat hızlandırdığı görüldü. Bu tarihten itibaren, mikrodalgaların kimyevî reaksiyonlarda ısıtma gayesiyle kullanımı hızla arttı ve birçok molekül bu yeni çalışma şartlarında daha yüksek verim ve kısa sürede yeniden sentez edildi. Meselâ parfümlerde kullanılan ve niobe yağı olarak bilinen metilbenzoatın sentezi, klasik ısıtma yöntemine göre 8 saat sürerken, reaksiyon mikrodalga fırında 5 dakikada tamamlanmaktadır. Yani reaksiyon için gereken zaman 96 kat daha azdır. Bu yüzlerce kilometrelik bir yolculuğu, uçakla, dakikalar içinde yapmaya benzemektedir. Tıbbî uygulamalarda boyar madde olarak kullanılan floresein, klasik ısıtmayla, % 72 verimle 10 saatte sentez edilebilirken, reaksiyon mikrodalga fırında yapıldığında, floresein yarım saatte % 82 verimle elde edilmiştir. Yakın zamanda mikrodalga ısıtma yöntemi, lâboratuvardan çıkarak endüstriyel uygulamalar ile gündemde olacaktır. Bu ise daha kısa sürede, yüksek verimle ve daha ucuz üretim anlamına gelmektedir.
Hekimler: İlaçlı Stent Hayat Kurtarıyor
Önemli ölçüde tıkalı kalb damarlarını açmak için kullanılan stentlerin tıkanması sık rastlanan bir durumdur ve yeni bir operasyon anlamına gelir. Bilim adamları bu duruma karşı ilâçlı stentleri icat ettiler. Kan damarında yeniden tıkanmayı engelleyen ilâç salgılayan bu stentlerin tesirli olup olmadığını araştıran çalışmalar, şimdiye kadar sadece zaten stentin çalışması beklenen hastalarda yapılmıştı. Rotterdam'daki Erasmus Tıp Merkezi�nde yapılan bir araştırmada ise her tür hasta incelendi. Sonuçlar 20 Ocak 2004 tarihli Circulation dergisinde yayımlandı. Bu çalışmada ilâçlı stent takılan 508 hasta ile ilâçlı stent kullanılmaya başlanmadan önce klasik metal stent takılan son 450 hasta karşılaştırıldı. Uygulamanın yapıldığı damarlarda tekrar daralma riski ilâçlı stent takılan hastalarda sadece % 3,7, klasik stent takılan hastalarda % 10,9 idi. Ayrıca, ilâçlı stent takılan hastaların % 9,7'sinde önemli bir kalb problemi gelişirken, bu oran klasik stent takılanlarda % 14,8 idi. Araştırmayı yapan ekibin başı olan Dr. Serruys, ilâçlı stentlerin kalb hastalıklarının cerrahî tedavisinde sağlanan en önemli gelişmelerden biri olduğunu belirtmektedir. (WebMDHealth 22. 12. 2003)
Kalp Kök Hücreleri Bulundu
Kalb uzun süredir kendini yenileyemeyen bir organ olarak düşünülmekteydi. Fakat yeni bir çalışma, yetişkin kalbinin, kalb krizi sırasında olduğu gibi, kalb hasara uğradığında da, yenilenme potansiyeline sahip kök hücreleri ihtiva edebildiğini gösterdi. Bilim adamları, şimdi bu hücrelerin, hasarlı kalbi tamir etmek için yeni tedaviler geliştirmede kullanılabileceğini ümit ediyorlar. Son yıllarda (vücutta diğer hücrelere dönüşüp onları yenileme potansiyeline sahip olan) kök hücrelerin, beyin de dahil, çoğu yetişkin dokuda bulunduğu gösterilmiştir. Amerika'da yapılan bir çalışmada, yaşlı sıçanların kalb kasında kök hücrelere benzeyen hücreler bulunduğu tespit edilmiş ve lâboratuvarda bu kök hücrelerin kalb hücrelerine dönüşümü sağlanmıştır. Sıçanların hasarlı kalblerine enjekte edildiklerinde, bu hücrelerin farklı kalb hücresi tiplerine dönüştüğü gözlenmiş ve 20 gün içerisinde hasarlı bölge tekrar iş görmeye başlamış, kalbin durumu da düzelmiştir. Bu tip hücreler sadece sıçanlarda değil, insanlarda da bulunmaktadır. (InteliHealth 29. 12. 2003)
İşitme Engellilere Yeni Bir Umut
Kulak sinirlerine yapılacak bir implantasyon ile işitme engellilerin problemlerinin aşılması bekleniyor. Henüz deneme çalışmaları devam eden implantasyon çalışmaları, ilk olarak 42 yaşındaki bir kadın hasta üzerinde uygulandı. Sonuçlar üzerinde konuşmanın erken olduğunu söyleyen ve sistemi geliştiren Bob Shannon (Los Angeles Kulak Enstitüsü), istenen sonuca ulaşılamasa bile, işitme engellinin ağız okumasına kolaylık sağlayacağını iddia ediyor. Brainstem üzerine belirli aralıklarla yerleştirilen farklı uzunluklardaki elektrotlar, bir antene ve bu anten de kulağın arkasında iç kısma yerleştiriliyor. Antene sinyaller, kulağın arkasında dış kısımda bulunacak harici ses işlemcisinden iletiliyor. Brainstem'e gelen sinyaller, frekansa göre farklı sinirleri uyararak, beynin işitme merkezine giden sinirlere kulaktan geliyormuş gibi sinyaller sağlıyor. Uygulama yapılan hastada henüz istenen sonuca ulaşılamadı ve elektrotlardan sadece bir tanesinin beyne sinyal ulaştırabildiği tespit edildi. Diğer elektrotlardan da, sinyal iletmenin zamanla gerçekleşebileceği ve duymanın artacağı ümit ediliyor. (New Scientist, 10. 01. 2004)
Hangi Sigara Sağlığa Daha Zararlı
Elbetteki hepsi zararlı... Bilindiği gibi sigaralar ülkemizde 'light' (hafif içimli) veya normal olarak iki sınıfta üretilip satılmaktadır... Ancak Avrupa ülkelerinde ve ABD'de ihtiva ettiği katran oranı paket üzerinde belirtilmektedir (Low Tar, Medium ve Mild şeklinde). Boston Massachusett Hastahanesi�nde (Massachusett General Hospital) 1982'de başlayıp 30 yaş üzerindeki sigara kullanan 364.239 erkek ve 576.535 kadın üzerinde yapılan ve sigaranın katran oranlarını da inceleyen çalışmada yeni bilgilere ulaşıldı: Özet olarak, sigaraların sınıflandırılması; filtreli ve filtresiz olarak yapılmalı. Diğer sınıflandırmalar, sağlığa zarar açısından insanlarda yanlış kanaatler uyandırıyor. Düşük katran seviyeli veya hafif içimli sigara, genel olarak daha az zararlı zannedilmektedir. Ancak yapılan araştırma, durumun hiç de öyle olmadığını, hatta düşük katranlı veya hafif içimlilerin, daha fazla risk faktörü taşıdığını ortaya koydu. Araştırma ekibinin başındaki Dr J. Harris; hafif içimli sigaralarda, daha derin nefes alımından dolayı, katranın akciğerin daha derinlerine ulaştığını ve bunun da kanser riskini artırdığını ifade ediyor. Sonuç; en iyi sigara, içilmeyen sigaradır. (New Scientist 17. 01. 2004)
İmdat Sahibim Kaza Yaptı
İMDAT! SAHİBİM KAZA YAPTI.... Trafik kazalarından, mal ve can kaybı bakımından en çok zarar gören ülkelerin başında gelmemize rağmen, konu ile ilgili teknolojik çalışmalar, bizden daha az zarar gören ülkelerde daha fazla yapılmakta. Önümüzdeki birkaç yıl içinde yaygınlaşmaya başlaması beklenen bir sistem, aracın kaza yapması durumunda, kazayı en yakın acil müdahale birimine haber verecek. Bir Belçika firmasının üzerinde çalıştığı cihaz, bir cep telefonu büyüklüğünde ve özelliğinde olacak, dünyayı saran GPS (Global Positioning System) uydu ağı ile bağlantılı çalışacak. Araçta kaput üzerine yerleştirilecek cihaz, hava yastığına da bağlı olacak. Kaza anında GPS ile yer tespiti öyle hassas yapılabilecek ki, bırakın kaza yerinin hangi ülkede olduğu, bir otoyolda ise, seyahatin hangi yöne yapıldığı bile bildirilebilecek. Ülkenin tespitinden sonra dil seçimi yapılıp, acil müdahale birimi o ülkenin dilinde aranarak, kaza yeri otomatik olarak belirtilecek. Araç üreticileri, kazalardaki can kayıplarının azalmasına katkıda bulanacağına inandıkları bu cihazı heyecanla beklediklerini ifade ediyorlar. (New Scientist, 17,01, 2004)
Kahvaltı yapmama, çocuklarda diş çürüklüğü riski artıyor
Kahvaltı yapmama, çocuklarda, diş çürüğü riskini artırıyor. Journal of the American Dental Association'ın Ocak 2004 sayısında yayımlanan bir çalışmaya göre, kahvaltı yapmayan küçük çocuklarda diş çürüğü riski artıyor. Çalışmada anne sütü alma, kahvaltı yapma ve günde 5 porsiyon meyve ve sebze tüketme gibi sağlıklı beslenme uygulamaları ile, 2-5 yaşlarında süt dişlerindeki çürükler arasındaki münasebet incelendi. 4.000'den fazla çocuğun incelendiği araştırmada, diş çürüğü riskini besleyen fakirlikle birlikte sağlıklı beslenme uygulamalarının da, küçük çocuklarda diş çürüklerine yol açabilen önemli bir faktör olduğu gösterildi. (InteliHealth,15. 01. 2004) |
| |
| | | ultrAslan Admin
Mesaj Sayısı : 1864 Location : İstanbul Kayıt tarihi : 04/04/08
| Konu: Geri: İnternetten Sağlık Haberleri Perş. Mayıs 22, 2008 7:24 pm | |
| Prof.Dr. İ. Hakkı İHSANOĞLU
|
|
Yağ hücresi iltihabının, şişmanlığa bağlı insülin direnci ile münasebeti var: Şişmanlıkta bir taraftan yağ kitlesinde müzmin ve hafif dereceli bir iltihap hali, diğer taraftan enerji alımı ve depolanması, insülin hassasiyeti ve metabolizma değişiklikleri dikkati çekmektedir. Yağ dokusundaki müzmin iltihap ile insülin direnci (ve dolayısıyla şeker hastalığı) arasındaki bağlantının altında yatan mekanizmalar ise tam olarak bilinmemektedir. Journal of Clinical Investigation'ın 15 Aralık 2003 sayısında sonuçları yayımlanan iki çalışmada, şişmanların yağ dokusunda, iltihabın önemli bir kaynağı olan makrofaj hücrelerinin bol miktarda bulunduğu belirtildi. Bu çalışmalara göre yağ dokusunda bol makrofaj hücresi bulunması şişmanlığın göstergesiydi. Çalışmalar, şişmanlığa bağlı insülin direncinin yağ dokusunda başlayan kronik iltihaptan kaynaklandığını ima etmektedir. Çalışmalardan birini gerçekleştiren ekip içerisinde Türk araştırmacı Gökhan Hotamışlıgil de bulunmaktadır. (Aetna InteliHealth 16.12. 2003) Kalb hastalığına yakalanma yaşı giderek düşüyor: Bazı çocuklarda kalb hastalığı belirtileri, çok küçük yaşlarda başlayabilmektedir. Hollanda'da yapılan bir çalışmada, 6-16 yaşlarındaki 35 şişman çocuğa haftada 3 gün ağırlık-direnç antrenmanları yaptırıldı. Salonda ağırlık kaldırmak istemeyen çocuklar ise sahada koştular. 8. hafta sonunda kan damarlarının fonksiyonları iyileşti, çocukların yağ kitlesi yaklaşık 1,5 kilogram azalırken kas kitlesi yaklaşık 1,5 kilogram arttı. Kas kitlesinin artması şeker hastalığına karşı korunmada da faydalı olabilmektedir. Egzersizler bırakıldığında ise, iki ay içerisinde bütün olumlu değişiklikler ortadan kalktı. Çalışmayı gerçekleştiren araştırmacılar, kalb hastalığı riski olan bütün çocukların hayatlarının sonraki dönemlerinde diyet ve egzersiz programı takip etmeleri gerektiğini söylemektedirler. (WebMDHealth 25.11. 2003)
Beyin hücreleri düşündüğümüzden daha dayanıklı: Birkaç yıl önceye kadar bilim adamları her gün binlerce beyin hücresinin öldüğünü, sonuçta zihnî fonksiyonlarda kaçınılmaz bir kayıp meydana geldiğini söylüyorlardı. Neyse ki, bu görüş yanlıştır. Son araştırmalar az sayıda sinir hücresinin kaybedildiğini ve beynin yeniden yapılanma kapasitesinin yüksek olduğunu göstermiştir. Bir miktar kayıp olmakla birlikte, bu, önceden düşünülenden daha azdır ve sadece belirli alanlar için geçerlidir. Hafıza için gerekli olan alanlar ise büyük ölçüde korunur. Uzun süredir inanılan, sinir hücrelerinin yenilenemeyeceği görüşü de yanlıştır; 1998 yılında yetişkin beyninde bölünme ve yeni sağlıklı sinir hücrelerine dönüşme kapasitesine sahip hücrelerin bulunduğu gösterilmiştir. Daha da iyisi, deliller belirli iyi alışkanlıkların ve basit hayat tarzı değişikliklerinin zihnî iyilik halini koruyabileceğine ve hatta iyileştirebileceğine işaret etmektedir. Eğitim ve zihnî aktiviteler, fizik aktiviteler, psikolojik açıdan iyi durumda olmak, stresi yönetebilmek, alkol almayı engellemek ve kafein alımını sınırlamak, sigara kullanmamak, kronik fizikî ve zihnî problemleri tedavi ettirmek, televizyon seyretmeyi sınırlamak, yeterli miktarda uyumak ve doğru beslenmek bu tedbirler arasındadır. (Aetna InteliHealth 16.11.2003)
Günlük vitamin kullanımı körlüğü engellemede bir vesile olabilir: Yeni bir çalışmaya göre, ilerlemiş 'yaşla münasebetli makular dejenerasyon' (AMD) riski olan Amerikalılar günlük antioksidan vitamin ve çinko desteği alırsa, sonraki 5 yılda 300.000 kişide AMD'ye bağlı görme kaybı engellenebilecektir. AMD, merkezi görmeyi bozar ve gelişmiş ülkelerde körlüğün en önemli sebebidir. ABD'de ilerlemiş AMD riski yüksek olan 55 yaş ve üzerinde yaklaşık 8 milyon kişi bulunmaktadır. Bu kişilerin C vitamini, E vitamini, beta karoten ve çinko desteği kullanmaları hastalığın ilerleme riskinin yaklaşık % 25, görme kaybı riskini yaklaşık % 19 azalmasına vesile olacaktır. Problem risk altındaki kişileri ayırt edebilmektir; çünkü orta derecedeki AMD belirti vermez, ancak göz hekimi retinayı düzenli olarak muayene ettiğinde bu vakaları ayırt edebilir. Çalışma Archives of Ophtalmology'nin Kasım 2003 sayısında yayımlandı ve kullanılan desteğin içerisinde 500 mg C vitamini, 400 mg E vitamini, 15 mg beta karoten, 80 mg çinko (çinko oksit şeklinde) ve 2 mg bakır (kuprik oksit şeklinde) vardı. (WebMDHealth 18.11. 2003, NEWSWISE Medical News 11.11.2003) |
| |
| | | ultrAslan Admin
Mesaj Sayısı : 1864 Location : İstanbul Kayıt tarihi : 04/04/08
| Konu: Geri: İnternetten Sağlık Haberleri Perş. Mayıs 22, 2008 7:24 pm | |
| Prof.Dr. İ. Hakkı İHSANOĞLU
|
|
Karbonhidrattan yana fakir olan diyetler zayıflamada daha faydalı: Harvard'da yapılan bir çalışmada, karbonhidrattan yana fakir olan diyetlerle beslenenlerin, şişmanlamaksızın daha fazla enerji alabilecekleri gösterildi. 12 hafta devam eden araştırmada, karbonhidrattan yana fakir olan diyetlerle beslenen kişilerin günlük 300 kilokalori daha fazla enerji almalarına rağmen, standart diyetle beslenenle aynı miktarda ağırlık kaybettikleri gösterildi. Bu sonuçlar elde edilene kadar bir kalorinin bir kalori olduğu, hangi yiyecekten geldiğinin önemli olmadığı kabul ediliyordu. Artık bu görüşün gözden geçirilmesi gerekiyor. (Aetna InteliHealth 14.10.2003)
Şişmanlıkla siroz çok az bağlantılı: Gastroenterology dergisinin Ekim sayısında yer alan çalışma, 11.465 hasta üzerinde yapıldı. Çalışmayı yapanlardan, Washington Üniversitesi araştırmacısı Dr. Dominitz�e göre alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer hastalığı veya müzmin bir karaciğer hastalığı olan hastalarda siroz riskinin veya sirozla irtibatlı problemlerin azalmasında ağırlık kaybının rolünü inceleyen araştırmalar yapılmalıdır. Siroz, müzmin hastalık karaciğerin kalıcı olarak hasar görmesine yol açtığında gelişir. Yara dokusu kan akımını engelleyerek karaciğerin yapısını bozar. Siroz, ABD'de önde gelen ölüm sebeplerindendir ve sirozla irtibatlı ölümlerin yarısı alkolle birliktedir. Sirozun diğer sebepleri kronik viral hepatit, ilâçlar, toksinler ve bulaşıcı hastalıklardır. (MedServ 10.10. 2003)
Meyve ve sebzeler inmelere karşı korunma sağlayabilir: Meyve ve sebzenin inmeye karşı koruyucu olabileceği önceki çalışmalarda gösterilmişti; fakat bu çalışmalar tek bir cinsiyette, tek bir inme tipinde veya sebep ayırmadan bütün inmeler için yapılmıştı. Başlıca iki inme tipi vardır: Beyin içi kanamaya bağlı inmeler ve iskemik (kan damarlarının pıhtı ile tıkanması ile) inmeler. Her iki inme tipinin risk faktörleri farklıdır. İnme ABD'de en fazla ölüme yol açan üçüncü sebep ve ciddî, uzun süreli yatalaklığa yol açan başlıca hastalıktır. Stroke dergisinde yayımlanan bu çalışmada meyve ve sebzelerin her iki tip inmeye karşı da korunma sağladığı gösterildi. Çalışmada; Hiroşima ve Nagazaki'nin bombalanmasından sonra hayatta kalan 14.966 erkek ve 23.471 kadın, 1950 yılından itibaren takip edildi. 1998 yılına kadar yapılan takipte, 1.926 kişinin inme sebebiyle öldüğü görüldü. Her gün yeşil-sarı renkli sebze yiyen kadın ve erkeklerde herhangi bir inme tipinden ölüm riski, haftada bir gün sebze yiyenlere göre, % 26 daha azdı. Her gün meyve yiyenlerde ise risk, erkeklerde, % 35, kadınlarda % 25 daha azdı. Bu farklı veriler vücut ağırlığı, sigara kullanımı, eğitim ve çeşitli hastalıklar için standardize edildiğinde de devam ediyordu. (Aetna InteliHealth 25.09.2003, HeartCenterOnline 19.09.2003) Uyku kanserle mücadeleye yardımcı olabilir: 'Brain, Behavior and Immunity' dergisinde yayımlanan bir makalede, gece uykusunun kalitesinin, vücuttaki hormon dengesine tesir edebildiği belirtildi. Bu çalışmaya göre, uyku-uyanıklık döngüsü iki ayrı mekânizma ile kanser gelişimine tesir edebilir. İlki, beyin tarafından uyku sırasında üretilen ve hücreleri zararlı olabilecek maddelere karşı koruyan bir antioksidan olan melatonindir. Kötü bir uykuya bağlı olarak bozulan uyku-uyanıklık döngüsü daha az melatonin üretilmesine yol açarak, hücre DNA'sının kansere sebep olan değişikliklere daha hassas hâle gelmesine yol açar. İkinci bağlantı ise, sabahın erken saatlerinde en yüksek kan seviyesine ulaşan kortizoldür. Kortizol, vücudun kanserle mücadelesine yardımcı olan bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde görev alır. Bu yüzden, uykusu problemli olduğu için kortizol döngüsü bozulan kişiler kansere daha fazla eğilimli olabilirler. (Med Serv 03. 10.2003) |
| |
| | | ultrAslan Admin
Mesaj Sayısı : 1864 Location : İstanbul Kayıt tarihi : 04/04/08
| Konu: Geri: İnternetten Sağlık Haberleri Perş. Mayıs 22, 2008 7:25 pm | |
| Kalp hastaları balık yemeli: Amerikan Kalp Cemiyeti'nin, Circulation dergisinde (19.11.2002) yayımlanan yeni bir bildirisinde koroner kalp hastalarının günde en az bir defa balık yemelerini veya balık yağında bulunan bazı maddeleri ihtiva eden preparatları almalarını tavsiye etmektedir. Cemiyet ayrıca iki yıl önce yayımladığı bütün yetişkinlerin çeşitli balıkları, hususiyle somon ve uskumru gibi yağlı balıkları yemesi tavsiyesini tekrarlamaktadır. Balık yağında bulunan ve kalp hastalıklarından korunmada faydalı olan maddeler DHA ve EPA gibi omega-3 yağ asitleridir. Cemiyet, bu maddeleri ihtiva eden balıkları yeterince yiyemeyen kişilerin omega-3 yağ asitlerini bulunduran preparatları almalarını ilk defa tavsiye etmektedir. (InteliHealth 19.11.2002) Kolesterolü düşürmek için kilo vermek şart değil: Amerikalı araştırmacılar aşırı kilolu 84 sedanter kişi üzerinde çalıştılar. Kolesterolü yüksek olan bu kişiler üç gruba ayrıldı ve en az altı ay süreyle bu kişilerin haftada yaklaşık 32 km veya 19 km koşmaları ya da haftada 19 km tempolu şekilde yürümeleri sağlandı. En fazla faydayı haftada yaklaşık 32 km koşanlar elde etti; daha az egzersiz yapanlarda ise, daha az olmakla birlikte, bir miktar faydalı tesir ortaya çıktı. En zorlu egzersizleri yapanlarda bile sadece 1,5-2 kg ağırlık kaybı oldu ve buna rağmen kolesterol moleküllerinin büyüklüğü damarlar açısından daha iyi hale geldi. Egzersiz yapmayanlar ise, bu 6 aylık sürede yaklaşık 1,5 kg aldı ve kan kolesterol seviyeleri yükseldi. Sonuçları New England Journal of Medicine'in 7 Kasım 2002 sayısında yayımlanan çalışmayı yapan doktorlar, 'Bir miktar egzersiz, hiçbir şey yapmamaktan iyidir ve daha fazla egzersiz daha iyidir.' demektedirler. Çalışmalar günde 30 dakika tempolu yürümenin kalp hastalığı riskini % 30-40 azalttığını göstermiştir. (Medserv.no 12.11.2002, InteliHealth 7.11.2002)
İnanç ve dayanma: Pyschosomatics dergisinin Kasım-Aralık sayısında sonuçları yayımlanan bir araştırmada, son 5 yılda akciğer kanseri teşhisi konmuş 156 hastanın eşi inanç seviyelerine göre gruplara ayrıldı, ayrıca sosyal desteğin ve hâdiseler üzerindeki kontrolün ve kendine yeterliliğin derecesi ölçüldü. Eşlerin yaşları 26-85 arasında idi ve % 78'i kadındı. Çalışma, ibadet ve inancın, kişinin eşini akciğer kanserinden kaybetmesine bağlı olarak ortaya çıkan depresyon ve hüzünle başa çıkmasına yardımcı olabildiğini gösterdi. (Medical Breakthroughs 4-10.11.2002)
Direnç antrenmanları kalbe yardımcı olabilir: Sonuçları Journal of the American Medical Association'da yayımlanan bir araştırmada, yüksek yoğunluktaki egzersizlerin kalp hastalıklarından korunmada orta derecedeki aktivitelere göre daha iyi olduğu, hususiyle yüksek yoğunluktaki egzersizlere direnç antrenmanlarının eklenmesinin faydalı olabileceği gösterilmiştir. Çalışmada 40-75 yaşlarındaki 44.452 erkek sağlık çalışanının tıbbî kayıtları gözden geçirildi. 1986-1998 yılları arasında bu erkeklerin 1.700'ü kalp hastalığı teşhisi almıştı. Araştırmacılar kalp hastalığı riskinin egzersiz yapmayanlara göre, koşma veya jogging gibi yüksek yoğunluktaki egzersizleri yapanlarda % 42, tempolu yürüme gibi düşük yoğunluktaki egzersizleri yapanlarda ise % 18 daha az olduğunu buldular. Haftada 30 dakika veya daha fazla direnç antrenmanı yapanlarda da kalp hastalığı riski % 23 daha azdı. Araştırmacılar koşu veya jogginge direnç antrenmanlarının eklenmesinin daha fazla fayda sağlayacağını düşünmektedir. (InteliHealth 23.10.2002) | |
| | | ultrAslan Admin
Mesaj Sayısı : 1864 Location : İstanbul Kayıt tarihi : 04/04/08
| Konu: Geri: İnternetten Sağlık Haberleri Perş. Mayıs 22, 2008 7:25 pm | |
| Fizik aktivite, kanserli kişilerin ömürlerini uzatıp hayat kalitesini artırabilir. Fizik aktivite kanserli kişilerin anksiyete (huzursuzluk) ile ve yan etkilerle baş etmesini kolaylaştırabilir, bağışıklık fonksiyonlarını, metabolik hormonları ve ağırlık kontrolünü geliştirebilir, böylece hayat süresinin uzamasına yardımcı olabilir. Norveç'te yapılan 18. UICC, Uluslararası Kanser Kongresi'nde konuşan Prof.Kerry S. Courneya, düzenli egzersiz programlarına katılan kanser hastalarının fizikî ve zihnî sağlıklarında egzersiz yapmayanlara göre klinik açıdan daha iyi değişmeler olduğunu belirtmektedir. Düzenli egzersizler çoğu kanser hastasında görülen yorgunluğu azaltmaktadır. Kanser hastalarında yorgunluğu tedavi etmenin en iyi yolu istirahat etmek değil, günlük kas aktiviteleri yapmaktır. Egzersiz kişinin kendisini iyi hissettiği zamanlarda olmak kaydıyla, haftada 5 gün, günde 30 dakika yapılmalı, hızlı olmayan yürüme veya bisiklete binme şeklinde olmalıdır, jogging veya koşu tavsiye edilmez. Düzenli egzersiz ayrıca kanserli hastanın gereksiz kilo alımını da engeller (göğüs kanseri hastaları kemoterapiden sonra yaklaşık 2,5 ile 6,2 kg alırlar), bağışıklık sisteminin daha iyi çalışmasını sağlar. Göğüs kanseri olan hastalar egzersiz yaparlarsa daha uzun yaşarlar. (InteliHealth 5.7.2002)
Balıktan zengin diyet düşük leptin düzeyleri ile birlikte. Temelde aynı kabileden olan ama coğrafî olarak farklı yerlerde bulundukları için biri balıktan diğeri sebzemeyveden zengin beslenen iki kabileye mensup toplam 608 kişinin leptin seviyelerine bakıldı. Yağ dokusunda sentezlenen leptin, tokluk faktörü olarak kabul edilir; normal ağırlığa sahip insanlara, yeterli yiyecek tüketimleri hakkında bilgi verir. Yüksek leptin seviyeleri şişmanlıkla ve artmış kalp-damar hastalığı riskiyle birliktedir. Kişinin kilo almasıyla birlikte vücut, leptin mesajını dinlemeyi durdurabilir, bu yüzden daha fazla miktarda leptin üretilir. Bu çalışmada, vücutta yağ miktarı veya vücut kitle indeksi ne olursa olsun, balık yiyenlerde leptin seviyesi sebze yiyenlere göre daha düşük bulunmuştur. Araştırmacılar balık diyetinin leptinle yağ dokusu arasındaki ilişkiyi değiştirip vücudun leptin mesajına daha hassas hale gelmesine yardım ettiğini düşünüyorlar. Bu çalışma sadece balık yeme ile düşük leptin seviyeleri arasındaki birlikteliği gösterdiği, leptini azaltmanın etkileri hakkında bilgi vermediği için ek çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Yine de, bu çalışma, balık tüketiminin faydaları hakkındaki çalışmaları desteklemektedir. Amerikan Kalp Cemiyeti haftada 2 öğün balık yenmesini tavsiye etmektedir. Bu çalışmanın sonuçları Circulation dergisinde yayınlandı. (InteliHealth 2.7.2002)
Yüksek kan basıncının tedavi edilmesi kalp fonksiyonlarını da düzeltiyor. Hipertansiyonun ilâçlarla tedavi edilmesi sadece kan basıncını düşürmekle kalmaz, kalbin de daha iyi çalışmasına yardımcı olur. Bu yüzden hekimlerin hastalarının kan basınçlarını normal seviyeye düşürmede ısrarlı olmaları için ek sebepler bulunmaktadır. Circulation dergisinde sonuçları yayınlanan bir çalışmada, 647 hipertansiyon hastasının kalbi eko-kardiyografi adlı yöntemle incelendi. Çalışmanın başlangıcında 174/95 mmHg olan ortalama kan basıncı, tedavi ile 3. yılda 147/84 mmHg'ya düştü. Bu düşme sol karıncık (kalbin dört odacığından en önemli olanı) kitlesinin 234 gramdan 194 grama azalmasına, karıncık kasılma kabiliyetinin artmasına sebep oldu. Bu değişiklikler hep kalbin daha etkili çalışması lehinedir. (InteliHealth 18.6.2002) | |
| | | ultrAslan Admin
Mesaj Sayısı : 1864 Location : İstanbul Kayıt tarihi : 04/04/08
| Konu: Geri: İnternetten Sağlık Haberleri Perş. Mayıs 22, 2008 7:25 pm | |
| Duanın gücü tıbbî araştırmalarda da gösterildi. Sağlığın iyi olması için dua etmek çok eski bir gelenektir. Geçtiğimiz yüzyıllarda Batı dünyası; vücut, akıl ve ruhu birbirinden ayrı ele almaktaydı. Tıbbî deliller bunların tekrar bir arada ele alınmasının uygun olacağını göstermektedir. Daha önce başka kişilerin duasının koroner bakım ünitelerinde yatan hastalara faydalı olduğu gösterilmişti. Sonuçları Journal of Reproductive Medicine'de yayınlanan bir araştırmada, duanın tüp bebek uygulamasının etkinliğini artırdığı ortaya konuldu. Belirli bir etkiyi değerlendirmek için en iyi çalışma yöntemi olan çift kör metoduyla uygulanan bu randomize çalışmada, Kore'de yaşayan kişiler Amerika'da tüp bebek uygulaması yapılan kadınlara dua ettiler. Hastalar ve özel doktorları kendilerine dua edildiğini bilmiyorlardı. Kore'deki kişilere başka bilgi verilmeden fotograftaki kişinin doğurganlığının artması için dua etmeleri istendi. 100 kişiye dua edildi, 99 kişiye dua edilmedi. Kendisine dua edilenlerin % 47'si hamile kaldı, bu oran tüp bebek uygulaması için istisnaî bir orandı. Dua edilmeyenlerin, tüp bebek için normal bir oranla, sadece % 22,2'si hamile kaldı. Binlerce kilometre uzaktaki tanımadığı kişiler tarafından kendisine dua edilenlerde doğurganlık nispetinin iki katına çıktığı görülmektedir. Düşüncelerimizin, daha önce hiç karşılaşmadığımız kişiler üzerinde bile, pozitif tesiri olabilmektedir. Güzel şeyler düşünün, belki başkaları için gerçek olabilir. Beynimizin nasıl çalıştığı hakkında çok az şey biliyoruz, daha da azını anlayabiliyoruz. (Healthy Update 11.6.2002) Çocuklar güneşten sakınmayı ihmal ediyorlar. Güneşe aşırı maruz kalmama ve bronzlaştırıcı madde kullanmama konusunda yapılan ikazlara gençlerin pek uymadığı, Pediatrics dergisinde yayınlanan bir çalışmada gösterildi. ABD'de üzerinde araştırma yapılan 10.079 gençten sadece üçte biri geçen yaz rutin olarak güneşten korunduğunu, buna karşılık % 10'u bronzlaştırıcı madde kullandığını belirtmişlerdir. Çoğunda geçen yaz en az bir güneş yanığı meydana gelmiştir. Çalışmalar çocukluktaki ciddi güneş yanıklarının sonraki hayatta (en ciddi deri kanseri türü olan) melanom gelişme riskini önemli ölçüde artırabildiğini, bronzlaştırıcı madde kullanımının ise; başka deri kanserleriyle ilişkili olduğunu göstermiştir. Her yıl 1 milyondan fazla Amerikalı'da deri kanseri teşhis edilmektedir ve güneşe aşırı maruziyet başlıca sebeptir. (InteliHealth 3.6.2002)
Egzersiz kanser riskini azaltabilir. Sonuçları, Medicine and Science in Sports and Exercise dergisinin Mayıs sayısında yayınlanan bir çalışmada, yaşları 30-87 arasında olan 25.892 Amerikalı erkeğe koşu bandında egzersiz testi uygulandı. Daha sonra bu erkekler 10 yıl süreyle takip edildi. Bu sürede sigarayla ilişkili kanserlerden 133, diğer kanserlerden 202 ölüm meydana geldi. Fizikî uygunluğu en az olanlara göre, fizikî uygunluğu en fazla olanlarda kanserden ölüm riski % 55, orta derecede olanlarda ise; % 38 daha azdı. Fizikî uygunluğun orta derecede olması için bir kişinin haftada 3-5 gün, 20-40 dakika koşması gerekmektedir. Fizikî uygunluğun çok iyi olması için ise; yarışmalara katılacak bir seviye gereklidir. Fizikî uygunluğu en az olanlara göre, fizikî uygunluğu en fazla olanlarda sigara ile ilişkili kanserlerden ölüm riski % 66, orta derecede olanlarda ise; % 43 daha azdı. Yine de araştırmacılara göre egzersiz sigarayı bırakmanın yerine geçmemektedir. Zorlu aktiviteler sırasında derin nefes alıp vermenin akciğerleri sigara içiminin yol açtığı bazı kansere sebep olan kimyevi maddelerden temizlediği, egzersizin kanser teşekkülünü engelleyen savunma mekânizmalarını güçlendirdiği düşünülmektedir. Bir başka çalışmada (British Journal of Cancer), İngiliz araştırmacılar 40-59 yaşlarındaki 7.588 erkeği ortalama 19 yıl süreyle takip ettiler. Sadece orta derecede şiddetli ve zorlu aktiviteleri yapanlarda kanser riskinde azalma bulundu, daha az aktif olanlarda kanser riskinde azalma yoktu. (InteliHealth 20.5.2002) | |
| | | ultrAslan Admin
Mesaj Sayısı : 1864 Location : İstanbul Kayıt tarihi : 04/04/08
| Konu: Geri: İnternetten Sağlık Haberleri Perş. Mayıs 22, 2008 7:25 pm | |
| Anne sütüyle beslenen bebekler daha zeki. Danimarkalı bilim adamları tarafından yapılan bir araştırmada, anne sütüyle beslenen çocukların diğerlerine göre daha zeki olduğu gösterildi. Sonuçları Journal of the American Medical Association'da yayınlanan araştırma 3.253 kişi üzerinde yapıldı. 7-9 ay süreyle emzirilen kişilerin IQ seviyelerinin, bir aydan kısa süre anne sütü alanlara göre 6 puan daha yüksek olduğu tespit edildi. Bilim adamları, 9 aydan sonra anne sütü almanın ise zekâ açısından faydalı olmayacağını ifade ettiler ve anne sütünün faydasını ihtiva ettiği maddelerin beyin kapasitesini artırmasına bağladılar. Çalışan kadınların büyük bir problem olarak gördükleri, yavrularını emzirme sıkıntısından kaçmalarının, ortaya çıkaracağı eksikliği düşünerek daha şefkatli davranmaları gerekmektedir. (InteliHealth 8.5.2002) Çay kalp krizi riskini azaltıyor. Çay, antioksidan özelliklerinden dolayı koroner kalp hastalıklarına karşı koruyucu etki gösteren flavonoidlerden yana zengindir. Sonuçları American Journal of Clinical Nutrition'ın Mayıs sayısında yayınlanan bir çalışmada, uzun süre düzenli çay tüketiminin kalp krizi sıklığına tesiri 4.807 yaşlı Hollandalı üzerinde araştırıldı. Sigara içimi, şişmanlık gibi diğer hayat tarzı faktörleri düzeltildikten sonra bile, çay içenlerde kalp krizi (özellikle öldürücü) riski düzenli çay tüketmeyenlere göre daha azdı. Günde 375 ml'den fazla çay tüketenlerde kalp krizi riski çay içmeyenlerdekinin yarısı, kalp krizinden ölüm riski ise üçte biriydi. Araştırmacılar çayda bulunan flavonoidlerin diğer antioksidanlarla birlikte koroner kalp hastalığının yol açtığı damar hasarını engellediğini, böylece kalp krizinden ölüm riskini azalttığını düşünüyorlar. Yaşlılarda kalp krizi riskinin azalması, kısmen de olsa, çay içiminin daha sağlıklı alışkanlıklarla birlikte olmasına da bağlı olabilir. (Healthy Update 7.5.2002, WebMD Health 25.4.2002, InteliHealth 25.4.2002)
Beslenme durumu yaşlılarda zihnî fonksiyonların bozulmasını etkiliyor. Yaşlılık sıklıkla hafif hafıza kaybından Alzheimer hastalığına kadar değişebilen şiddetlerde zihnî fonksiyonların bozulması ile birliktedir. Önceleri yaşla alâkalı bu bozulmanın kaçınılmaz olduğu düşünülmesine rağmen, yeni çalışmalar; folik asit veya B12 vitamini eksikliğinin veya plazma homosistein fazlalığının zihnî bozulma ve bunama ile birlikte olduğunu gösterdi. Homosistein fazlalığı ise; folik asit ve B12 vitamini eksikliği ile birlikteydi. Araştırmacılar yaşlılarda folik asit ve B12 vitamini alımıyla homosisteinin azaltılmasının ve Alzheimer hastalığından kaynaklanan zihnî fonksiyon bozukluklarının önlenmesinin hedeflendiği klinik çalışmalar yapılması gerektiğini söylüyorlar. (InteliHealth 25.4.2002)
Şişmanlık hastalık mı, sadece bir belirti mi? Amerikalılar'ın % 27'si şişman, % 35'i ise aşırı kiloludur ve şişmanlık son 20 yıldır bir salgın hızında yayılmaktadır. Peki şişmanlık bir hastalık mı, yoksa hastalık belirtisi mi? Bazı uzmanlar şişmanlığın hastalık belirtisi olduğunu ve kilo kaybının belirtinin baskılanması mânâsına geldiğini, hastalığın ise devam ettiğini düşünmektedirler. Gerçekten de şişmanlarda kilo verme ile yüksek olan kan şekeri ve kolesterol seviyelerinin ve kan basıncının bir miktar düştüğü ama ölüm riskinin azalmadığı gösterilmiştir. Tekrar tekrar kilo verip almanın ölüm riskini artırdığı bulunmuştur. Rockefeller Üniversitesi'nde şişmanlık araştırmacısı olan Jules Hirsch, şişmanlarda bulunan bir çeşit normal olmayan genetik ve çevreye ait faktörlerin daha fazla yağ depolanmasına sebep olduğunu söylemektedir: 'Elbette şişmanlar daha fazla yemek yer. Ama bir başka hastalıkları vardır, aşırı yemek yeme de bu hastalığın belirtisidir.' (InteliHealth 16.4.2002) | |
| | | ultrAslan Admin
Mesaj Sayısı : 1864 Location : İstanbul Kayıt tarihi : 04/04/08
| Konu: Geri: İnternetten Sağlık Haberleri Perş. Mayıs 22, 2008 7:25 pm | |
| Balık yağı kalp sağlığına faydalı. Balık yemek hem kadınlar hem erkekler için (kalp hastalığıyla ilgili olan herkesi için) kalp hastalığı ile ilişkili ölümlerden korunmaya yardımcı olabiliyor. Balıktan hoşlanmıyorsanız, balık yağı da aynı faydaları sağlayabilmekte. Balığın faydası ihtiva ettiği omega-3 yağ asitlerinden kaynaklanmaktadır. Amerikan Kalp Cemiyeti haftada 2-3 porsiyon somon, lüfer, uskumru, ton balığı, kılıç balığı ve sardalya gibi yağlı balıkların yenilmesini tavsiye etmektedir. Bu balıklar omega-3 yağ asidi açısından daha zengindir. Balığın kalp üzerine faydaları yeni yapılan 3 önemli çalışmada bir kez daha gösterilmiştir: 1) Yirmiikibin kişinin katıldığı bir çalışmada (New England Journal of Medicine); kalp hastası olmayan erkeklerin, balıkta bulunan yağ asitlerini büyük miktarlarda tüketiyorlarsa, ani kalp kaynaklı ölümlerden daha fazla korundukları gösterildi.
2) Seksendörtbin kadının katıldığı bir çalışma (Journal of the American Medical Association), düzenli olarak balık yiyen kadınlarda kalp hastalığından ölüm riskinin düzenli olarak balık yemeyen kadınlara göre üçte bir daha az olduğunu gösterdi.
3) Onbirbin kişinin incelendiği bir başka çalışmada (Circulation), kalp krizi geçirmiş kişilerden balık yağı ihtiva eden preparatları (günde 1 gram) kullananlarda kullanmayanlara göre tedavinin ilk 4 ayında kalp hastalığından ani ölüm riskinin yaklaşık % 50 daha az olduğu ortaya konuldu. Bu hayat koruyucu etki, muhtemelen aritmi olarak bilinen ve öldürücü olabilen düzensiz kalp vuruşlarının azalmasına bağlıdır. Kalple ilişkili ani ölümlerin çoğuna aritmiler yol açmaktadır. (InteliHealth 10.4.2002, WebMD 8.4.2002)
Demir eksikliği olan kadınlara demir verilmesi aerobik antrenmanın etkilerini artırıyor. ABD'de yaşayan menopoz öncesi kadınların % 12'sinde kansızlık ortaya çıkmaksızın demir eksikliği vardır ve bu durum dayanıklılık kapasitesini azaltarak, kadınların aerobik antrenmana cevabını olumsuz şekilde etkileyebilir. Sonuçları American Journal of Clinical Nutrition'da yayınlanan bir çalışmada önceden antrenman yapmayan ve demir eksikliği bulunan kadınlarda demir desteğinin dayanıklılık üzerine etkileri araştırıldı. Çalışmaya katılan 41 sağlıklı kadının yaşları 18-33 arasında idi, hepsinde demir eksikliği vardı ama kansızlık yoktu. 6 hafta süreyle 22 kadına 50 mg demir, 19 kadına plasebo (ilâca benzeyen fakat etkili olmayan madde) günde iki defa verildi. Çalışmanın son 4 haftasında, bütün kadınlar haftada 5 gün bisiklet ergometresinde kalp hızlarını maksimum kalp hızının (yaklaşık olarak dakikada 220/yaş) % 85'ine kadar çıkaran 25 dakika süreli egzersizler yaptılar. Demir verilen grubun maksimum oksijen tüketimindeki (dolaşım sisteminin dayanıklılığını gösteren kıymetli bir gösterge) artış, plasebo verilen kadınlardaki artışın iki katıydı. Başlangıçtaki demir değerleri en düşük olanlarda artış en fazlaydı. Çalışma başka açılardan sağlıklı kadınlarda sınırdaki demir eksikliğinin düzeltilmesinin egzersizden elde edilecek faydayı artıracağını gösterdi. (InteliHealth 25.3.2002)
Uygun kalsiyum seviyeleri bazı kalın bağırsak kanseri tiplerinin riskini azaltabilir. Düşük kalsiyum diyeti uygulayanlarda, kalsiyum alımının hafif artırılmasının bile bazı kalın bağırsak kanseri tiplerini yarıya kadar azalttığı gösterilmiştir. Harward'lı araştırmacılar, diyetle kalın bağırsak kanseri arasındaki ilişkiyi, 135.000 kişi üzerinde yaptıkları iki büyük araştırmada incelediler. Günde 700-800 miligram kalsiyum tüketenlerde, sol taraf kalın bağırsak kanseri riskinin % 40-50'ye kadar azaldığı bulundu. ABD'de yılda yaklaşık 90.000 kişi kalın bağırsak kanserine yakalanmakta, 47.000 kişi kalın bağırsak kanserinden ölmektedir. Araştırmacılar bu çalışmada yüksek kalsiyum seviyelerinin etkilerinin araştırılmadığını, ek araştırmaların sonucuna göre kalsiyum alımı konusunda tavsiyelerin yapılabileceğini belirtmektedirler. Kesin olan şey, çok düşük kalsiyum alımından kaçınmanın iyi olacağıdır. Birçok insan yeterli miktarda kalsiyum almamaktadır ve kalsiyumun kemikleri güçlendirmekten başka fonksiyonları da bulunur. Araştırmacı Kraus, kalsiyumun düşük yağlı süt ve süt ürünlerinden alınmasını tavsiye etmekte, ancak yiyeceklerle yeterli kalsiyum alınmadığında kalsiyum ihtiva eden preparatların kullanılmasını önermektedir. Makale Journal of the National Cancer Institute'de yayınlandı. (InteliHealth 19.3.2002) | |
| | | ultrAslan Admin
Mesaj Sayısı : 1864 Location : İstanbul Kayıt tarihi : 04/04/08
| Konu: Geri: İnternetten Sağlık Haberleri Perş. Mayıs 22, 2008 7:26 pm | |
| İşlenmiş etlerle şeker hastalığı arasında ilişki var. Sosis ve pastırma gibi işlenmiş etleri çok yiyen erkeklerde yetişkin tip şeker hastalığı riski yaklaşık % 50 artıyor. Harwardlı araştırmacılar binlerce erkeğin beslenme alışkanlıklarını araştırdıklarında, pastırma, sosis, sucuk, salam gibi yiyecekleri sık tüketenlerde yetişkin tip şeker hastalığı riskinin bu yiyecekleri az tüketenlere göre yaklaşık % 46 daha fazla olduğunu buldular. Sonuçları Diabetes Care adlı dergide yayınlanan çalışmayı yapan araştırmacılar, insanların bu yiyecekleri daha az tüketmeleri gerektiğini ifade ediyorlar. Yetişkin tip şeker hastalığı riskinde en fazla artış, işlenmiş etleri haftada 5 defa veya daha fazla yiyenlerde meydana gelmektedir. Çalışmanın verileri araştırma başladığında sağlıklı ve 40-75 yaşlarında olan 42.504 erkeğin diyet verilerinin 1986 yılından itibaren 12 yıl süreyle toplandığı Sağlık Profesyonelleri Takip Çalışması'ndan elde edildi. Sigara kullanımı, yağ alımı ve fizik aktivite durumu gibi, etkileri bilinen faktörlere göre sonuçlarda düzeltme yapıldıktan sonra, işlenmiş etlerin fazla tüketiminin şeker hastalığı için bağımsız bir risk faktörü olduğu netleşti. Etki miktarla ilişkiliydi: Bu yiyeceklerden ne kadar fazla yiyorsanız risk o kadar fazlaydı. Yine de sonuçların başka araştırmalar tarafından da desteklenmesi gerekmektedir. Şeker hastası olan Amerikalı sayısının yaklaşık 16 milyon olduğu tahmin edilmektedir. (InteliHealth 26.2.2002) Gebelikte balık tüketimi faydalı. Gebelik sırasında balık yemek erken doğumdan ve düşük doğum ağırlığından koruyor. Danimarkalı araştırmacılar 8.700'den fazla gebede balık tüketimi ile erken doğum ve düşük doğum ağırlığı arasındaki münasebeti araştırdılar. Balıkta bulunan n-3 yağ asitlerinin kalb krizini azalttığı, hattâ erken doğumdan ve düşük doğum ağırlığından korunma sağladığı zaten biliniyordu. Fakat n-3 yağ asitlerinin ne kadar az kullanılmasının erken doğum ve düşük doğum ağırlığı için risk faktörü olduğunu gösteren bir çalışma yoktu. Sonuçları British Medical Journal'da yayınlanan bu çalışma, erken doğum riskinin hiç balık yemeyenlerde % 7, haftada en az bir kere balık yiyenlerde ise sadece % 1,9 olduğunu gösterdi. Araştırmacılar erken doğumdan ve düşük doğum ağırlığından korunmak için, balık tüketmeyen gebelere balıklarda ve balık yağında bulunan n-3 yağ asitlerinin verilebileceğini söylüyorlar. (MedMD Health 25.2.2002)
Gebelikten önceki şişmanlık bebekte ve annede problemlere yol açıyor. ABD'de Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi, Amerikan Çocuk Akademisi, Dünya Sağlık Örgütü, Amerikan Kadın Hastalıkları ve Doğum Koleji gibi kuruluşlarda çalışan 29 beslenme bilimcisi, idareci ve politika belirleyicisinin oluşturduğu bir komite, gebelikten önceki doğum ağırlığının hekimlerin şimdiye kadar kabul ettiklerinden daha mühim olduğunu gösterdi. Gebelikten önceki şişmanlık annelerde doğuma bağlı şeker hastalığı, tehlikeli şekilde yüksek kan basıncı ve hastaneye yatma riskini artırıyor, bebeklerin erken ve/veya problemli doğmasına yol açabiliyordu. Bebekler büyüdüğünde ise şişmanlık, kalb hastalığı veya şeker hastalığı riski daha fazlaydı. Doğurganlık döneminde olan kadınlarda şişmanlık bilhassa tehlikelidir, çünkü şişmanlığın nesilden nesile taşınmasına yol açar. Bu yüzden komite genç kadınlara gelecekteki çocuklarını düşünerek enerji alımını azaltmak için daha küçük porsiyonlar tüketmelerini, kendi işlerini kendilerinin görmesini ve daha fazla fizik aktivite yapmalarını tavsiye etmektedir. (InteliHealth 25.2.2002)
Aşılar bebekler için güvenli. Bebeklerinin aşılanmasının güvenli olup olmadığını merak eden anne-babalar rahat olabilirler. Amerikan Tıp Enstitüsü araştırmacıları aşılar hakkında yapılan çok sayıdaki çalışmayı gözden geçirdiler. 2 yaşına kadar tavsiye edilen ve sayıları 20'ye ulaşabilen aşılar çocuğun ileride tip 1 şeker hastalığına, soğuk algınlığına, kulak iltihabına, zatürreye veya menenjite yakalanma riskini artırmıyordu. Buna karşılık bu aşıların çocukluk döneminde görülebilen, bazıları çok ciddi sakatlıklara ve ölüme yol açabilen, hastalıklara karşı çok önemli ölçüde korunma sağladıkları ise ortadaydı. (InteliHealth 21.2.2002) | |
| | | ultrAslan Admin
Mesaj Sayısı : 1864 Location : İstanbul Kayıt tarihi : 04/04/08
| Konu: Geri: İnternetten Sağlık Haberleri Perş. Mayıs 22, 2008 7:26 pm | |
| Güneş lambaları kanser riskini artırıyor. Göz alıcı bir bronzlaşma için güneş lambalarını kullanan kişilerde bazı deri kanserlerinin görülme riski iki katına çıkıyor. Genç yaşta bronzlaşmaya çalışanlarda bu risk daha fazla. ABD�de yılda yaklaşık 28 milyon kişi 25,000 bronzlaşma salonuna yaklaşık 5 milyar dolar bırakmaktadır. Bronzlaşma işinin ticareti ile uğraşanlar yanmadığınız müddetçe bronzlaşmanın herhangi bir sağlık problemine yol açmadığını söylüyorlardı. Journal of the National Cancer Institute�de yayınlanan bir çalışma ise bunun gerçek olmadığını gösterdi. Bronzlaştırıcı cihaz kullananlarda skuamöz hücreli deri kanseri 2.5, bazal hücreli kanser 1.5 kat daha fazla görülüyordu. 20 yaşından önce bu cihazları kullananlarda ise risk sırasıyla 3.6 ve 1.8 kat daha fazlaydı. (Healthy Update 12.2.2002, InteliHealth 6.2.2002)
Ilımlı depresyon yaşlılarda bazı hastalıklarla mücadele kabiliyetini azaltabilir. Yaşlıların % 15�57�si müzmin depresyon geçirmektedir. Amerikalı araştırmacılar klinik seviyeye çıkmayacak kadar hafif müzmin depresyonun bile yaşlıların bağışıklık sistemini baskılayabildiğini gösterdiler. Kişi ne kadar yaşlı ise bağışıklık sisteminin baskılanması o kadar fazla idi. Sonuçları Journal of Abnormal Psychology�de yayınlanan çalışma, ortalama yaşları 72.5 yıl olan 78 yaşlı üzerinde yapıldı. Müzmin depresyonu olan 22 yaşlı ile olmayan 56 yaşlının bulaşıcı hastalık etkenleri ile mücadele etmek üzere yeterli akyuvar oluşturabilme kabiliyetleri karşılaştırıldı. Depresyonu olanların 15�i, olmayanların 25�i bakıcıya ihtiyaç duyuyordu. Çalışma depresif belirtilerin yaşlanmaya tipik olarak eşlik eden bağışıklık sistemi zayıflığını artırabildiğini gösterdi. Yaşlanmaya ek başka faktörler de yaşlıların bağışıklık sistemindeki zafiyeti artırıyordu. Çalışmada içtimaî destek eksikliğinin de depresyon için bir risk faktörü olduğu bulundu. Ilımlı depresyonun yol açtığı yaşlılıkla ilişkili bağışıklık değişiklikleri bulaşıcı hastalık ve kanser görülme riski ve şiddeti ile irtibatlıydı. Bu yaş grubunda ılımlı depresyon sıklığı fazla olduğu için ılımlı depresyonun tespiti ve tedavisi yaşlıların daha sağlıklı yaşamalarına katkıda bulunacaktır. (InteliHealth 11.2.2002)
Gündüz uyuklama yaşlılarda zihin problemlerinin göstergesi olabilir. Yaşlıların sayısı arttıkça bu hızla büyüyen topluluğun sağlık ihtiyaçları hakkında yapılan araştırmalar da önem kazanmaktadır. Yaşlıların % 4�10�unda kavrama problemi olduğuna inanılmaktadır. Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırmacıları gün içerisinde aşırı uyumanın kavrama problemlerinin erken bir belirtisi olabileceğini buldular. Yaşı 60 ve üstündeki 1000�den fazla kişi ile yapılan mülakatlarda bu kişilerin % 13.6�sının gün içerisinde aşırı yorgun olduğu ortaya çıktı. Gündüz aşırı uyuyan kişilerde kavrama bozukluğu, gündüz aşırı uyumayanlara göre daha sıktı. Araştırmacılar kavrama azalmasının yaşlı hastaların içtimaî hadiselere dahil olmaları teşvik edilerek azaltılabileceğini veya önlenebileceğini belirtmektedirler. Çalışmanın sonuçları Archives of Internal Medicine�de (2002;162:201�201) yayınlandı. (Ivanhoe Newswire 4.2.2002) Hızlı kilo alan bebekler daha sonra şişmanlığa eğilimli olabiliyorlar. Yeni bilgiler 4�12 yaşları arasındaki Amerikalı çocukların % 18�inin şişman olduğunu göstermiştir. Sonuçları Pediatrics dergisinin Şubat 2002 sayısında yayınlanan bir çalışmada, hayatlarının ilk 4 ayında çok hızlı kilo alan bebeklerin sonra da şişmanlığa eğilimli olabildiklerini gösterildi. Doğumdaki ve 1 yaşındaki ağırlık ne olursa olsun, bu bebeklerin 7 yaşında aşırı kilolu olma ihtimali ilk 4 ayda daha az kilo alan bebeklere göre daha fazlaydı. 19.397 çocuk üzerinde yapılan çalışma, şişmanlığın temelinde kalıtımın bulunduğunu bir kez daha gösterdi. İlk 4 ayda bebeklerin vücut ağırlığının 1.800�4.500 (ortalama 2.700) gram arasında arttığı tespit edildi. Bu dönemde fazladan alınan her 450 gram için 7 yaşında aşırı kilolu olma riski % 30 daha fazla idi. (InteliHealth 4.2.2002) | |
| | | | İnternetten Sağlık Haberleri | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
|
|
|