KUR'ÂN OKUMANIN DÜNYADA KAZANDIRDIKLARI
Kur’ân, Nasihat, Dertlere Şifa, Hidayet ve Rahmettir.
Kur'ân,
yalnızca insanların ölüm ötesi hayatlarını ilgilendiren hususları
açıklayan, ibadetler hakkında bilgi veren ve Yaratıcı'nın birliği ve
varlığını ortaya koyan delilleri değil, aynı zamanda o, insanların
dünyadaki mutluluklarını temin hususunda da yol gösterendir. Kur'ân,
insanlar için güzel bir nasihatçı, yol gösterici ve kalplerin şifa
kaynağıdır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.), bir doktor, doktorun
elindeki reçete de Kur'ân'dır. Bu husus, Yüce Beyan'da şöyle ifade
edilir:
"Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt,
gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir
hidayet ve rahmet geldi." (Yûnus 10/57)
Kur'ân, bu âyette
insanlara dört merhaledeki müdahalesini ifade etmektedir. Öncelikle,
insanların maddi-manevî bünyelerine zarar verecek olan bazı zararlı
unsurlara karşı uyarı yapılıyor, belki bu anlamda bazı sınırlamalar
koyuluyor ve böylece ilk müdahale yapılmış oluyor. İşte bu durum,
âyette "mev'iza" (öğüt) olarak belirtiliyor. Bu merhaleden sonra şifaya
ulaştırmaya geçiliyor. Bu da, doktorun hastasına, hastalığa sebep olan
bozuk şeyleri içerisinden atacak ilaçları içirmesine benzemektedir.
Kur'ân da, insanlara sakıncalı şeyleri yasaklamakla onları tertemiz
hale getiriyor ve bu durumu kazanmaları için de insanların bazı
gayretlerde bulunmasını tavsiye ediyor. Nitekim şu âyet, bu husus için
verilecek pek çok misalden yalnızca birisidir:
"Allah, adaleti,
hattâ adaletten de fazla olarak ihsanı (en güzel davranışı), muhtaç
oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin
işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt
verir." (Nahl 16/90) İnsanlar, tavsiye edilen emir ve yasakları tam
anlamıyla yerine getirince de dertlerden kurtulur, gönüller güven ve
emniyete ulaşır ve neticede Yüce Yaratıcının:
"Ey gönül huzuruna
ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine! Sen de
katıl has kullarım içine, gir Cennetime!" (Fecr 89/27-30) beyanındaki
sırrı yakalamış olur. Bu sırla da İlahî rahmeti yakalar ki, âyetin
sonunda belirtilen "Kur'ân'nın rahmet olması" ifadesi buna işaret
etmektedir.
Kur’ân, rehberdir.
Kur'ân, bütün insanlık
için rehberdir. İnsan ne kadar ilerlerse ilerlesin, maddî olarak hangi
seviyeye ulaşırsa ulaşsın, Kur'ân'ın ona gösterdiği prensiplerden asla
müstağni kalması düşünülemez. Bu hidayet, toplumun sadece belirli bir
kısmını değil, herkesi ilgilendiren, her seviyedeki insanın muhtaç
olduğu, ilerlemiş medeniyetlerin de sonsuza dek yükselmesinin teminatı
olarak inmiş bir hidayettir. Bu hidayetle insan, dünyada öğrenmesi
gerekli şeyleri öğrenecek, bununla birlikte asıl maksadı da
unutmayacaktır.
Kur'ân'ın rehber olması Kudsî beyanda üzerinde
önemle durulan bir meseledir. Mealini vereceğimiz şu iki âyet de bu
durumu ifade etmektedir:
"İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere." (Bakara, 2/2)
"..De ki: "O iman edenler için hidayet ve şifadır." (Fussilet, 41/44)
Kur'an, En Doğru Yola İletir
Kur'ân,
insanları yolların en doğrusuna götürür. Gerek insanların kendileriyle
olan münasebetlerinde, gerek insanların birbirleriyle olan
münasebetlerinde ve gerekse devletlerarası münasebetlerde Kur'ân, en
ideal ve mükemmel yolu gösterir. Çünkü Kur'ân, "Alîm" (her şeyi en ince
detaylarına kadar bilen) ve "Habîr" (her şeyden haberdar olan)
sıfatlarına sahip Allah'ın kelâmıdır. İnsanların ortaya koyduğu, beşerî
duygu ve düşüncenin içerisinde bulunduğu her şeyde bir eksikliğin
olması en tabiîdir. Bu, insan olmanın gereğidir. İnsanlığın, her
dönemde yeni arayışlara girmesi de bunun en güzel bir göstergesidir.
İşte bu anlamda Kur'ân, yolların en sağlamını, prensiplerin en uygununu
ve içinde hiçbir eksikliğin olmadığı hükümleri ihtiva etme özelliğini
tam ve eksiksiz olarak taşıyan biricik İlâhi Kitap'tır. Onun bu yönü
şöyle ifade edilmiştir:
"Gerçekten bu Kur'ân, insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir.." (İsrâ, 17/9)
Kur’ân Okunan Yere Melekler, Rahmet ve Sekîne İner
İlâhî
kelâm, öyle büyük bir te'sire sahiptir ki, okunmasıyla sadece insanlar
değil, melekler de etkilenir ve onu dinlemek için gelir, okunan yer bir
rahmet ve sekînet (huzur-güven) ortamına döner. Bütün toplumun
Kur'ân'la içli-dışlı olduğu düşünülürse, böyle bir toplum, emniyet ve
güvene, meleklerin korumasına lâyık bir kıvama gelmiş demektir. Hz.
Peygamber (s.a.s), bu hususu şöyle ifade buyurur: "Bir topluluk
Kur'ân'ı okuyup, onu aralarında müzakere etmek üzere Allah'ın
evlerinden birinde bir araya toplandıklarında, mutlaka üzerlerine
sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de onları
kanatlarıyla sararlar. Allah Teâlâ da, onları huzurunda bulunan yüce
topluluğa (meleklere) anar." (Ebu Davud, Salât, 349; Müslim, Zikir, 38)
Hz.
Peygamberin yukarıda anlattığı durum, sahabeden Üseyd ibn Hudayr
tarafından da bizzat yaşanmıştır. Bu husustaki rivayet şöyledir: Hz.
Üseyd, geceleyin (hurma harmanında iken) Kur'ân'dan Bakara sûresini
okuyordu. Hemen yakınında ise atı bağlıydı. Birden bire atı şahlandı.
Bunun üzerine Kur'ân okumaya ara verdi. At da sakinleşti. Üseyd tekrar
okumaya başlayınca, at tekrar şahlandı. Üseyd yine okumaya ara verince
at yine sakinleşti. Biraz sonra yeniden okumaya başlayınca at yeniden
şahlandı. Oğlu Yahya ata yakın bir yerdeydi. Ona bir zarar vermemesi
için atın yanından uzaklaştırmaya gitti. Başını semaya doğru kaldırınca
bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi
nesneler var. Sabahleyin hemen Resûlullah'ın yanına gelerek başından
geçenleri anlattı. Hz. Peygamber de kendisine şöyle dedi: "O
gördüklerin neydi bilir misin?" O da, "hayır" cevabını verdi. Bunun
üzerine: "Onlar meleklerdi. Senin sesine gelmişlerdi. Şayet sen okumaya
devam etseydin, onlar seni sabaha kadar dinleyeceklerdi. Öyle ki,
sabahleyin herkes onları seyredebilecekti ve onlar halktan
gizlenmeyecekti." buyurdu. (Buharî, Fedailü'l-Kur’ân, 11; Müslim,
Müsafirûn, 40) Başka bir rivayette ise, Kur'ân okunurken inen şeyin
"sekîne" olduğu belirtilir. (a.y.)
En Kıymetli Hâne
Kur'ân,
okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyan kimselere
sevinç verir. Gam ve tasalarını dağıtır, ümitsizliklerini siler, onları
canlı ve aktif bir hale getirir. Her türlü vesvesenin o insanlardan ve
okunan yerlerden kaçmasını sağlar. Cinnî ve insi şeytanlara karşı
onları korur. Allah Resûlü Kur'ân'ın bu yönünü şu benzetmeyle anlatır:
"Kur'ân
okunan evin hayrı artar; oturanları sıkmaz. Böyle evlere melekler
toplanır, şeytanlar uzaklaşır. İçinde Kur'ân okunmayan ev oturanlara
dar gelir; böyle evlerin hayır ve bereketi az olur; melekler uzaklaşır;
şeytanlar üşüşür. İçinde Kur'ân okunan, anlam ve yorumuyla meşgul
olunan ev, yıldızların yeryüzünü aydınlattığı gibi, sema ehli için
aydınlatılır." (Darimî, Sünen, 2/429-430; Heysemî, Mecma'üz-Zevaid,
7/171)
Görev Vermede Tercih Sebebi
Kur'ân'ı okuyan ve
içindekileri yaşayan kimseler, insanların hak ve hukûkuna riâyet etme,
kendi görev ve sorumluluklarını muhakkak yerine getirme, hüküm ve
davranışlarında adaletten ayrılmama gibi çok önemli hasletlere sahip
olacaklarından dolayı Hz. Peygamber birtakım görevlendirmeler yapacağı
zaman bu hususu bir ölçü olarak kabul etmiş ve böylelikle Kur'ân'ı
bilmeye dikkatleri çekmiştir.
Bu konuyla ilgili pek çok örnek
bulmak mümkündür. Meselâ, imamlık gibi son derece önemli bir görevde,
Kur'ân'ı en çok bilenin tercih edilmesini tavsiye buyurmuş, (Müslim,
Mesacid, 289-291; Tirmizî, Salât, 60) Allah Resûlü'nün Yemen'e
gönderdiği heyetin başına yaşça en küçük olmasına rağmen Kur'ân'ı iyi
bilen birini başkan seçmiş (Heysemî, 7/161) ve değişik
görevlendirmelerde aynı yolu takip etmiştir. (İ. Hacer el-Askalânî,
Metalibü'l-Âliye, 2/208-209) Bütün bu uygulamalar, Kur'ân okumanın ve
incelikleriyle onu bilmenin önemini gösteren hususlardır.
Kur'ân'ı İyi Bilenin Mezarda Ön Tarafa Konulması
Kur'ân'ın
okunma, anlaşılma ve yaşanması o kadar önemlidir ki, defnedilirken dahi
bu hususa dikkat edilmiş, kim daha çok Kur'ân biliyorsa ön tarafa o
konmuştur. Uhud'daki bu uygulamasıyla Resûlullah, Kur'ân'ın önemine
dikkatleri çekmiş ve Kur'ân'a gösterilmesi gereken ihtimamın hangi
boyutlara kadar varacağına işaret buyurmuştur.
Buraya kadar olan
kısımda Kur'ân okuma ve bilmenin dünyada insanlara sağladığı faydalar
ve üstünlükler üzerinde duruldu. Bundan sonraki bölümde ise, âhiretteki
faydaları üzerinde durulacaktır.