DELPHIN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DELPHIN


 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
İstatistik
Konu Yazan GöndermeTarihi
Paz Ağus. 30, 2009 5:57 am
Perş. Haz. 18, 2009 2:24 pm
C.tesi Haz. 13, 2009 3:42 pm
Cuma Haz. 12, 2009 11:53 pm
C.tesi Mayıs 30, 2009 5:34 am
C.tesi Mayıs 30, 2009 4:47 am
Cuma Mayıs 22, 2009 5:16 pm
C.tesi Mayıs 16, 2009 8:34 am
Perş. Mayıs 14, 2009 6:55 pm
C.tesi Mayıs 09, 2009 10:04 am
Çarş. Mayıs 06, 2009 12:49 pm
Ptsi Mayıs 04, 2009 2:29 pm
Cuma Nis. 24, 2009 9:10 am
Cuma Nis. 24, 2009 5:57 am
C.tesi Nis. 11, 2009 11:47 am
Cuma Nis. 03, 2009 4:35 pm
Paz Mart 29, 2009 11:22 am
Salı Mart 17, 2009 2:18 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:15 pm
Salı Mart 10, 2009 11:49 am

 

 Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ultrAslan
Admin
Admin
ultrAslan


Erkek Mesaj Sayısı : 1864
Location : İstanbul
Kayıt tarihi : 04/04/08

Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok Empty
MesajKonu: Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok   Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok EmptyPaz Haz. 01, 2008 10:28 pm

Şahs-ı
İsa Aleyhisselam'ın kılıncı ve maktul olan şahs-ı Deccal'in,
teşkil ettiği dehşetli maddiyunluk ve dinsizlik azametli heykeli
ve şahs-ı manevisini mahvedecek ancak İsevi ruhanileridir ki; o
ruhaniler, din-i İsevinin hakikatini hakikat-i İslamiye ile mezcederek
o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek...
(Şualar,
s.493)


İsevilik Hz. İsa'nın öncülüğünde İslamiyet ile birleşecek
İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda,
Hazreti İsa (as)'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakiki
İsevilik dini zuhur edecek, yani rahmet-i ilahiyetinin semasından
nuzul edecek; hal-i hazir Hıristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi
(saflaşacak) edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak,
hakaik-i İslamiye ile birleşecek; manen Hıristiyanlık bir nevi İslamiyet'e
inkilab edecektir... Ve Kuran'a inkida ederek, o İsevilik şahsı
manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak
. Din-i
Hak, bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik
cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet;
ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak
istidadında iken alem-i semavatta cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı
İsa (as), o dini hak cereyanının başına geçeceğini bir Muhbir-i
Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in vadine istinad ederek haber vermiştir.
Maden haber vermiş, haktır; maden Kadir-i Külle Şey va'detmiş elbette
yapacaktır. (Mektubat, 53-54)

Rivayette var ki: -İsa Aleyhisselâm Deccal'ı öldürdüğü
münasebetiyle- "Deccal'ın fevkalâde büyük ve minareden daha yüksek
bir azamet-i heykelde ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm ona nisbeten
çok küçük bulunduğunu" gösterir. Bunun bir tevili şu olmak
gerektir ki: İsa Aleyhisselâm'ı nur-u iman ile tanıyan ve tâbi'
olan cemaat-ı ruhaniye-i mücahidînin kemmiyeti, Deccal'ın mektebce
ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına
işaret ve kinayedir.
(Şualar 588-589)
Âhirzamanda Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın nüzulüne ve Deccal'ı öldürmesine
ait ehadîs-i sahihanın mana-yı hakikîleri anlaşılmadığından, bir
kısım zahirî ülemalar, o rivayet ve hadîslerin zahirine bakıp şübheye
düşmüşler. Veya sıhhatini inkâr edip veya hurafevari bir mana verip
âdeta muhal bir sureti bekler bir tarzda, avam-ı müslimîne zarar
verirler. Mülhidler ise, bu gibi zahirce akıldan çok uzak hadîsleri
serrişte ederek, hakaik-i İslâmiyeye tezyifkârane bakıp taarruz
ediyorlar. Risale-i Nur, bu gibi ehadîs-i müteşabihenin hakikî tevillerini
Kur'an feyziyle göstermiş. Şimdilik nümune olarak bir tek misal
beyan ederiz. Şöyle ki:

Hazret-i İsa Aleyhisselâm Deccal ile mücadelesi zamanında, Hazret-i
İsa Aleyhisselâm onu öldüreceği vakitte, on arşın yukarıya atlayıp
sonra kılıncı onun dizine yetiştirebilir derecesinde, vücudça o
derece Deccal'ın heykeli Hazret-i İsa'dan büyüktür, diye mealinde
rivayet var. Demek Deccal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dan on, belki
yirmi misli yüksek kametli olmak lâzım gelir. Bu rivayetin zahirî
ifadesi sırr-ı teklife ve sırr-ı imtihana münafî olduğu gibi, nev'-i
beşerde câri olan âdetullaha muvafık düşmüyor.
Halbuki bu rivayeti, bu hadîsi, hâşâ muhal ve hurafe zanneden zındıkları
iskât ve o zahiri ayn-ı hakikat itikad eden ve o hadîsin bir kısım
hakikatlarını gözleri gördükleri halde daha intizar eden zahirî
hocaları dahi ikaz etmek için, o hadîsin bu zamanda da ayn-ı hakikat
ve tam muvafık ve mahz-ı hak müteaddid manalarından bir manası çıkmıştır.
Şöyle ki:
İsevîlik Dini ve o dinden gelen âdât-ı müstemirresini muhafaza
hesabına çalışan bir hükûmet ile, resmî ilânıyla, zulmetli pis menfaati
için dinsizliğe ve bolşevizme yardım edip terviç eden diğer bir
hükûmet ki, yine hasis menfaati için İslâmlarda
ve Asya'da dinsizliğin intişarına tarafdar olan fitnekâr ve cebbar
hükûmetlerle muharebe eden evvelki hükûmetin şahs-ı manevîsi temessül
etse ve dinsizlik cereyanının bütün tarafdarları da bir şahs-ı manevîsi
tecessüm eylese, üç cihetle, bu müteaddid manaları bulunan
hadîsin, bu zaman aynen bir manasını gösteriyor. Eğer o galib hükûmet
netice-i harbi kazansa, bu işarî mana dahi bir mana-yı sarih derecesine
çıkar. Eğer tam kazanmasa da, yine muvafık bir mana-yı işarîdir.
Birinci Cihet: Din-i İsevî'nin hakikîsini esas
tutan İsevî Ruhanîlerin cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice
başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın
yanında bir çocuk kadar da olamaz.
İkinci Cihet: Resmî ilânıyla, Allah'a istinad
edip dinsizliği kaldıracağım, İslâmiyet'i ve İslâmları himaye edeceğim
diyen bir hükûmet yüz milyon küsur iken, dörtyüz milyona yakın nüfusa
hükmeden bir diğer devlete ve dörtyüz milyon nüfusa yakın ve onun
müttefiki olan Çin'e ve Amerika'ya ve onlar ise zahîr ve müttefik
oldukları olan bolşeviklere galibane, öldürücü darbe vuran o hükûmetteki
muharib cemaatin şahs-ı manevîsi ile, mücadele ettiği dinsizlerin
ve tarafdarlarının şahs-ı manevîleri tecessüm etse, yine minare
boyunda bir insana nisbeten küçük bir insanın nisbeti gibi olur.
Bir rivayette, "Deccal dünyayı zabteder" manası; ekseriyet-i mutlaka
ona tarafdar olur demektir. Şimdi de öyle oldu.
Üçüncü Cihet: Eğer Küre-i Arz'ın dört kıt'aları içinde
en küçüğü olan Avrupa'nın ve bu kıt'anın da dörtte biri olmayan
bir hükûmetin memleketi; ekser Asya, Afrika, Amerika, Avusturalya'ya
karşı galibane harbederek Hazret-i İsa'nın vekaletini dava eden
bir devletle beraber dine istinad edip çok müstebidane olan dinsizlik
cereyanlarına karşı semavî paraşütlerle muharebe ve mücadele eden
o hükûmet ile ötekilerin şahs-ı manevîleri insan suretine girse;

ceridelerin eskiden beri yaptıkları gibi, devletlerin kuvvetlerini
ve hükûmetlerin derecelerini göstermek nev'inden o manevî şahıslar
dahi rûy-i zemin ceridesinde, bu asır sahifesinde birer insan suretinde
tersim ve tasvirleri gibi temessül etseler; aynen ve tam tamına
hadîs-i şerifin mu'cizane ihbar-ı gaybî nev'inden beyan ettiği hâdise-i
âhirzamanın müteaddid manalarından tam bir manası çıkıyor. Hattâ
şahs-ı İsa'nın (A.S.) semavattan nüzulü işaretiyle bir mana-yı işarîsi
olarak, Hazret-i İsa'yı (A.S.) temsil ederek ve namına hareket eden
bir taife dahi, şimdiye kadar işitilmemiş ve görülmemiş bir tarzda
tayyarelerle, paraşütlerle semadan bir bela-yı semavî gibi nüzul
ettiriyor, düşmanların arkasına indiriyor. Hazret-i İsa'nın nüzulünün
maddeten bir misalini gösteriyor.
Evet o hadîs-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavî nüzulü
kat'î olmakla beraber; mana-yı işarîsiyle başka hakikatları ifade
ettiği gibi, bu hakikata da mu'cizane işaret ediyor. Küçük Hüsrev
olan Feyzi ve Emin'in suali ve ilhahlarıyla bazı bîçarelerin imanlarını
şübehattan muhafaza niyetiyle bu mes'eleye dair yalnız bir-iki-üç
satır yazmak niyet edip başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun
yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir hikmeti var diye öylece
bıraktık. Kusura bakmayınız, bu fıkrada tashihe ve dikkate vakit
bulamadık, müşevveş kaldı. (Kastamonu Lahikası, s. 80-82)
Hadis-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavi nuzulü kat'i
olmakla beraber; mana-yı işarisiyle-başka hakikatleri ifade ettiği
gibi bu hakikata da mucizane işaret ediyor. (Kastamonu Lahikası,
50)
Dördüncü sualinizin meali: Âhirzamanda Hazret-i
İsa Aleyhisselâm Deccal'ı öldürdükten sonra, insanlar ekseriyetle
din-i hakka girerler. Halbuki rivayetlerde gelmiştir ki: Yeryüzünde
Allah Allah diyenler bulundukça kıyamet kopmaz." Böyle umumiyetle
imana geldikten sonra nasıl umumiyetle küfre giderler?
Elcevab: Hadîs-i sahihte rivayet edilen: "Hazret-i
İsa Aleyhisselâm'ın geleceğini ve şeriat-ı İslâmiye ile amel edeceğini,
Deccal'ı öldüreceğini" imanı zaîf olanlar istib'ad ediyorlar. Onun
hakikatı izah edilse, hiç istib'ad yeri kalmaz. Şöyle ki:
O hadîsin ve Süfyan ve Mehdi hakkındaki hadîslerin ifade ettikleri
mana budur ki: Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:
Birisi: Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi
(A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın
başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona
karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i
velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek Âl-i Beytten Muhammed Mehdi
isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı
münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.
İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden
tevellüd eden bir cereyan-ı Nemrudane, gittikçe âhirzamanda felsefe-i
maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, uluhiyeti inkâr
edecek bir dereceye gelir. Nasıl bir padişahı tanımayan ve ordudaki
zabitan ve efrad onun askerleri olduğunu kabul etmeyen vahşi bir
adam, herkese, her askere bir nevi padişahlık ve bir gûna hâkimiyet
verir. Öyle de: Allah'ı inkâr eden o cereyan efradları, birer küçük
Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet verir. Ve onların başına
geçen en büyükleri, ispirtizma ve manyetizmanın hâdisatı nev'inden
müdhiş hârikalara mazhar olan Deccal ise; daha ileri gidip, cebbarane
surî hükûmetini bir nevi rububiyet tasavvur edip uluhiyetini ilân
eder. Bir sineğe mağlub olan ve bir sineğin kanadını bile icad edemeyen
âciz bir insanın uluhiyet dava etmesi, ne derece ahmakçasına bir
maskaralık olduğu malûmdur.
İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda,
Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan
hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından
nüzul edecek; hâl-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi
edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye
ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılab edecektir.
Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi' ve İslâmiyet
metbu' makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm
bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken
mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik
cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta
cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak
cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli
Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş,
haktır; madem Kadir-i Külli Şey' va'detmiş, elbette yapacaktır.
Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte
insan suretine vaz'eden (Hazret-i Cibril'in "Dıhye" suretine girmesi
gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül
ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i
misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı,
İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil sema-i dünyada
cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin
en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i
azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm'in
hikmetinden uzak değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için
va'detmiş ve va'dettiği için elbette gönderecek.
Hazret-i İsa Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsa
olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u
iman ile onu tanır. Yoksa bedahet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.
(Mektubat, 15. Mektup, 56-57)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
ultrAslan
Admin
Admin
ultrAslan


Erkek Mesaj Sayısı : 1864
Location : İstanbul
Kayıt tarihi : 04/04/08

Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok Empty
MesajKonu: Geri: Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok   Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok EmptyPaz Haz. 01, 2008 10:28 pm

Üçüncü Tabaka-i Hayat: Hazret-i İdris ve İsa Aleyhimesselâm'ın
tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüd ile,
melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letafet kesbeder.
Âdeta beden-i misalî letafetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde
olan cism-i dünyevîleriyle semavatta bulunurlar. Âhirzamanda Hazret-i
İsa Aleyhisselâm gelecek, Şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) ile amel
edecek mealindeki hadîsin sırrı şudur ki: Âhirzamanda felsefe-i
tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı uluhiyete karşı
İsevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyete
inkılab edeceği bir sırada, nasılki İsevîlik şahs-ı manevîsi, vahy-i
semavî kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevîsini öldürür;
öyle de Hazret-i İsa Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı manevîsini temsil
ederek, dinsizliğin şahs-ı manevîsini temsil eden Deccal'ı öldürür..
yani inkâr-ı uluhiyet fikrini öldürecek. (Mektubat s. 6)
Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın nuzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselam
olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez." (Şualar,
487)
Enbiyanın ayrı ayrı şeriatleri, evliyanın başka başka tarîkatları,
asfiyanın çeşit çeşit meşrebleri şu sırdan neş'et etmiştir. Meselâ:
İsa Aleyhisselâm, sair esma ile beraber Kadîr ismi onda daha galibdir.
Ehl-i aşkta Vedud ismi ve ehl-i tefekkürde Hakîm ismi daha ziyade
hâkimdir. (Sözler 334)
Dördüncü sualinizin meali: Âhirzamanda Hazret-i
İsa Aleyhisselâm Deccal'ı öldürdükten sonra, insanlar ekseriyetle
din-i hakka girerler. Halbuki rivayetlerde gelmiştir ki: Yeryüzünde
Allah Allah diyenler bulundukça kıyamet kopmaz." Böyle umumiyetle
imana geldikten sonra nasıl umumiyetle küfre giderler? İşte böyle
bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i
İsa Aleyhisselâm'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakikî
İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından
nüzul edecek; hâl-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi
edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye
ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılab edecektir.
Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi' ve İslâmiyet
metbu' makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm
bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken
mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik
cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta
cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak
cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli
Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş,
haktır; madem Kadir-i Külli Şey' va'detmiş, elbette yapacaktır.
Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte
insan suretine vaz'eden (Hazret-i Cibril'in "Dıhye" suretine girmesi
gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül
ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i
misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı,
İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil sema-i dünyada
cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin
en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i
azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm'in
hikmetinden uzak değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için
va'detmiş ve va'dettiği için elbette gönderecek. (Mektubat 56-57)
İncil'in bir yerinde, İsa Aleyhisselâm demiş: "Ben gideceğim; tâ
dünyanın reisi gelsin." Acaba Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dan sonra
dünyanın reisi olacak ve hak ve bâtılı fark ve temyiz edip Hazret-i
İsa Aleyhisselâm'ın yerinde insanları irşad edecek, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'dan başka kim gelmiştir? Demek Hazret-i İsa
Aleyhisselâm ümmetine daima müjde ediyor ve haber veriyor ki: Birisi
gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Ben, onun bir mukaddimesiyim ve
müjdecisiyim. (Mektubat 171)
Evet İncil'de Hazret-i İsa Aleyhisselâm, çok defalar ümmetine müjde
veriyor. İnsanların en mühim bir reisi geleceğini ve o zâtı da bazı
isimler ile yâdediyor. O isimler, elbette Süryanî ve İbranîdirler.
Ehl-i tahkik görmüşler. O isimler, "Ahmed, Muhammed, Fârik-un Beyn-el
Hakk-ı Ve-l Bâtıl" manasındadırlar. Demek İsa Aleyhisselâm, çok
defa Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan beşaret veriyor. (Mektubat
171)
Sual: Eğer desen: "Neden Hazret-i İsa Aleyhisselâm,
her nebiden ziyade müjde veriyor; başkalar yalnız haber veriyorlar,
müjde sureti azdır." (Elcevab: Çünki Ahmed Aleyhissalâtü
Vesselâm, İsa Aleyhisselâm'ı Yahudilerin müdhiş tekzibinden ve müdhiş
iftiralarından ve dinini müdhiş tahrifattan kurtarmakla beraber..
İsa Aleyhisselâm'ı tanımayan Benî İsrail'in suubetli şeriatına mukabil,
sühuletli ve câmi' ve ahkâmca Şeriat-ı İseviye'nin noksanını ikmal
edecek bir şeriat-ı âliyeye sahibdir. İşte onun için çok defa, "Âlemin
Reisi geliyor!" diye müjde veriyor. (Mektubat 172)
Yani: "Telaş etme, o halet vahiydir. Sana müjde! İntizar edilen
Nebi sensin! İsa, seninle müjde vermiş." (Mektubat 173)
Bu kıyasın, Birinci İşaret'teki kıyastan daha ziyade farkı zahirdir.
Çünki Din-i İsevî'de yalnız esasat-ı diniye Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dan
alındı. Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer'iyeye dair ekser ahkâmlar,
Havariyyun ve sair rüesa-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi. Kısm-ı
a'zamı, kütüb-ü sâbıka-i mukaddeseden alındı. Hazret-i İsa Aleyhisselâm,
dünyaca hâkim ve sultan olmadığından ve kavanin-i umumiye-i içtimaiyeye
merci' olmadığından; esasat-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş
gibi, şeriat-ı Hristiyaniye namına örfî kanunlar, medenî düsturlar
alınmış, başka bir suret verilmiş. Bu suret tebdil edilse, o libas
değiştirilse, yine Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın esas dini bâki kalabilir.
Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı inkâr ve tekzib çıkmaz. Halbuki din
ve şeriat-ı İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm
iki cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı
saltanatı olduğundan; Din-i İslâm'ın esasatını bizzât kendisi gösterdiği
gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en cüz'î âdâbını
dahi bizzât o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor. Demek
füruat-ı İslâmiye, değişmeye kabil bir libas hükmünde değil ki;
onlar tebdil edilse, esas-ı din bâki kalabilsin. Belki esas-ı dine
bir ceseddir, lâakal bir cilddir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş;
kabil-i tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya sahib-i
şeriatı inkâr ve tekzib etmek çıkar. (Mektubat 435)
Şimdiki Hristiyanlık dini ise; "Velediyet Akidesi"ni kabul ettiği
için vesait ve esbaba tesir-i hakikî verir. Din namına enaniyeti
kırmaz, belki Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın bir mukaddes vekili diye
o enaniyete bir kudsiyet verir. Onun için, dünyaca en büyük makam
işgal eden Hristiyan havasları, tam dindar olabilirler. Hattâ Amerika'nın
esbak Reis-i Cumhuru Wilson ve İngiliz'in esbak Reis-i Vükelası
Loid George gibi çoklar var ki, mutaassıb birer papaz hükmünde dindar
oldular. Müslümanlarda ise öyle makamlara girenler, nâdiren tam
dindar ve salabetli kalırlar. Çünki gururu ve enaniyeti bırakamıyorlar.
Takva-yı hakikî ise, gurur ve enaniyetle içtima edemiyor. (Mektubat
437)
Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve
mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i
İsa Aleyhisselâm'ın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatıyla birleştirmeye
çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve
"Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cem'iyet, o Deccal komitesini,
Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak;
beşeri, inkâr-ı uluhiyetten kurtaracak. (Mektubat 441)
İşte bu sırr-ı azîme, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm
işaret etmiştir ki: "Hazret-i İsa nâzil olup gelecek, ümmetimden
olacak, şeriatımla amel edecektir." (Mektubat 470)
Âhirzamanda Hazret-i Mehdi'nin Süfyanî komitesine galebesi, Hazret-i
İsa Aleyhisselâm'ın Deccal komitesini dağıtması ve şeriat-ı İslâmiyeye
tebaiyetine dairdir. (Mektubat 517)
Hazret-i İsa (A.S.) gibi kılınçsız değil,
belki sahib-üs seyf bir peygamber gelecek, cihada memur olacak ve
onun sahabeleri dahi, kılınçlı ve cihada memur olacaklardır. O kadîb-i
hadîd sahibi, reis-i âlem olacak. Çünki İncil'in bir yerinde
der: "Ben gidiyorum, tâ âlemin reisi gelsin." Yani: Âlemin Reisi
geliyor. Demek oluyor ki; İncil'in bu iki fıkrasından anlaşılıyor
ki: Sahabeler, çendan mebdede az ve zaîf görünecekler. Fakat çekirdekler
gibi neşvünema bularak yükselip kalınlaşıp kuvvetleşerek, küffarın
gayzlarını onlara yutkundurup boğduracak vakitte, kılınçlarıyla
nev'-i beşeri kendilerine müsahhar edip, reisleri olan Peygamber'in
(A.S.M.) ise, âleme reis olduğunu isbat edecekler. Aynen şu Sure-i
Feth'in âyetinin mealini ifade ediyor. (Lemalar 32)
Birinci Nokta: İman ve teklif ihtiyar dairesinde
bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin
ve tedkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî mes'eleleri elbette bedihî
olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz.
Tâ ki Ebu Bekirler a'lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i
safilîne düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sır ve
hikmet içindir ki, mu'cizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ı
teklifte gözle görünecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrat-ı saat,
bir kısım müteşabihat-ı Kur'aniye gibi kapalı ve tevilli oluyor.
Yalnız, Güneş'in mağribden çıkması bedahet derecesinde herkesi tasdike
mecbur ettiğinden, tövbe kapısı kapanır; daha tövbe ve iman makbul
olmaz. Çünki Ebu Bekirler, Ebu Cehiller ile tasdikte beraber olurlar.
Hattâ Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın nüzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm
olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hattâ Deccal
ve Süfyan gibi eşhas-ı müdhişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar.
(Şualar 579)

Hem Deccal'ın rejimine ve teşkil ettiği komitesine
ve hükûmetine ait garib halleri ve dehşetli icraatı, onun şahsıyla
münasebetdar rivayet edilmesi cihetiyle manası gizlenmiş. Meselâ:
"O kadar kuvvetlidir ve devam eder; yalnız Hazret-i İsa (A.S.) onu
öldürebilir, başka çare olamaz." rivayet edilmiş. Yani, onun mesleğini
ve yırtıcı rejimini bozacak, öldürecek; ancak semavî ve ulvî, hâlis
bir din İsevîlerde zuhur edecek ve hakikat-ı Kur'aniyeye iktida
ve ittihad eden bu İsevî dinidir ki, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın
nüzulü ile o dinsiz meslek mahvolur ölür. Yoksa onun şahsı bir mikrop,
bir nezle ile öldürülebilir. (Şualar 581)

Sihir ve manyetizma ve ispirtizma gibi istidracî
hârikalarıyla kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden o dehşetli
Deccal'ı öldürebilecek, mesleğini değiştirecek; ancak hârika ve
mu'cizatlı ve umumun makbulü bir zât olabilir ki: O zât, en ziyade
alâkadar ve ekser insanların peygamberi olan Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dır.
(Şualar 587)
Şahs-ı İsa Aleyhisselâm'ın kılıncı ile maktul olan şahs-ı Deccal'ın
teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli
ve şahs-ı manevîsini öldürecek ve inkâr-ı uluhiyet olan fikr-i küfrîsini
mahvedecek ancak İsevî ruhanîleridir ki; o ruhanîler, din-i İsevî'nin
hakikatını hakikat-ı İslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak,
manen öldürecek. Hattâ "Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir. Hazret-i
Mehdi'ye namazda iktida eder, tâbi' olur." diye rivayeti bu ittifaka
ve hakikat-ı Kur'aniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder.
Rivayette var ki: -İsa Aleyhisselâm Deccal'ı öldürdüğü münasebetiyle-
"Deccal'ın fevkalâde büyük ve minareden daha yüksek bir azamet-i
heykelde ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm ona nisbeten çok küçük bulunduğunu"
gösterir. (Şualar 588)
İsa Aleyhisselâm'ı nur-u iman ile tanıyan ve tâbi' olan cemaat-ı
ruhaniye-i mücahidînin kemmiyeti, Deccal'ın mektebce ve askerce
ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret
ve kinayedir. (Şualar 589)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
ultrAslan
Admin
Admin
ultrAslan


Erkek Mesaj Sayısı : 1864
Location : İstanbul
Kayıt tarihi : 04/04/08

Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok Empty
MesajKonu: Geri: Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok   Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok EmptyPaz Haz. 01, 2008 10:28 pm

Nasıl ki emr-i İlahî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Museviyede
bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı helâl
etmiş. Aynen öyle de; Büyük Deccal, şeytanın iğvası ve hükmü ile
şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini
idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e
zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı Muhammediyenin
(A.S.M.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleri ile
kaldırmağa çalışarak hayat-ı beşeriyenin maddî ve manevî rabıtalarını
bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak,
hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine
bataklığında, birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve
ayn-ı istibdad bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe
meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan
başka zabt altına alınamaz. (Şualar 593)
Birgün âlem-i menamda bir sahrada gezerken, bir çok kalabalık ahalinin
içine girdim. Dersim olan Kelime-i Tevhid'e devam ediyordum. O ahalinin
cümlesi Nasara imiş. Biz aşikâre Kelime-i Tevhid'i çektiğimizden,
hepsi bize iştirak etti. Her yüz başında, "Muhammed-ür Resulullah"
diyorum. O Nasaralar, "İsa ruhullah" diyorlar. Onlara dedim ki:
"Yahu biz İsa Aleyhisselâm'ı tasdik ediyoruz." Ve kendilerine Kelime-i
Tevhid'i okudum, "İsa ruhullah" dedim. İşte bakınız, ben sizin peygamberinizi
tasdik ediyorum, siz de bizim peygamberimizi tasdik etseniz ne olur,
dedim. "Hâyır! İsa Aleyhisselâm gökten inmedikçe ve sizin peygamberinizi
aşikâr tasdik etmedikçe, biz tasdik etmeyiz." dediler. Bunun üzerine
yanımda iki arkadaş bulundu. Lâkin arkadaşlarım kimler olduğunu
bilemiyorum. "Biz dua edelim de, İsa Aleyhisselâm gelsin ve bizi
nasıl tasdik ediyor, göreceksiniz." Dua ettik. İki kişi, "âmîn"
dediler. Lâkin İsa Aleyhisselâm gelmeyince müteessir olduk. Yine
dua ettik, "Ya Rabbi! Bizi bunların yanında niçin mahcub çıkarıyorsun?"
dedik. "Bu din âlî değil mi?" Tahminen, arası bir saat veya bir
buçuk saat sonra, karşıdan üç kişi çıktı. Elhamdülillah İsa Aleyhisselâm
geliyor. Baktım birisi sakallı, ikisi şâbb-i emred. Dedim: "İsa
Aleyhisselâm otuzüç yaşında olduğu halde göğe huruç etti.. ne için
sakalında beyaz var?" Kalbime geldi ki, "Allahu a'lem İsa Aleyhisselâm
değilse?" Bu zât ve iki arkadaşıyla yanımıza geldiler. Dikkatle
baktım; üstadımızın sîması ve elbisesidir. Bizim yanımıza gelince,
bizim altımız mağara imiş. Yanındaki iki kişiye emretti: "Şurada
kilitli salibler, haçlar var. Cümlesini çıkarınız." Çıkardılar.
Nasaralara karşı hepsini kırdı ve Kelime-i Tevhid getirip Peygamberimizi
tasdik edince, biz de Nasaralara, "Bakınız, işte İsa Aleyhisselâm'ın
vekili geldi" deyince, cümlesi tasdik ettiler. (Barla Lâhikası 155)
Allahu a'lem bu rü'yanın bir tabiri şudur ki: Üstadımızın Kur'an-ı
Hakîm'den aldığı ve neşrettiği Risale-i Nur vasıtasıyla Nasara'nın
bir kısmı İslâmiyeti kabul edecek ve Nasara Müslümanları veya Hristiyan
mü'minleri hükmüne geçip Üstadımızın sözlerini İsa Aleyhisselâm'ın
sözleri nev'inden hüsn-ü kabul edeceklerine işarettir. (Barla Lâhikası
156)
Onbeşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum
ise, mükâfatı büyüktür; belki onu Cehennem'den kurtarır. Çünki âhirzamanda
madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedî'ye (A.S.M.) bir
lâkaydlık perdesi gelmiş ve madem âhirzamanda Hazret-i İsa'nın (A.S.)
din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette
şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa'ya (A.S.) mensub
Hristiyanların mazlumları çektikleri felâketler, onlar hakkında
bir nevi şehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler,
fakir ve zaîfler, müstebid büyük zalimlerin cebr ü şiddetleri altında
musibet çekiyorlar. Elbette o musibet, onlar hakkında medeniyetin
sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalaletinden ve küfründen
gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır
diye hakikattan haber aldım. Cenab-ı Erhamürrâhimîn'e hadsiz
şükrettim. Ve o elîm elem-i şefkatten teselli buldum. Eğer o felâketi
gören zalimler ise ve beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar
ve kendi menfaati için insan âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî
şeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir. Eğer o
felâketi çekenler, mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-ı
beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve
hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o
fedakârlığın manevî ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki; o musibeti
onlar hakkında medar-ı şeref yapar, sevdirir. (Kastamonu Lâhikası
111)
Evet kardeşlerim, Hazret-i İsa Aleyhisselâm İncil-i Şerif'te demiş
ki: "Ben gidiyorum, tâ size tesellici gelsin." Yani Ahmed Aleyhissalâtü
Vesselâm gelsin, demesiyle Kur'an'ın beşere gayet büyük bir neticesi,
bir gayesi, bir hediyesi; tesellisidir. (Kastamonu Lâhikası 215)
Kelâm'ın ve Usûl-üd Din allâmelerinin ve Ehl-i Sünnet Velcemaat'ın
dâhî muhakkiklerinin İslâmî akidelere dair çok tedkik ve muhakematla
ve âyât ve hadîsleri müvazene ile kabul ettikleri Usûl-üd Din düsturları,
şimdiki Risale-i Nur'un meşrebini muhafazaya emrediyor, kuvvet veriyor.
Hattâ hiçbir yerde, hattâ ehl-i bid'a kısmı da bu meşrebimize ilişemiyorlar.
Hakikat-ı ihlas tam muhafaza edildiği için, her nevi ehl-i İslâm
içine giriyor. Şîalıkta mutaassıb ve Vehhabîlikte de müfrit, feylesofların
en maddîsi ve mütefennini ve mutaassıb hocaların en enaniyetlisi,
beraber Nur dairesine girmeğe başlamışlar ve kısmen şimdi de kardeşçe
bulunuyorlar. Hattâ bazı misyonerler de, Din-i İsa'nın (A.S.) hakikî
ruhanîsi de o daireye gireceklerine emareler var. Birbirine hücum
değil; belki bir tesanüd, bir musalaha lüzumunu hissedip medar-ı
münakaşa mes'eleleri ortaya atmıyorlar. Demek İmam-ı Ali'nin (R.A.)
otuz-kırk işaretiyle sarahat derecesinde haber verdiği Risale-i
Nur, bu zamanın müdhiş yaralarına tam bir ilâçtır. Onun için, o
daire bize kâfi gelmiş, harice çıkmıyoruz. (Emirdağ Lâhikası-1 211)
Demek bir müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya Hristiyan
ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak... Çünki bir İsevî müslüman
olsa, İsa Aleyhisselâm'ı daha ziyade sever. Bir Musevî müslüman
olsa, Musa Aleyhisselâm'ı daha ziyade sever. Fakat bir müslüman,
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın zincirinden çıksa, dinini bıraksa,
daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemalâta medar hiçbir
halet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir
olur. (Emirdağ Lâhikası-2 244)
Hazret-i İsa Aleyhisselam'la Deccal hakkındaki Ehâdîs-i müteşabiheden
bir Hadîsin üç cihetle hakikî te'vilini beyan ve izah eden Mehmed
Feyzi ve Emin kardeşlerimizin mübarek fıkralarını Sabri kardeşim
göndermiş, bu gün aldım, okudum. Bu Hadîs-i Şerîfin meâline ve hakikî
te'villerine o kadar muhtaç imişim ki; kızgın kum sahralarında senelerden
beri susamışlara âb-ı hayat uzatır gibi ruh ve kalbim bir taze hayat
buldu, derinden derine nefes aldım, bütün letâiflerim sürurla doldu,
zâhirî cesedimden mânevî kalbime kadar sirayet etti. Sevgili Üstâdımız,
talebelerini; ve Kastamonulu kardeşlerimiz de bizleri lütuflariyle
doyurduklarından, Cenâb-ı Hakka hadsiz şükrettim. Başta sevgili
Üstadım, Risalet-ün-Nurun kerâmetine ve bu fıkranın feyzine bakan
üç ikram ile karşılaştık. (Sikke-i Tasdik-i Gaybî 45)
İkincisi: Bu hakir talebeniz Husrev de, bu fıkranın
vüsulünden bir gün evvel Re'fet Beyle konuşurken demiştim. "Aziz
Re'fet! Biz, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın nüzûlüne intizar ediyoruz.
Bu peygamber-i âlîşân, din lehinde hareket eden cereyanın başlarına
nüzul etse gerektir; ve o millet de müslüman olacaktır. Sevgili
üstadımızın son mektublarından böyle anlıyorum. Bu hususta ümidim
kuvvetlidir. İnşâallah öyle de olacaktır" demiştim. (Sikke-i Tasdik-i
Gaybî 46)
Bu kıyasın, Birinci İşaret'teki kıyastan daha ziyade farkı zahirdir.
Çünki Din-i İsevî'de yalnız esasat-ı diniye Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dan
alındı. Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer'iyeye dair ekser ahkâmlar,
Havariyyun ve sair rüesa-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi. Kısm-ı
a'zamı, kütüb-ü sâbıka-i mukaddeseden alındı. Hazret-i İsa Aleyhisselâm,
dünyaca hâkim ve sultan olmadığından ve kavanin-i umumiye-i içtimaiyeye
merci' olmadığından; esasat-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş
gibi, şeriat-ı Hristiyaniye namına örfî kanunlar, medenî düsturlar
alınmış, başka bir suret verilmiş. Bu suret tebdil edilse, o libas
değiştirilse, yine Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın esas dini bâki kalabilir.
Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı inkâr ve tekzib çıkmaz. Halbuki din
ve şeriat-ı İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm
iki cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı
saltanatı olduğundan; Din-i İslâm'ın esasatını bizzât kendisi gösterdiği
gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en cüz'î âdâbını
dahi bizzât o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor. Demek
füruat-ı İslâmiye, değişmeye kabil bir libas hükmünde değil ki;
onlar tebdil edilse, esas-ı din bâki kalabilsin. Belki esas-ı dine
bir ceseddir, lâakal bir cilddir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş;
kabil-i tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya sahib-i
şeriatı inkâr ve tekzib etmek çıkar. (Bediüzzaman Cevap Veriyor
141-142)
Ey fâsık ve sefih! Deme ki ben de firenk gibi olacağım. Dikkat
et! Sen, firenk gibi olamazsın. Zira bir firenk, Peygamberimizi
(A.S.M.) kabul etmezse de İsa (A.S.) ve Musa (A.S.) ve sair enbiyaları
bir derece kabul edebilir. Ruhunda, maâliyata medar kendince bir
esas kalabilir. Fakat sen, Peygamber-i Âhirzaman'ın (A.S.M.) derslerini
terkettiğin dakikada, senin ruhunda nihayetsiz bir tahribat, bir
boşluk, bir karanlık peyda olacaktır ki; hiçbir kemalât ve ahval-i
âliyeye ve mes'udiyete yer kalmayacaktır. (Nur'un İlk Kapısı 31)
Hem sen "Ben de Firenk gibi olacağım" diyemezsin ve Firenk gibi
olamazsın. Çünki bir Firenk, Muhammed (A.S.M.) Hazretlerini kabul
etmezse de İsa ve Musa (Aleyhimesselâm'ı) veya sair enbiyaların
birini bir derece her nasılsa kabul eder. Sen ise Nebi-yi Âhirzaman
Aleyhissalâtü Vesselâm Hazretlerinin zincirinden çıktığın ve derslerini
terkettiğin dakikada, senin ruhunda nihayetsiz bir tahribat, bir
boşluk, bir karanlık peyda olacak. Ve senin ruhunda hiçbir kemalât
ve ahlâk-ı âliyeye yer kalmayacak. Meğer insaniyetini söndürüp,
zaman-ı hal ile mukayyed sırf bir hayvan olabilesin. (Nur'un İlk
Kapısı 147)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
 
Hz. İsa ve İseviler deccal'i, dinsizliği ve maddeciliği yok
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DELPHIN :: HAK DİN İSLAM-
Buraya geçin:  
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar