DELPHIN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DELPHIN


 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
İstatistik
Konu Yazan GöndermeTarihi
Paz Ağus. 30, 2009 5:57 am
Perş. Haz. 18, 2009 2:24 pm
C.tesi Haz. 13, 2009 3:42 pm
Cuma Haz. 12, 2009 11:53 pm
C.tesi Mayıs 30, 2009 5:34 am
C.tesi Mayıs 30, 2009 4:47 am
Cuma Mayıs 22, 2009 5:16 pm
C.tesi Mayıs 16, 2009 8:34 am
Perş. Mayıs 14, 2009 6:55 pm
C.tesi Mayıs 09, 2009 10:04 am
Çarş. Mayıs 06, 2009 12:49 pm
Ptsi Mayıs 04, 2009 2:29 pm
Cuma Nis. 24, 2009 9:10 am
Cuma Nis. 24, 2009 5:57 am
C.tesi Nis. 11, 2009 11:47 am
Cuma Nis. 03, 2009 4:35 pm
Paz Mart 29, 2009 11:22 am
Salı Mart 17, 2009 2:18 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:15 pm
Salı Mart 10, 2009 11:49 am

 

 Vehhabilik nedir

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
tatardayı
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
tatardayı


Erkek Mesaj Sayısı : 586
Yaş : 58
Location : Denizli
Kayıt tarihi : 31/12/07

Vehhabilik nedir Empty
MesajKonu: Vehhabilik nedir   Vehhabilik nedir EmptySalı Mayıs 27, 2008 8:37 pm

Vehhabilik nedir


Vehhabiliği
kuran, Mehmed bin Abdülvehhabdır. İngiliz casuslarından, Hempher�in
tuzağına düşerek, ingilizlerin (İslamiyet�i imha) etmek çalışmalarına
alet oldu.

[İngiliz Casusunun İtirafları kitabında,
Vehhabiliğin kuruluşu uzun anlatılmaktadır. Bu kitabı,
www.hakikatkitabevi.com adresinden okuyabilir ve temin edebilirsiniz.]

Eline
geçirdiği, ibni Teymiye�nin Ehl-i sünnete uymayan kitaplarını okumuş,
(Şeyh-i necdi) diye meşhur olmuştu. Düşünceleri, ingiliz paraları ve
ingiliz silahları karşılığında, köylüler ve Deriyye ahalisi ile
reisleri Muhammed bin Süud tarafından desteklendi. Sapık din adamı ibni
Teymiye�nin fikirleri ile Hempher�in yalanlarının karışımına Vehhabilik denir.

Mirat-ül-Haremeyn
kitabının basıldığı 1888 senesinde Necd emiri, Abdullah bin Faysal idi. Aşağıdaki bilgilerin çoğu Mirat-ül-Haremeyn�den alınmıştır:

Mehmed�in
babası Abdülvehhab, iyi bir müslüman idi. Bu ve Medine�deki âlimler,
Abdülvehhab oğlunun sözlerinden, yeni bir yol tutacağını anlamış,
herkese, bununla konuşmamasını nasihat etmişlerdi. Fakat, Abdülvehhab
oğlu, 1738 senesinde Vehhabiliği ilan etti. İngilizlerin siyasi ve
askeri yardımları ile, Arabistan�a yayıldı.

Vehhabilere inanan
Deriyye hakimi Abdülaziz bin Muhammed bin Süud ilk olarak 1791
senesinde, Mekke emiri şerif Galib efendi ile harp etti. Daha önce,
vehhabiliği gizlice yaymışlardı. Sayısız müslümanları öldürüp,
kadınlarını, çocuklarını ve mallarını almışlar ve işkence etmişlerdi.

Abdülvehhab
oğlu, Beni Temim kabilesindendir. 1699 senesinde Necd çölündeki
Hureymile kasabasında, Uyeyne köyünde doğmuş, 1791�de Deriyye�de
ölmüştü. Önceleri ticaret için Basra, Bağdat, İran, Şam ve Hind
taraflarına gitmiş, çok zeki ve bozguncu sözleri ile (Şeyh-i Necdi)
adını almıştı. Dolaştığı yerlerde çok şeyler görmüş, şef olmak
düşüncesine kapılmıştı. 1713 senesinde, Basra�da tanıştığı ingiliz
casusu Hempher, Abdülvehhab oğlunun devrim yapmak arzusunda olduğunu
anladı. Bununla uzun zaman arkadaşlık yaptı. İngiliz Sömürgeler
Bakanlığından aldığı hile ve yalanları buna telkin etti. Abdülvehhab
oğlunun bu telkinlerden zevk aldığını görünce, yeni bir din kurmasını
teklif etti. Bu yeni dinin esaslarını ona bildirdi. Casus da,
Abdülvehhab oğlu da aradıklarına kavuşmuş oldular.

Yeni bir
din kurmak için, önce Medine�de, sonra Şam�da, Hanbeli âlimlerinden
okudu. Necde dönünce köylüler için küçük din kitapları yazdı. Bu
kitaplara, ingiliz casusundan öğrendiklerini ve Mutezile ve başka
bid�at fırkalarından aldığı bozuk düşünceleri de karıştırdı. Köylülerin
çoğu buna tâbi oldular. İslamiyet�i içerden yıkmak için, İngiltere�de
kurulmuş olan (Sömürgeler Bakanlığı), bu hâli, Necd şeyhi olan
(Muhammed bin Süud)a bildirdi. Çok para vererek ve siyasi, askeri
yardımlar vaat ederek, Abdülvehhab oğlu ile işbirliği yapmasını temin
etti. Arabistan�da hasebe ve nesebe çok ehemmiyet verirlerdi. Kendisi
ise, cahil olduğundan, Abdülvehhab oğlu Vehhabilik adını
verdiği bu sapık inancı yaymak için, Muhammed bin Süudu maşa olarak
kullandı. Kendisine (Kadı), Muhammed bin Süuda (Hakim) ismini taktı.
Kendilerinden sonra da, çocuklarının bu makama geçmelerini temin eden
bir anayasa yaptırdı.

Abdülvehhab oğlu, önceleri Medine�de
okurken, Medine�nin salih, temiz âlimlerinden olan babası Abdülvehhab
ve kardeşi Süleyman bin Abdülvehhab ve kendisine ders okutan hocaları,
bunun sözlerinden ve davranışlarından ve sık sık söylediği
düşüncelerinden bunun ileride İslam dinini içeriden yıkacak bir sapık
olacağını anlamışlardı. Kendisine nasihat verirler ve müslümanlara,
bundan sakınmalarını söylerlerdi. Fakat, korktukları çabuk meydana
geldi. Düşüncelerini Vehhabilik adı ile açıkça yaymaya başladı.
Cahilleri, ahmakları aldatmak için İslam âlimlerinin kitaplarına
uymayan yeniliklerle, dinde reformculukla ortaya çıktı. (Ehl-i sünnet
vel-cemaat) mezhebinde olan doğru müslümanlara kâfir diyecek kadar
taşkınlık yaptı. Peygamberimizi ve başka Peygamberleri ve Evliyayı
vesile ederek, Allahü teâlâdan bir şey istemeye ve bunların kabirlerini
ziyaret etmeye şirk dedi.

Abdülvehhab oğlunun, ingiliz
casusundan öğrendiğine göre, bir kabir başında dua ederken, meyyite
karşı söyleyen, müşrik olurmuş. Allah�tan başka bir kimse veya bir şey
için, yaptı demek, mesela, Falanca ilaçtan fayda oldu veya Peygamber efendimizi veya bir Veliyi vasıta yaparak istediğim oldu
diyen müslümanlar müşrik olurmuş. Abdülvehhab oğlunun, bu sözlerine
vesika olarak ortaya attığı şeyler, hep yalan ve iftira ise de, cahil
halk, doğruyu eğriden ayıramadıkları için sözleri, işsizlerin,
çapulcuların, bilhassa Deriyye hakimi Muhammed bin Süud�un hoşuna
gitti. Cahiller ve vurguncular, taş yürekliler, Abdülvehhab oğlunun
sözlerine hemen yanaştılar. Doğru yolda olan halis müslümanlara kâfir
dediler.

Abdülvehhab oğlu, düşüncelerini kolayca yayabilmek
için, Deriyye hakimine başvurunca, o da topraklarını genişletmek ve
kuvvetlerini arttırmak için ve Londra�dan aldığı emirleri yaymak için,
Abdülvehhab oğlu ile seve seve işbirliği yaptı. Onun fikirlerini her
tarafa yaymakta bütün gücü ile uğraştı. İnanmayıp karşı duranlarla harp
etti. Müslümanların mallarını yağma etmek, canlarına kıymak helal
denilince, çöldeki vahşiler, soyguncular, Muhammed bin Süud�a asker
olmak için yarış ettiler. Süud oğlu ile Abdülvehhab oğlu el ele
vererek, vehhabiliği kabul etmeyenlerin kâfir ve müşrik olduklarına,
kanlarını dökmek ve mallarını almak helal olduğuna 1730 senesinde karar
verip, 1738 yılında vehhabiliği ilan ettiler. Buna göre, Abdülvehhab
oğlu, otuziki yaşında bozuk fikirleri yaymaya başlamış, kırk yaşında
ilan etmiştir.

Mekke-i mükerreme şafii müftüsü Esseyyid Ahmed bin Zeyni Dahlan, El-Fütuhat-ül-islamiyye kitabının 2.cüz 228.sayfasından başlayarak, Fitnet-ül-vehhabiyye başlığı altında bunların bozuk inançlarını ve müslümanlara yaptıkları işkenceleri anlatmaktadır. Bunun 234.sayfasında diyor ki:
(Mekke�deki
ve Medine�deki Ehl-i sünnet âlimlerini aldatmak için, buralara kendi
adamlarını gönderdiler. Bu adamlar, İslam âlimlerine cevap veremediler.
Cahil ve sapık oldukları anlaşıldı. Kâfir olduklarını ispat eden bir
karar yazılıp her tarafa gönderildi.)

Hicaz�da bulunan
dört mezhep âlimleri ve bunların arasında Abdülvehhab oğlunun kardeşi
Süleyman efendi ve kendisine ders okutmuş olan hocaları, Abdülvehhab
oğlunun kitaplarını inceleyerek, İslam dinini yıkıcı, bozguncu
yazılarına cevaplar hazırladılar, sapık yazılarını çürüten kuvvetli
vesikalarla kitaplar yazarak, müslümanları uyandırmaya çalıştılar.
Süleyman bin Abdülvehhab�ın, kardeşine karşı yazdığı kitabın ismi, Savaık-ul ilahiyye firreddi alel-vehhabiyye�dir.

Bu
kitaplar onları gafletten uyandıramadı. Müslümanlara karşı olan
düşmanlıklarını arttırdı ve Muhammed bin Süud�un müslümanlar üzerine
saldırmasına, akıtılan kanların çoğalmasına sebep oldu. Bu adam, (Beni
Hanife) kabilesinden olup, Müseyleme-tül Kezzabın peygamberliğine
inanmış olan ahmakların soyundan idi. Muhammed bin Süud, 1765 senesinde
ölünce, oğlu Abdülaziz yerine geçti. Abdülaziz bin Muhammed bin Süud,
1803 senesinde, Deriyye camiinde, bir Şii tarafından, karnına hançer
sokularak öldürüldü. Bundan sonra, oğlu Süud bin Abdülaziz vehhabilerin
şefi oldu. Arabları aldatmak, sapık inançlarını yaymak için
müslümanların kanını dökmekte, üçü de, birbiri ile yarışırcasına
çalıştılar.

[Vehhabilerin ve mal, mevki ele geçirmek için
bunların arasına karışan cahil, vahşi kimselerin, Taif�de, Mekke ve
Medine�de ve diğer yerlerdeki müslümanlara yaptıkları işkenceler ve
kadınların, çocukların barbarca öldürülmeleri, Ahmed bin Zeyni
Dahlan�ın Hulasat-ül-kelam kitabında ve Eyyub Sabri Paşanın 1879 senesinde basılmış olan Tarih-i Vehhabiyan ve Mirat-ül-Haremeyn
kitaplarında uzun yazılıdır. Yüreği dayanabilenler oradan
okuyabilirler. Bunların, Osmanlı devleti tarafından nasıl
cezalandırıldıkları ve birinci cihan harbinden sonra, ingilizlerin bol
para ve silah yardımı ile tekrar nasıl devlet kurdukları da yazılıdır.]
1.Bölüm.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
tatardayı
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
tatardayı


Erkek Mesaj Sayısı : 586
Yaş : 58
Location : Denizli
Kayıt tarihi : 31/12/07

Vehhabilik nedir Empty
MesajKonu: Geri: Vehhabilik nedir   Vehhabilik nedir EmptySalı Mayıs 27, 2008 8:38 pm

Abdülvehhab oğlunun bu düşüncelerini yayması, Allah�ı tevhidde halis
olmak için ve müslümanları şirkten kurtarmak için imiş. Müslümanlar
şirk üzere imişler. Yani müşriklermiş, yani puta tapan kâfirlermiş.
Müslümanların dinini tazelemek için, dinde reform yapmak için, ortaya
çıkmış. Diğer maddelerde bu sapık fikirlerini ve cevaplarını yazacağız.
Burada önsöz mahiyetinde yazıyoruz.

Bu düşüncelerine herkesi
inandırmak için, Ahkaf suresinin 5.âyet-i kerimesini, Yunus suresinin
106.âyet-i kerimesini ve Rad suresinin 14.âyet-i kerimesini vesika
olarak ileri sürmüştür. Halbuki bunlara benzeyen, daha birçok âyet-i
kerimeler vardır. Bu âyet-i kerimelerin hepsi, puta tapan kâfirleri,
müşrikleri bildirmek için gönderildiğini, tefsir âlimleri sözbirliği
ile beyan buyurmuşlardır.

Abdülvehhab oğlunun düşüncelerine
göre, bir müslüman, Peygamber efendimizden veya başka Peygamberlerden
yahut Velilerden, Salihlerden birinin kabrinin yanında veya uzakta iken
bundan (istigase) etse, yani sıkıntıdan, dertten kurtulması için yardım
istese, yahut o zatın ismini söyleyerek şefaat etmesini dilese, yahut
kabrini ziyaret etmek için gitmek istese, o müslüman müşrik olurmuş.
Allahü teâlâ, Zümer suresinin üçüncü âyetinde, puta tapan kâfirleri
bildirmektedir. Peygamberleri ve Evliyayı vesile ederek dua eden
müslümanlara müşrik diyebilmek için, bu âyet-i kerimeyi ileri
sürüyorlar. Müşrikler de putların yaratıcı olmadığına, her şeyi Allahü
teâlânın yarattığına inanıyorlardı diyorlar. Hatta Ankebut suresinin
61. ve Zuhruf suresinin 87. âyet-i kerimesinde mealen, (Bunları kimin yarattığını, onlara sorarsan, elbette Allah yarattı derler)
buyuruldu. Allahü teâlânın da böyle buyurduğunu söylüyorlar. Kâfirler
böyle inandıkları için değil, Zümer suresinin 3.âyetinde bildirilen, (Allah�tan başkalarını dost edinenler, onlar Allahü teâlâya şefaat ederek bizi yaklaştırırlar derler)
meali şerifini söyledikleri için kâfir ve müşrik oluyorlar, diyorlar.
Peygamberlerin, Evliyanın kabirlerinden şefaat, yardım isteyen
müslümanlar da, böyle söyleyerek müşrik oluyorlarmış.

Abdülvehhab
oğlunun, bu âyet-i kerimeyi ileri sürerek, müslümanları kâfirlere,
müşriklere benzetmesi, çok çürük, ahmakça ve gülünç bir şeydir. Çünkü,
kâfirler, şefaat etmeleri için putlara tapınıyorlar. Allahü teâlâyı
bırakıp, dileklerini yalnız putlardan istiyorlar. Allahü teâlânın
âlemlere rahmet olarak gönderdiği Muhammed aleyhisselama ve getirdiği
İslam dinine inanmıyorlar. Biz Müslümanlar ise, Allah�a ve Resulüne
iman ediyor, getirdiği İslam dinine inanıyoruz. Zaten buna iman
ettiğimiz için müslüman oluyoruz. İman edenler ile putlara tapan
müşrikler hiç mukayese edilebilir mi? Hiç birbirine benzetilebilir mi?
Üstelik bu müşrikler, Peygamber efendimize iman etmemekle kalmayıp, Ona
ve iman eden müslümanlara her türlü eziyeti yapmış, sayısız harpler
etmişlerdi. Biz, Peygamberlere, Evliyaya tapınmıyor, her şeyi yalnız
Allah�tan bekliyoruz. Evliyanın vasıta, vesile olmasını istiyoruz.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen en sevgili kul, en büyük Peygamber
Muhammed aleyhisselam efendimizin şefaat etmesini istiyoruz.

Kâfirler,
putlarının diledikleri gibi şefaat edeceklerine, her dilediklerini
Allah�a mutlaka yaptıracaklarına inanıyorlar. Biz Müslümanlar ise,
Allahü teâlânın, sevdiği kullarına şefaat için izin vereceğini,
sevdiklerinin şefaatlerini ve dualarını kabul edeceğini, Kur�an-ı
kerimde bildirdiği için, Kur�an-ı kerimde bildirilen bu müjdeye
inandığımız, iman ettiğimiz için, Allahü teâlânın sevgilisi olan yüce
Peygamberimizden, sevgili kulları Evliyadan şefaat ve yardım
istemekteyiz.

Kâfirlerin putlara tapınması ile, müslümanların
Evliyadan yardım istemeleri birbirine benzetilemez. Bir müslüman ile
bir kâfir, görünüşte hep insandır. İnsanlıkları birbirlerine
benzemektedir. Fakat, müslüman, Allahü teâlânın dostudur. Sonsuz
Cennette kalacaktır. Kâfir olan ise, Allahü teâlânın düşmanıdır. Sonsuz
Cehennemde kalacaktır. Görünüşte birbirlerine benzemeleri, hep aynı
olacaklarına senet olamaz. Allahü teâlânın düşmanı olan putlara,
heykellere yalvaran ile, Allahü teâlânın sevgili Peygamberine ve veli
kullarına yalvaranlar, görünüşte benzeyebilirler. Fakat, putlara
yalvarmak, Cehenneme götürür. Peygambere ve Evliyaya yalvarmak ise,
Allahü teâlânın af etmesine, merhamet etmesine sebep olur. (Allahü teâlânın sevdiği kulları hatırlanırsa, Allahü teâlâ merhamet eder)
hadis-i şerifi meşhurdur. Bu hadis-i şerifi, aşağıda diğer maddelerde
tekrar bildireceğiz. Peygamberlere, Evliyaya yalvarınca, Allahü
teâlânın merhamet edeceğini, af buyuracağını bu hadis-i şerif de
göstermektedir.

Müslümanlar, Peygamberlerin, Evliyanın ilah,
mabud, Allahü teâlâya şerik, ortak olmadıklarına inanır. Bunların,
Allahü teâlânın aciz kulları olduklarına, ibadete, tapınmaya,
yalvarmaya hakları olmadığına inanır. Allahü teâlânın sevdiği,
dualarını kabul eylediği kulları olduğuna inanır. Maide suresi,
35.âyetinde mealen, (Bana yaklaşmak için vesile arayınız) buyuruldu. Salih kullarımın dualarını kabul ederim, dileklerini veririm buyuruyor. Buhari�de ve Müslim�de ve Künuz-üd-dekaık�te bulunan hadis-i şerifte, (Elbet, Allahü teâlânın öyle kulları vardır ki, bir şey için yemin etse, Allahü teâlâ, o şeyi yaratır. Onu yalancı çıkarmaz)
buyuruldu. Müslümanlar, bu âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere
inandıkları için, Peygamberi ve Evliyayı vesile yapmakta, onlardan dua
ve yardım beklemektedir.

Evet, kâfirlerin bir kısmı, putlarının,
heykellerinin yaratıcı olmadıklarını, her şeyi Allahü teâlânın
yarattığını söylüyorlar ise de, putların tapınmaya hakları vardır, onlar dilediğini yaparlar ve Allah�a da yaptırırlar
diyorlar. Putlarını Allah�a şerik, ortak yapıyorlar. Bir kimse, dünyada
başkasından yardım istese, bana elbette yardım yapar, onun her istediği
kesinlikle olur dese, bu kimse kâfir olur. Fakat, benim işim onun
istemesi ile kesinlikle olmaz. O bir sebeptir. Allahü teâlâ sebebe
yapışanları sever. Sebeple yaratmak Onun âdetidir. Sebebe yapışmış
olmak için, bundan yardım istiyorum, dileğimi Allah�tan bekliyorum.
Peygamber efendimiz de sebeplere yapışmıştır. Sebebe yapışmakla, o yüce
Peygamberin sünnetine uymuş oluyorum diyerek birisinden yardım isteyen
kimse sevap kazanır. İşi olursa, Allahü teâlâya hamd eder. İşi olmazsa,
Allahü teâlânın kazasına, kaderine razı olur.

Kâfirlerin puta
tapması, müslümanların Peygamberden, Evliyadan dua, şefaat, yardım
istemelerine benzemez. Aklı olan, doğru düşünebilen, bu ikisini
birbirine benzetmez. Birbirinden başka olduklarını iyi anlar. Zararı ve
faydayı yaratan, ancak Allahü teâlâdır. Ondan başkasının tapınmaya
hakkı yoktur. Hiçbir Peygamber, hiçbir Veli ve hiçbir mahluk, hiçbir
şey yaratamaz. Allah�tan başka yaratıcı yoktur. Yalnız Allahü teâlâ,
Peygamberlerinin, Velilerinin, salih kullarının, yani sevdiği
kullarının isimlerini söyleyenlere, onları vesile edenlere merhamet
eder. Dilediklerini verir. Böyle olduğunu, kendisi ve sevgili
Peygamberi haber vermiştir. Bu haberlere uyarak müslümanlar da böyle
inanmaktadır.

Müşrikler, kâfirler ise, putların bir şey
yaratmadığını bildikleri halde, putları ilah ve mabud biliyorlar.
Putlara tapınıyorlar. Kimisi üluhiyyette müşrik oluyor. Kimisi de,
ibadette müşrik oluyorlar. (Putlarımız bize şefaat edecektir. Allah�a
yaklaştıracaktır) dedikleri için, müşrik olmuyorlar. Putları mabud
bildikleri için, putlara tapındıkları için müşrik oluyorlar.

Peygamber efendimiz, (Bir zaman gelecek, kâfirler için gelmiş olan âyet-i kerimeleri, müslümanları kötülemek için vesika olarak kullanacaklardır) buyurdu. Başka bir hadis-i şerifte, (En çok korktuğum şey, âyet-i kerimeleri Allahü teâlânın dilemediği yerlerde kullanacak kimselerin ortaya çıkmasıdır)
buyurdu. Bu hadis-i şeriflerin ikisini de Abdullah bin Ömer
�radıyallahü anhüma� bildirdi. Bu iki hadis-i şerif, mezhepsizlerin,
zındıkların türeyeceklerini ve kâfirleri bildiren âyet-i kerimelerin
müslümanlar için geldiğini söyleyeceklerini, Kur�an-ı kerime iftira
edeceklerini bildirmektedir.

Müminler, Allahü teâlânın sevdiğine
inandıkları kimselerin mezarlarını ziyarete gidiyorlar. Allahü teâlânın
sevdiği kullarını vasıta, vesile ederek, Allahü teâlâya yalvarıyorlar.
Peygamber efendimiz ve Eshab-ı kiram da böyle yaparlardı. Peygamber
efendimiz, (Ya Rabbi, istediklerini vermiş olduğun kullarının hakkı için, hürmeti için senden istiyorum) duasını okurdu. Bu duayı Eshabına öğretir ve okumalarını emrederdi. Müminler de, böyle dua etmektedir.

Hazret-i Ali�nin validesi olan Fatıma binti Esed vefat edince, Resulullah kabre koydu ve (Ya
Rabbi, bana annelik yapan Fatıma binti Esedi af eyle! Peygamberinin ve
benden önce gelmiş olan Peygamberlerinin hakkı için, ona rahmetini bol
eyle)
diye dua eyledi. Gözlerinin açılması için dua isteyen birisine, iki rekat namaz kılmasını, sonra (Ya
Rabbi, kullarına merhamet ederek göndermiş olduğun Peygamberin Muhammed
aleyhisselamın hürmeti için, Onu vesile ederek, senden istiyorum. Sana
yalvarıyorum. Ya Muhammed �aleyhisselam�! Seni vesile ederek, duamı
kabul edip, dileğimi ihsan etmesi için Rabbime yalvarıyorum. Ya Rabbi,
duamın kabul olması için, o yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle)
duasını okumasını emir buyurdu.

Âdem aleyhisselam, yasak edilen ağaçtan yiyerek, (Seylan) yani Serendib adasına indirilince, (Ya Rabbi, oğlum Muhammed aleyhisselam hürmetine beni af et) duasını yaptı. Allahü teâlâ da, (Ey Âdem, Muhammed aleyhisselamı vesile ederek, yerdekiler ve göktekiler için şefaat isteseydin, şefaatini kabul ederdim) buyurdu.

Hazret-i Ömer, Hazret-i Abbas�ı beraber götürüp, onu vesile ederek, yağmur duası yapmış, duası kabul olmuştur.

Gözlerinin
açılmasını isteyen birisine, okuması emrolunan duada, (Ya Muhammed!
Seni...) demek, Evliyayı vesile ederken ismini söyleyerek yalvarmanın
caiz olduğunu göstermektedir.

Eshab-ı kiramın ve Tabi�inin
hayatını bildiren kitaplar, kabir ziyaretinin ve ismini söyleyerek
şefaat istemenin ve meyyiti vesile kılmanın meşru ve caiz olduğunu
gösteren vesikalarla doludur.

İbni Hacer-i Hiytemi�nin Minhac şerhi olan Tuhfe kitabına
haşiyeleri ile meşhur Muhammed bin Süleyman şafi�i, Abdülvehhab oğlunun
bozuk ve sapık bir yolda olduğunu, âyet-i kerimelere ve hadis-i
şeriflere yanlış manalar verdiğini, vesikalarla ispat etmiştir.
Kitabında şöyle demektedir:
(Ey
Abdülvehhab oğlu! Müslümanlara dil uzatma, sana Allah rızası için
nasihat ediyorum. Allah�tan başka yaratıcı olduğunu söyleyen varsa, ona
doğruyu bildir! Vesikalar göstererek onu doğru yola çevir! Müslümanlara
kâfir denilemez! Milyonlara kâfir dememek için, bir kişiye kâfir demek
daha doğru olur. Sürüden ayrılan koyunun tehlikede olduğu muhakkaktır.
Nisa suresinin (Doğru yol gösterildikten sonra, Peygambere uymayan,
imanda ve amelde müminlerden ayrılan kimseyi, küfür ve irtidadda
bırakır ve Cehenneme atarız)
mealindeki 115. âyet-i kerime, Ehl-i sünnet ve cemaatten ayrılmış olanların halini göstermektedir.)

Kabir
ziyaretinin caiz ve faydalı olduğunu bildiren hadis-i şerifler, pek
çoktur. Eshab-ı kiram ve Tabi�in-i izam, Peygamber efendimizin mübarek
türbesini ziyaret ederlerdi. Bu ziyaretin nasıl yapılacağını ve
faydalarını bildirmek için kitaplar yazılmıştır.

Bir Veliyi
vesile ederek dua etmek, ismini söyleyerek ondan yardım istemek, hiç
zararlı değildir. İsmi söylenen zatın, tesir edeceğine, istenileni
elbet yapacağına, gaybları bileceğine inanmak küfür olur. Müslümanlar
böyle inanmıyor ki, kötülenebilsin. Müslüman, Allahü teâlânın sevgili
bir kulundan, yalnız vesile olmasını, şefaat etmesini, dua etmesini
ister. İstenileni yaratan yalnız Allahü teâlâdır. Maide suresi,
27.âyetinde mealen, (Mütteki kullarımın duasını kabul ederim)
buyuruldu. Bunun için, sevdiklerinden dua istenir. Meyyitten, istekleri
vermesi değil, Allahü teâlânın vermesine vasıta olması istenir.
Vermesini istemek caiz değildir. Müslümanlar bunu istemez. Verilmesi
için vasıta olmasını istemek caizdir. İstigase ve İstişfa ve Tevessül kelimeleri de, hep vasıta, vesile olmayı istemek demektir.

Her
şeyi yaratan, yapan yalnız Allahü teâlâdır. Bir şeyi yaratmak için,
başka bir mahlukunu vasıta ve sebep yapması, Allahü teâlânın âdetidir.
Allahü teâlânın bir şeyi yaratmasını isteyenin, o şeyin yaratılmasına
vesile olan sebebe yapışması lazımdır. Peygamberler hep sebeplere
yapışmışlardır.

Allahü teâlâ sebebe yapışmayı övmektedir.
Peygamberler sebeplere yapışmayı emir etmektedir. Dünyadaki olaylar,
hadiseler de, sebebe yapışmanın lazım olduğunu göstermektedir. Bir şeye
kavuşmak için, o şeyin sebebine yapışılır. O sebebi, o şeye sebep yapan
ve insanın o sebebe yapışmasını sağlayan, o sebebe yapıştıktan sonra, o
şeyi yaratan, hep Allahü teâlâ olduğuna inanmak lazımdır. Böyle inanan
bir kimse, bu sebebe yapışmakla, o şeye kavuştum diyebilir. Bu sözü, o
şeyi sebep yarattı demek değildir. Allahü teâlâ, o şeyi bu sebeple
yarattı demektir. Mesela (İçtiğim ilaç ağrımı kesti), (Seyyidet Nefise
hazretlerine adak yapınca, hastam iyi oldu), (Çorba beni doyurdu), (Su,
hararetimi giderdi) sözleri, bu şeylerin hep vesile ve vasıta
olduklarını göstermektedir. Bunlar gibi konuşan müslümanlar, yukarıda
bildirdiğimiz gibi inanmaktadır. Böyle inanana kâfir denemez.
Vehhabiler de, diri olandan, yanında bulunandan bir şey istemek caizdir
diyor. Birbirlerinden ve hükümet memurlarından çok şey istiyorlar.
Vermeleri için yalvarıyorlar. Uzakta olandan ve ölüden istemek şirktir,
diriden istemek şirk olmaz diyorlar. Ehl-i sünnet âlimleri ise, birisi
şirk olmayınca, öteki de şirk olmaz diyor. Aralarında fark yoktur
diyor.

Her müslüman, imanın, İslam�ın şartlarına, farzların
farz olduklarına ve haramların haram olduklarına inanmaktadır. Her
müslümanın, yaratıcı, yapıcı yalnız Allah olduğuna, Allah�tan
başkasının yaratmadığına inanmış oldukları da meydandadır. Namaz
kılmayacağım diyen bir müslümanın, şimdi veya burada kılmayacağım veya
kılmış olduğum için kılmayacağım demek istediği anlaşılır. Ben hiç
namaz kılmak istemiyorum demek istiyor diye, kimse buna dil uzatamaz.
Çünkü, söz sahibinin müslüman olması, ona küfür, şirk damgasını vuracak
dilleri kesmektedir. Kabir ziyaret eden, meyyitten yardım, şefaat
isteyen, şu işim olsun diyen bir müslümana, küfür, şirk damgasını
basmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu sözleri söyleyenin veya kabir ziyaret
edenin, ya Resulallah, bana şefaat et diyenin müslüman oluşu, bu
sözlerinin ve işlerinin caiz ve meşru olan imanla ve düşünce ile
olduğunu göstermektedir.

Yukarıdaki bilgiler iyi anlaşılır ve
iyi düşünülürse, Abdülvehhab oğlunun inançları ve yazıları temelinden
yıkılmış ve çürütülmüş olur. Bununla beraber, bozuk yolda olduğunu,
müslümanlara iftira ettiğini ve İslamiyet�i içten yıkmaya çalıştığını
vesikalarla ispat eden çok sayıda kitap yazılmıştır.
2.Bölüm
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
tatardayı
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
tatardayı


Erkek Mesaj Sayısı : 586
Yaş : 58
Location : Denizli
Kayıt tarihi : 31/12/07

Vehhabilik nedir Empty
MesajKonu: Geri: Vehhabilik nedir   Vehhabilik nedir EmptySalı Mayıs 27, 2008 8:39 pm

Zebid müftüsü Seyyid Abdurrahman, vehhabilerin bozuk yolda olduğunu göstermek için (Arabistan�ın
doğu tarafından kimseler çıkar. Kur�an-ı kerim okurlar. Fakat, Kur�an-ı
kerim boğazlarından aşağı inmez. Ok yaydan çıktığı gibi dinden
çıkarlar. Yüzlerini kazırlar)
hadis-i şerifi yetişir buyuruyor.
Başı, yanakları tıraş etmeyi, Abdülvehhab oğlunun kitapları emir
etmektedir. Diğer sapık fırkaların hiçbirisinde böyle bir emir yoktur.

Vehhabilikten önceki müslümanlar kâfirmiş!
Süud
bin Abdülaziz, Mekke�ye ve Medine�ye hücum ettiği zaman Resulullah
efendimizin türbesinden başka, Eshab-ı kiramın ve Ehl-i beytin ve
Evliyanın ve Şehidlerin türbelerinin hepsini yıktılar. Kabirleri,
belirsiz hâle getirdiler. Resulullah efendimizin mübarek türbesini de
yıkmaya başladılar ise de, eline kazma alanın aklına veya bedenine
sakatlık geldiğinden bu cinayeti işleyemediler. Medine�ye girdikleri
zaman, Süud, müslümanları bir araya toplayıp, (Vehhabilik gelmesi
ile, dininiz şimdi tamam oldu. Allah sizden razı oldu. Babalarınız
kâfir idi, müşrik idi. Onların dinlerine uymayınız! Onların kâfir
olduklarını herkese anlatınız! Resulullahın türbesi önünde durup, Ona
yalvarmak yasaktır. Türbenin önünden geçerken, Esselamü âla Muhammed
denir. Ondan şefaat istenmez)
gibi, müslümanları kötüleyen şeyler söyledi.

Süud, çarşılarda, pazarlarda, sokaklarda, adamlar bağırtıp, (Süud�un dinine giriniz! Onun geniş olan gölgesine sığınınız!) dedirtti. Müslümanları Abdülvehhab oğlu Mehmed�in dinine sokmaya zorladı.
Süud bin Abdülaziz, her tarafa zulüm, işkence ateşlerini yağdırdığı sırada, Ehl-i sünnet âlimlerinden birini çağırıp, (Peygamber mezarında diri midir? Yoksa bizim inancımıza uygun olarak, herkes gibi ölü müdür?) deyince, (Resulullah bizim bilmediğimiz bir hayatla diridir) cevabını aldı. Süud�un bu suali sorması, onun cevap veremiyeceğini düşünerek, işkence ile öldürmek içindi. (Peygamberin,
kabrinde diri olduğunu, bize göster de sana inanalım. Saçma sapan
sözlerle cevap verirsen, benim hak dinimi kabul etmemekte inatçı
olduğun anlaşılacağından, seni öldürürüm)
dedi. Ehl-i sünnet âlimi, (Dışarıdan
bir şey gösterip de seni inandırmaya çalışmayacağım. Geliniz, birlikte
Medine-i münevvereye gidelim! (Muvacehe-i saadet) penceresi önünde
duralım. Ben selam vereyim. Selamıma cevap verirse, inanırsın.
Resulullah efendimizin, Kabri saadetinde diri olduğunu, selam verenleri
işittiğini ve cevap verdiğini anlamış olursun. Selamıma cevap
verilmezse, benim yalancı olduğum anlaşılır. Bana istediğin cezayı
verebilirsin)
dedi. Süud, bu sözleri işitince, Ehl-i sünnet âlimini
salıverdi. Süud, bu cevaba çok kızmıştı. Çünkü, bu işi yapsaydı, kendi
inancına göre, kendisi de kâfir, müşrik olurdu. Şaşırıp kaldı. Çünkü,
buna karşılık verebilecek bir bilgisi yoktu. Rezil olmamak için, âlimi
serbest bıraktı. Sonra, kendi adamlarından birine, bu hocayı bulup
öldüreceksin ve ölüm haberini bana hemen bildireceksin dedi. Allahü
teâlânın takdiri ile, bu vehhabi bir yoluna getirip de, o zatı
öldüremedi. Bu korkunç haber, ağızdan ağza, o zata kadar ulaştı. Bu
mücahid zat, artık Mekke�de bulunmanın doğru olmayacağını düşünerek,
başka yere hicret etti.

Süud, mücahid zatın Mekke�den çıktığını haber aldı. Arkasından kiralık katil gönderdi. Bu katil, (Bir Ehl-i sünneti öldüreceğim, çok sevap kazanacağım!) diyerek, gece gündüz durmadan gitti.

Mücahid
zata yetişti ise de, o zat, biraz önce kendi eceli ile vefat etmiş idi.
O zatın devesini bir ağaca bağlayıp, su aramak için, bir kuyu başına
gitti. Gelince, yalnız deveyi gördü. O zatı bulamadı. Süuda gidip
olanları söyledi. Süud, (Evet, evet! Ben o zatın zikir ve tesbih
ile göklere çıkarıldığını rüyada gördüm. Nur yüzlü kimseler, bu cenaze
filan zattır. Ahir zaman Peygamberine dürüst inandığı için, cenazesi
semaya kaldırıldı dediğini işittim)
cevabını verince, (Beni
böyle mübarek bir zatı öldürmek için, gönderirsin. Allahü teâlânın ona
olan ihsanını gördüğün halde, bozuk inancını düzeltmezsin)
diyerek sövüp saydı. Kendi tevbe etti. Süud, adamının bu sözlerine kulak bile vermedi.

Süud, Medine ahalisini Mescid-i Nebiye toplayıp, Mescid kapılarını kapatıp, kürsüye çıktığı zamanda ise şöyle demişti:
(Ey
cemaat! Size nasihat vermek ve emirlerime uymanızı tembih etmek için
buraya topladım. Ey Medine ahalisi! Bugün dininiz tamam oldu. Müslüman
oldunuz. Allah�ı sevindirdiniz. Artık babalarınızın, dedelerinizin
bozuk olan dinlerine özenmeyiniz! Allah�ın onlara rahmet etmesi için
dua etmeyiniz! Onların hepsi şirk üzere öldüler. Müşrik idiler. Allah�a
nasıl ibadet edeceğinizi, nasıl dua edeceğinizi, din adamlarımıza
verdiğim kitaplarda bildirdim. Din adamlarımın bildirdiklerine
uymayanlarınız olur ise, mallarınızın ve eşyanızın, çocuklarınızın ve
kadınlarınızın, kanınızın, askerim için mubah olduğunu biliniz!
Hepinizi zincire bağlayıp, işkence yapacaklar ve öldüreceklerdir.
Peygamberin türbesi önünde, dedelerinizin yaptığı gibi salat ve selam
söylemek için saygı ile durmak, vehhabilik dininde yasaktır. Türbe
önünde durmayıp, geçip gitmeli. Giderken yalnız, (Esselamü ala
Muhammed) demelidir. Peygambere saygı, imamımız Muhammed bin
Abdülvehhab�ın ictihadına göre bu kadar yetişir.)

Aslında
birkaç satırını yazdığımız sözlerinde, bunların ne derece sapık
oldukları açıkça görülmektedir. Vehhabiler, Âdem aleyhisselamın
peygamber olduğuna inanmadıkları için ve bütün müslümanlara müşrik yani
kâfir dedikleri için, kâfir olmaktadır. Türkiye�deki vehhabiler
kendilerine selefiye demektedirler. Selefiye, vehhabiliğin kamufle adıdır. [Selefiyecilik nedir maddesine bakınız]
Aşağıda yazacağımız inançlara sahip olanlar vehhabidir.

Vehhabilerin üç temel inancı
Abdülvehhab oğlunun Kitab-üt tevhid ve torununun buna yaptığı Feth-ül mecid adındaki şerhde, 250�den fazla bozuk inanışları vardır. Bunların temeli, üç meseledir.

Diyorlar ki:

1-

Amel [ibadet], imanın parçasıdır, azalır çoğalır. Bir farzı yapmayan,
mesela farz olduğuna inandığı halde, tembellikle namaz kılmayan kâfir
olur. Bu öldürülür, malları vehhabilere taksim edilir.

2-

Peygamberlerin ve Evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunların
mezarını ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur.
Kabirde olandan işitmeyenden dua istemek şirktir. Ölü ve uzakta olan
diri, işitmez ve cevap vermez. Bunların fayda ve zararları olmaz. Ölmüş
peygamberden de bir şey istemek şirktir.

3-
Mezarlar
üzerine türbe yapmak ve türbelerde namaz kılmak ve ölülerin ruhlarına
sadaka adamak, caiz değildir. Haremeyn halkı şimdiye kadar kubbelere,
duvarlara tapındı. Sünniler ve Şiiler bunun için müşriktir. Bunları
öldürmek, mallarını yağma etmek helaldir, kestikleri leş olur.

Diğer yanlış inançlarından bazıları:

1-
Bir Mezhebe uymayı kabul etmezler.

2-
(Türbelerdeki
Evliyaya tevessül etmek, şirktir. Peygamberlerin ve Evliyanın
mezarlarına türbe yaptırmak, Allah�tan başka şeylere tapınmaktır. Her
türbe puthanedir. Bunların çoğu Lat ve Uzza putları gibidir.
Müslümanların çoğu müşrik oldu) derler.

3-
Şefaate inanmazlar.

4-
Keramete inanmazlar.

5-
Tasavvufa inanmazlar. Bu konuda şöyle diyorlar:
(Tasavvufun
başlangıcı, Hind yahudilerinin bir oyunudur. Eski yunanlılardan
alınmıştır. Tasavvufcular, şirk ve küfür üzeredir. Bunların kitapları,
Ebu Cehlin hatırlarına gelmeyen şirk ile doludur. Mürid şeyhine
tapınıyor. Evliyanın mezarlarını putlaştırıyorlar. Onlara tapınıyorlar.
Mısırlıların en büyük mabudları Ahmed Bedevidir. Muhyiddin-i Arabi,
yeryüzünün en büyük kâfiridir.)

6-
Allahü teâlâ için adak
yapmak ve hayvan kesmek ve bunların etlerini fakirlere dağıtıp,
sevaplarını Peygamberlere ve Evliyaya hediye etmek şirk diyorlar.

7-
Resulullahı
övmeye, Ondan şefaat istemeye şirk, böyle yapan müslümanlara müşrik,
yani puta tapan kâfir damgasını basarlar. (Ölüler kendilerine
söylenileni duymazlar. Ölüden dua, şefaat istemek, ona tapınmak olur.
Mescid-i nebeviye namaz kılmak için girenin, selam vermek için, kabre
gitmesi, Hücre-i saadeti ziyaret için, uzak yerlerden gelmek yasaktır)
derler.

Resulullahı metheden imam-ı Busayri�nin (Kaside-i
bürde)sinden örnek vererek: (Bu sözler Allah�tan başkasına güvenmek,
mahluku büyültmektir. Şirktir) derler.

8-
(Arş kadimdir), (Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır) derler.

9-
Sebeplere yapışmaya, vesileye, tevessüle şirk derler.

Not: Bütün bu bozuk inanç ve iddialarına diğer maddelerde cevap verilmiştir.

İbahilik nedir?
Sual:

Vehhabilik, selefilik adı altında sinsice hızla yayılıyor. Mezhep, âlim
falan tanımıyorlar. Vehhabi olmayana kâfir diyorlar. Vehhabilikten önce
ölenlerin de müşrik yani kâfir olarak öldüklerini söylüyorlar. İslam
âlimleri Vehhabilerin kâfir olduklarını bildirmiş midir?
CEVAP
Vehhabiliği ingilizler kurdurmuştur. Vehhabilerin kâfir olduklarına dair bir çok kitap yazılmıştır.

Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Mekke�nin müftisi ve reis-ül-uleması ve Şafii şeyhul-hutebası idi. Birçok eserleri olup, (Hülasat-ül-kelam fi beyani umerail beledil-haram), (Firreddi alel-vehhabiyyeti-etba-ı mezhebi İbni Teymiyye) ve (Ed-Dürer-üs-seniyye)
kitaplarında Vehhabilerin içyüzlerini açıklamakta, yanlış yolda, sapık
olduklarını âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle göstermektedir.

Yusüf Nebhani�nin (Şevahid-ül-hak) kitabında, ikinci Abdülhamid hanın bahriye mirlivası [amirali] Eyyub Sabri Paşanın (Tarihi Vehhabiyan) ve (Mirat-ül-Haremeyn) kitaplarında da iç yüzleri yazılıdır.

İbni Abidin�in üçüncü cildinde bagileri anlatırken ve (Nimet-i İslam) kitabının nikah bahsinde, Vehhabilerin ibahi yani dinsiz oldukları açıkça yazılıdır.

İbni Âbidin
hazretleri buyuruyor ki:
Vehhabiler,
kendilerini Müslüman sayıp, vehhabilere muhalif olanların müşrik
olduğuna inanırlar. Bundan dolayı Ehl-i sünneti ve Ehl-i sünnet
âlimlerinin öldürülmesini mubah görürler. (Redd-ül-muhtar)

Nimet-i İslam

kitabını her yerde bulmak mümkündür. Bu kitapta Hıristiyan ve Yahudi
kadınlarla evlenmek caiz olduğu bildirilirken Vehhabilerle evlenmenin
caiz olmadığı bildiriliyor. Şirk sebebiyle muharremattan olanlar bahsinde bâtıniyye ile evlenmenin haram olduğu bildirildikten sonra, 1 numaralı dipnotta deniyor ki:
(Bâtınıyye ki, onlara Talimiyye ve İsmailiyye ve İbahiyye dahi denir. Son asırlarda onlar vehhabiyye ismini almışlardır Ve din kisvesi içre, öteden beri dinsiz oldukları halde ehl-i dine ihanet ede gelmişlerdir.)

Not:
Nimet-i İslam kitabı,
herkes tarafından en sahih ilmihal olarak kabul edilmektedir.
Mezhepsizler bile bu kitabı övmektedir. Mezhepsizliği savunmak için (Mezhepsizlik Yaygarası) isimli kitap yazan müteveffa Ahmet Gürtaş bile, adı geçen yaygarasında Nimet-i İslam için "Şaheser" tabirini kullanmıştır. İbni Âbidin hazretlerinin Redd-ül-muhtar kitabı ise en sahih, en kıymetli fıkıh kitabıdır.

Kâfir mi, bidat sahibi mi?
Sual:
Vehhabiler için, Herkese Lazım Olan İman kitabında, bidat sahibi denirken, İslam Ahlakı kitabında ise, kâfir deniyor. Bu fark nereden ileri geliyor?
CEVAP
Konular
anlatılırken, bunların o hususlardaki bazı iddia ve inanışları küfür
oluyor, bazıları bid�at oluyor. Küfür olan inanışları yüzünden kâfir,
bid�at olan inanışları yüzünden bid�at ehli deniyor. Mesela, (Peygamberler, kabirlerinde, namaz kılarlar) gibi hadis-i şerifleri tevil ediyorlar, bu konularda bid�at ehli oluyorlar. (Herkese Lazım Olan İman)

İdris,
Şit ve Âdem aleyhimüsselamın peygamber olduklarını inkâr ettikleri için
ve Müslümanlara müşrik dedikleri için kâfir olurlar. (İslam Ahlakı)

Vehhabilerin kâfir oldukları, Nimet-i İslam kitabının nikah bahsinde de yazılıdır.
3.Bölüm
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
akyol
çavuş
çavuş
akyol


Erkek Mesaj Sayısı : 225
Yaş : 55
Kayıt tarihi : 27/05/08

Vehhabilik nedir Empty
MesajKonu: Geri: Vehhabilik nedir   Vehhabilik nedir EmptyÇarş. Mayıs 28, 2008 8:17 am

Vehhabilik hareketinin Osmanlilar için önemli bir sorun durumuna gelmesi üzerine II. Mahmud, Misir Valisi Kavalali Mehmed Ali Pasa'yi sorunu çözmekle görevlendirdi. Mehmet Ali Pasa, oglu Tosun komutasindaki orduyla Mekke, Medine ve Taif'i Vehhabilerin elinden kurtardi (181213). Daha sonra bizzat Emir Abdûlaziz'in üzerine yürüdü. Emir Abdulaziz'in ölümü (1814) üzerine Vehhabiler agir bir yenilgiye ugradi. Nihayet Mehmet Afi Pasa'nin kumandani ibrahim pasa, Abdulaziz'in yerine geçen oglu Abdullah ve çocuklarini esir ederek Istanbul'a gönderdi. Bunlarin Istanbul'da asilarak öldürülmeleri (17.12.1819) ile Vehhabilik hareketinin ilk dönemi kapandi.
(Suudilerin Osmanlı'ya olan düşmanlığı boşuna değil yani.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Vehhabilik nedir
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Cin nedir?
» Cihad nedir?
» coreldraw nedir
» HD TV Teknolojisi Nedir..

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DELPHIN :: HAK DİN İSLAM :: SERBEST TARTIŞMA-
Buraya geçin:  
Yetkinforum.com | Bilişim ve Internet | Computers | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar