DELPHIN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DELPHIN


 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
İstatistik
Konu Yazan GöndermeTarihi
Paz Ağus. 30, 2009 5:57 am
Perş. Haz. 18, 2009 2:24 pm
C.tesi Haz. 13, 2009 3:42 pm
Cuma Haz. 12, 2009 11:53 pm
C.tesi Mayıs 30, 2009 5:34 am
C.tesi Mayıs 30, 2009 4:47 am
Cuma Mayıs 22, 2009 5:16 pm
C.tesi Mayıs 16, 2009 8:34 am
Perş. Mayıs 14, 2009 6:55 pm
C.tesi Mayıs 09, 2009 10:04 am
Çarş. Mayıs 06, 2009 12:49 pm
Ptsi Mayıs 04, 2009 2:29 pm
Cuma Nis. 24, 2009 9:10 am
Cuma Nis. 24, 2009 5:57 am
C.tesi Nis. 11, 2009 11:47 am
Cuma Nis. 03, 2009 4:35 pm
Paz Mart 29, 2009 11:22 am
Salı Mart 17, 2009 2:18 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:15 pm
Salı Mart 10, 2009 11:49 am

 

 Ebû Zerr el Gıfarî

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
nida_ül islam
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
nida_ül islam


Mesaj Sayısı : 611
Kayıt tarihi : 17/12/07

Ebû Zerr el Gıfarî Empty
MesajKonu: Ebû Zerr el Gıfarî   Ebû Zerr el Gıfarî EmptyÇarş. Haz. 18, 2008 11:39 am

İlk müslümanlardan, sahâbî Ebû Zerr, Benû Gıfâr kabilesine mensub olup
doğum tarihi bilinmemektedir. H. 31 (M. 651/652) yılında Mekke ile
Medine arasında bir yer olan er-Rebeze'de vefât etmiştir.

Ebû Zerr (r.a)'in ismi ve babasının adı hakkında kaynaklarda çeşitli
isimler zikredilmektedir. Bazı eserlerde isminin Cündüb b. Cenâde b.
Seken, bazı eserlerde Seken b. Cenâde b. Kavs b. Bevaz b. Ömer olarak
zikredilmektedir. Bazı eserlerde ise Cündüb b. Cenâde b. Kays b. Beyaz
b. Amr olarak zikredilmektedir. Bu sonuncusunun daha doğru olması
muhtemeldir. Zira annesinin künyesi Ümmü Cündüb'dür (İbnü'l-Esir,
Üsdül-Gâbe, Vl, 99-101).

Hz. Cündüb b. Cenâde'nin künyesi Ebu Zerr'dir. İslâm tarihinde isminden
ziyade bu künyesi ile meşhur olup bununla anılmaktadır. Lâkabı ise
Mesîhu'l-İslâm'dır. Bu lâkabı ona Hz. Muhammed (s.a.s) bizzat
vermiştir. Ebû Zerr el-Gifârî'nin kabilesi ve ailesi genellikle
câhiliye devrinde yol kesmek, kervanları soymak ve eşkıyalık yapmakla
tanınırdı. Ebû Zerr, cesareti ve atılganlığı ile o kadar büyük bir
şöhret yapmıştı ki, ismini duyan, olduğu yerde korkudan titrerdi.

Genç yaştaki Ebû Zerr hazretleri bir gün, birdenbire değişerek
mesleğini bırakıp haniflerden oldu. İslâm'ın henüz zuhur etmediği bir
zamanda Allah yolunu tuttu. Öyle ki, etrafındakilere, "Allah'tan
başkasına ibadet edilmez. Putlara tapmayınız, onlardan hiçbir şey
istemeyiniz!" demeye başladı. Böylece hak yolunu bulmuş ve lebbeyk
demişti. Bu husustaki ifadesine göre, müslüman olmadan üç yıl evveline
kadar kendine mahsus bir şekilde Allah'a ibadet ettiğini ifade etmiştir.

Ebû Zerr (r.a.), İslâm daha duyulmadan hakkın dâvetine cevap veren ve ruhen iman eden büyük sahâbîlerden biridir.

Ebû Zerr hazretlerinin İslâm ile müşerref olması başlı başına bir olaydır. Şöyle ki: .

-Bir gün, Gıfâroğulları kabilesine mensub bir kişi, Mekke'den kendi
kabilesine döndüğünde doğru Ebû Zerr'e gitti ve Mekke'de bir zatın
zuhur edip kendisinin peygamber olduğunu iddia ederek insanları yeni
bir dine dâvet ettiğini ve Cenâb-ı Hakkın vahdâniyeti hakkında halka
talimatta bulunduğunu haber verdi. Ve bu işi tahkik etmesini ilâve
etti. Kabiledaşının vermiş olduğu bilgileri dikkatle dinleyen Hz. Ebû
Zerr, karşısındakinin sözleri bittikten sonra:

"Cenâb-ı Hakka yemin ederim ki, bu zat, iyilikleri öğrenmeleri ve
kötülüklerden sakınmaları için halka nasihatler yapmaktadır" dedi.

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Ebû Zerr Mekke'ye gitti. Bu sırada
Hz. Muhammed'in Mekke'deki durumu çok kritik olduğundan, ashabı onu
büyük bir titizlikle koruyor ve bulunduğu yeri hiç kimseye
açıklamıyorlardı. Ebû Zerr Hz. Peygamber'i kime sorduysa bir cevap
alamadı. Çaresiz Kâbe'ye gitti. Zemzem suyundan içerek biraz rahatladı.
Tekrar Hz. Peygamber'i aramaya çıktı. Yine kimseden bir cevap alamadı.
Bu arada tesadüfen karşısına çıkan Hz. Ali'ye sordu ise de yine bir
cevap alamadı. Birkaç gün böyle geçti.

Nihâyet kendisinin Rasûlullah'ın nübüvvetini ve onu aradığı hususu
Rasûlullah'a bildirilince önce şekli şemâili ve durumu tetkik edildi.
Sonra zararsız bir kimse olduğu anlaşılınca Hz. Ali vasıtasıyla Hz.
Peygamber'e götürüldü. Rasûlullah ile yaptığı kısa bir konuşma ve
görüşmeden sonra kelime-i şehâdet getirerek İslâm'a girdi. Artık bu
günden itibaren bütün kuvvet ve kudretiyle bütün aşk ve şevkiyle, bütün
cesaret ve şecâatiyle İslâm'ı yaymaya ve öğretmeye başladı. Ebû Zerr
(r.a.) kardeşi Uneys (veya Enis'in) de İslâm'a girmesini sağladı.
Kabilesinde de İslâm'a dâvet faâliyetlerine girişti ve birçoğu onun
eliyle müslüman oldu. Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden sonra
meydana gelen Bedir, Uhud, Hendek ve diğer gazvelere katıldı. Tebük
gazvesinde İslâm ordusu hazırlandığı zaman Ebû Zerr gecikmiş; devesinin
bitkinliğine rağmen Rasûlullah'ın ardından yürüyerek Tebük seferine
katılmıştı. Mekke fethi sırasında kendi kabilesinin sancaktarlığını
yapmıştır. Ebû Zerr (r.a.) tabiaten fakir, zâhid ve inzivâyı seven bir
sahâbî idi. Dünyaya hiç değer vermezdi. Bundan dolayı Hz. Peygamber
(s.a.s.) kendisine Mesîhu'l-İslâm lâkabını takmıştı. Nitekim Ebû Zerr
(r.a.), Rasûlullah'ın irtihâlinden sonra bu lâkaba uygun olarak dünya
ile alâkasını tamamen keserek inzivâya çekildi. Medine'nin bağı bahçesi
onun için bir harabeden başka birşey değildi. Hele Hz. Ebû Bekir (r.a.)
de vefât edince Ebû Zerr (r.a.) tamamen içine kapandı. Yüreğindeki
acılara tahammül edemez hale geldi. Medine'den ayrılıp Şam'a yerleşti.

Hz. Osman (r.a.) devrinde fetih hareketleri oldukça genişlemiş ve bu
yüzden fethedilen bölgelerin gelenekleri de İslâm'a etki etmeye
başlamıştı. Bunun neticesi olarak emirler, sâdelikten ayrılarak dünyevî
bir yaşantının içerisine girmişlerdi. Saraylar, köşkler, konaklar
yapılmaya. Hizmetçiler tutularak işler onlara gördürülmeye başlanmıştı.
Rasûlullah'ın, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer devrinin sâdeliği unutulmuştu.
Bu sâdeliği unutmayanlardan birisi de Ebû Zerr (r.a.) idi. O, sâde
yaşayışını sürdürmekte ısrâr ediyordu. Mal ve servet biriktirme hırsı
yoktu. Debdebeli bir hayat tarzını seçenlere gereken ikazları yapıyor;
bu durumun onlara kötülükten başka birşey vermeyeceğini, bir gün
bunların hesabının sorulacağını söylüyordu. Ve sık sık delil olarak:
"Altın ve gümüş depo edip Allah yolunda sarfetmeyenlere elim azabı
müjdele..." meâlindeki âyeti okuyordu. Hz. Muâviye ve emirlerinin
yaşantılarını sürekli eleştiriyordu. Bu yüzden Şam'da fesat çıkardığı
iddiasıyla Ebû Zerr (r.a.), Hz. Osman (r.a.)'a şikâyet edildi. Hz.
Osman, Ebû Zerr'i Medine'ye çağırdı. Hz. Ebû Zerr Medine'ye geldikten
sonra Hz. Osman'a, "Benim dünya malına ve dünya metama ihtiyacım
yoktur!" diye haber gönderdi. Hz. Ebû Zerr'in Medine'ye gelişi halk
üzerinde büyük bir tesir ve hayret icra etti. Fakat Ebû Zerr, Medine'de
fazla kalmayarak Mekke civarında bulunan Rebeze mevkiine giderek oraya
yerleşti. Onun bu hareketini Hz. Osman da tasvib etti. Hz. Osman ona
birkaç koyun ve bir deve verip bunlarla geçimini sağlamasını söyledi.

Medine'de âsiler Hz. Osman aleyhine faâliyetlerde bulundukları zaman
Ebû Zerr'i bu işe karıştırmak istedilerse de bir kenara çekilip âsilere
bu fırsatı vermedi. Ebû Zerr, Rebeze'de çok sıkıntılı günler geçirdi.
Evi harab olmuş, sırtında elbise kalmamıştı. Ailesi elbiseden
bahsettikçe, o "bana elbise değil, kefen lâzım" diyordu. Nihâyet
hastalandı. Öleceğini anlayan eşi, kefeni dahi olmadığını söyleyerek ne
yapacağını ve kendisini nasıl defnedeceğini hem düşünüyor ve hem de Ebû
Zerr'e düşüncesini açıklıyordu. O ise yattığı hasta yatağından biraz
doğrularak eşine, üzülmemesini, Mekke tarafından bir kâfile gelmedikçe
ölmeyeceğini, zira bu kâfile ile gelen bir gencin kendisine kefen
getireceğini anlatıp arada sırada hanımına "Bak bakalım, ufukta toz
bulutu görüyor musun" diyordu.

Nihâyet H. 31 (M. 651-652) yılında bir gün ufukta bir kervan gözüktü.
Kervan konakladıktan kısa bir süre sonra Hz. Ebû Zerr dâr-ı bekâ'ya
göçtü. Ensâr'dan bir genç gelip onu kefenledi ve cenaze namazını
kıldırarak Rebeze'ye defnetti (Hayreddin Zirikli, el-A'lâm, II, 140).

Uzun boylu, esmer, geniş omuzlu ve saçları beyazlaşmış haliyle Hz. Ebû
Zerr bir âbide gibi idi. Vefâtında geriye harab bir ev ile üç koyun ve
birkaç keçiden başka birşey bırakmadı.

Ebû Zerr (r.a.), ashâb tarafından "ilim deryası" sıfatıyla
vasıflandırılmıştı. Çünkü bilgi edinmek için Hz. Peygamber'e sık sık
sorular sorardı. İman, ihsan, emir, nehy, iyilik ve kötülük hakkında ne
varsa hepsini Rasûlullah'a sorarak öğrenmişti. Her hareket ve işinde
Resûl-i Ekrem'e tâbi olduğunu gösterirdi. Gayet kanaatkâr olup basit ve
sâde yaşardı. Âbid, zâhid idi. Hakkı söylemekten çekinmez ve korkmaz
idi. Ebû Musa el-Eş'âri'yi ise yaşayışından dolayı çok severdi ve ona,
"Sen, benim kardeşimsin" derdi.

Ebû Zerr (r.a.), yaratılıştan hak sever bir sahâbî idi. Ümmet arasında
meydana gelen fitne ve fesatlara karışmaktan son derece sakınırdı. Hz.
Osman'a muhâlif olmasına rağmen, etrafın sıkıştırmasına mukâbil bitaraf
kalmıştır. Hz. Osman'a ve Hz. Muâviye'ye muhâlif olarak tanınırdı.
Fakat bütün bu muhâlefetlerine rağmen onlara karşı gelmedi. Kendisine
arzu etmediği birşey teklif edildiği zaman, zâhidlere mahsus bir edâ
ile ve güler yüzle, hoş sohbetliğini de ileri sürerek reddederdi. Ebû
Zerr, pek az sayıda fetvâ vermiştir. Zira bu hususta çok titiz
davranırdı. Ancak haklı bir meselede halifeye karşı gelmekten
çekinmezdi. Hz. Ebû Zerr'in oğlu, sağlığında vefât etmişti. Geriye
yalnız bir eşi ve bir kızı kalmıştı (M. Asım Köksal, İslâm Tarihi,
Mekke Devri, s.177-180).

Şamil İA
















Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
 
Ebû Zerr el Gıfarî
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DELPHIN :: HAK DİN İSLAM :: Sahabe Efendilerimiz(K.S.)-
Buraya geçin:  
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar