DELPHIN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DELPHIN


 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
İstatistik
Konu Yazan GöndermeTarihi
Paz Ağus. 30, 2009 5:57 am
Perş. Haz. 18, 2009 2:24 pm
C.tesi Haz. 13, 2009 3:42 pm
Cuma Haz. 12, 2009 11:53 pm
C.tesi Mayıs 30, 2009 5:34 am
C.tesi Mayıs 30, 2009 4:47 am
Cuma Mayıs 22, 2009 5:16 pm
C.tesi Mayıs 16, 2009 8:34 am
Perş. Mayıs 14, 2009 6:55 pm
C.tesi Mayıs 09, 2009 10:04 am
Çarş. Mayıs 06, 2009 12:49 pm
Ptsi Mayıs 04, 2009 2:29 pm
Cuma Nis. 24, 2009 9:10 am
Cuma Nis. 24, 2009 5:57 am
C.tesi Nis. 11, 2009 11:47 am
Cuma Nis. 03, 2009 4:35 pm
Paz Mart 29, 2009 11:22 am
Salı Mart 17, 2009 2:18 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:15 pm
Salı Mart 10, 2009 11:49 am

 

 BAKARA SURESİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
nida_ül islam
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
nida_ül islam


Mesaj Sayısı : 611
Kayıt tarihi : 17/12/07

BAKARA SURESİ Empty
MesajKonu: BAKARA SURESİ   BAKARA SURESİ EmptySalı Haz. 24, 2008 2:58 pm

Euzu billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanir rahim

1. Elif Lâm Mîm.

2. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.

3. Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.

4. Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.

5. İşte onlar Rab'lerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır.

6. Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.

7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri
üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.

8. İnsanlardan, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık" diyenler de vardır.

9. Bunlar Allah'ı ve mü'minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.

10. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır.
Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana
karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır.

11. Bunlara, "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde, "Biz ancak ıslah edicileriz!" derler.

12. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.

13. Onlara, "İnsanların inandıkları gibi siz de inanın"
denildiğinde ise, "Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?" derler. İyi
bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.

14. İman edenlerle karşılaştıkları zaman, "İnandık" derler. Fakat
şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, "Şüphesiz,
biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz" derler.

15. Gerçekte Allah onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları
cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet
verir.

16. İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış
kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta)
doğru yolu bulamamışlardır.

17. Onların durumu, (geceleyin) ateş yakan kimsenin durumuna
benzer: Ateş tam çevresini aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok
ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir.

18. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.

19. Yahut onların durumu, gökten yoğun karanlıklar içinde gök
gürültüsü ve şimşekle sağanak halinde boşanan yağmura tutulmuş
kimselerin durumu gibidir. Ölüm korkusuyla, yıldırım seslerinden
parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre
kuşatmıştır.

20. Şimşek neredeyse gözlerini alıverecek. Önlerini her
aydınlatışında ışığında yürürler. Karanlık çökünce dikilip kalırlar.
Allah dileseydi, elbette onların işitme ve görme duyularını giderirdi.
Şüphesiz Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.

21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız.

22. O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su
indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse
siz de bile bile Allah'a ortaklar koşmayın.

23. Eğer kulumuza (Muhammed'e) indirdiğimiz (Kur'an) hakkında
şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru
söyleyenler iseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu
ispat edin).

24. Eğer, yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o halde
yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kafirler için
hazırlanmıştır.

25. İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden
ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden
kendilerine her rızık verilişinde, "Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken)
bize verilen rızık!" diyecekler. Halbuki bu rızık onlara (dünyadakine)
benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır.
Onlar orada ebedi kalacaklardır.

26. Allah bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek
olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir
gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, "Allah örnek olarak
bununla neyi kastetmiştir?" derler. (Allah) onunla bir çoklarını
saptırır, bir çoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları
saptırır.

27. Onlar, Allah'a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra
bozan, Allah'ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri
ve ahlâki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan
kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.

28. Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren)
Allah'ı nasıl inkar ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine
diriltecektir. En sonunda ona döndürüleceksiniz.

29. O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe
yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla
bilendir.

30. Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek
birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve
takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim"
demişti.

31. Allah Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra
onları meleklere göstererek, "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana
bunların isimlerini bildirin" dedi.

32. Melekler, "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize
öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi
hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin" dediler.

33. Allah şöyle dedi: "Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle."
Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, "Size, göklerin ve
yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da,
gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?" dedi.

34. Hani meleklere, "Adem için saygı ile eğilin" demiştik de İblis
hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan)
kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.

35. Dedik ki: "Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada
dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa
zalimlerden olursunuz."

36. Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde
bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, "Birbirinize
düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve
yararlanma vardır" dedik.

37. Derken, Adem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı,
(onlarla amel edip Rabb'ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini
kabul etti. Şüphesiz o, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.

38. "İnin oradan (cennetten) hepiniz. Tarafımdan size bir yol
gösterici (peygamber) gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir
korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir" dedik.

39. İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

40. Ey İsrailoğulları !6 Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana
verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine
getireyim. Yalnız benden korkun.

41. Elinizdeki Tevrat'ı tasdik edici olarak indirdiğimize
(Kur'an'a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az
bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.

42. Hakkı bâtılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.

43. Namazı kılın, zekatı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.

44. Siz Kitabı (Tevrat'ı) okuyup durduğunuz halde, kendinizi
unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın
çirkinliğini) anlamıyor musunuz?

45. Sabrederek ve namaz kılarak (Allah'tan) yardım dileyin.
Şüphesiz namaz, Allah'a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır
gelir.

46. Onlar, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten ona döneceklerini çok iyi bilirler.

47. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın.

48. Öyle bir günden sakının ki o gün hiç kimse bir başkası adına
bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz,
fidye alınmaz.8 Onlara yardım da edilmez.

49. Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ
bırakıp, oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden kurtarmıştık.
Bunda, size Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı.

50. Hani, sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini suda boğmuştuk.

51. Hani, biz Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise
onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz.

52. Sonra bunun ardından şükredesiniz diye sizi affetmiştik.

53. Hani, doğru yolu tutasınız diye Mûsâ'ya Kitab'ı (Tevrat'ı) ve Furkan'ı vermiştik.

54. Mûsâ kavmine dedi ki: "Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilah
edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de
nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında
sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti.
Çünkü o, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir."

55. Hani siz, "Ey Mûsâ! Biz Allah'ı açıktan açığa görmedikçe sana
asla inanmayız" demiştiniz. Bunun üzerine siz bakıp dururken sizi
yıldırım çarpmıştı.

56. Sonra, şükredesiniz diye ölümünüzün ardından sizi tekrar dirilttik.

57. Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile
bıldırcın indirdik. "Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından
yiyin" (dedik). Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize
zulmetmediler fakat, kendilerine zulmediyorlardı.

58. Hani, "Şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol
yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve "hıtta!" (Ya Rabbi, bizi
affet) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik
edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz" demiştik.

59. Derken, onların içindeki zalimler, sözü kendilerine
söylenenden başka şekle soktular. Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle o
zalimlere gökten bir azap indirdik.

60. Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, "Asanı kayaya vur"
demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış, her boy kendi su
alacağı pınarı bilmişti. "Allah'ın rızkından yiyin, için. Yalnız,
yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın" demiştik.

61. Hani, "Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O
halde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak,
sarımsak, mercimek, soğan versin" demiştiniz. O da size, "İyi olanı
düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre!
İstedikleriniz orada var" demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları
kapladı. Onlar, Allah'ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların;
Allah'ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere
öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı
gitmekte oluşlarıydı.

62. Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile, Yahudiler,
Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) "Allah'a
ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri
katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da
olmayacaklardır" (diye hükmedilmiştir).

63. Hani, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam bir söz
almış, Tûr dağını da tepenize dikmiş ve "Sakınasınız diye, size
verdiğimiz Kitab'ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün (gafil
olmayın)" demiştik.

64. Bundan sonra yine yüz çevirdiniz. Allah'ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı herhalde ziyana uğrayanlardan olurdunuz.

65. Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, "Aşağılık maymunlar olun" demiştik.

66. Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir
ibret ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık.

67. Hani Mûsâ kavmine, "Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor"
demişti. Onlar da, "Sen bizimle eğleniyor musun?" demişlerdi. Mûsâ,
"Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" demişti.

68. "Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu
bize açıklasın." dediler. Mûsâ şöyle dedi: "Rabbim diyor ki: O, ne
yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır. Haydi emrolunduğunuz işi
yapın."

69. Onlar, "Bizim için Rabbine dua et de, rengi neymiş? açıklasın"
dediler. Mûsâ şöyle dedi: "Rabbim diyor ki, o, sapsarı; rengi,
bakanların içini açan bir sığırdır" dedi.

70. "Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu
bize açıklasın. Çünkü sığırlar, bizce, birbirlerine benzemektedir. Ama
Allah dilerse elbet buluruz" dediler.

71. Mûsâ şöyle dedi: "Rabbim diyor ki, o; çift sürmek, ekin
sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz, hiç alacası olmayan bir
sığırdır". Onlar, "İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin" dediler.
Nihayet o sığırı kestiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı.

72. Hani, bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinizin üstüne
atmıştınız. Halbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktı.

73. "Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun" dedik. (Denileni
yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir,
düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir.

74. Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi;
hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır.
Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah
korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah yaptıklarınızdan hiçbir zaman
habersiz değildir.

75. Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa
içlerinden bir takımı, Allah'ın kelamını dinler, iyice anladıktan
sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi.

76. Onlar iman edenlerle karşılaşınca, "İman ettik" derler.
Birbirleriyle baş başa kaldıklarında da şöyle derler: "Rabbinizin
huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah'ın
(Tevrat'ta) size bildirdiklerini onlara söylüyorsunuz? (Bu kadarcık
şeye) akıl erdiremiyor musunuz?"




En son nida_ül islam tarafından Ptsi Haz. 30, 2008 10:22 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
nida_ül islam
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
nida_ül islam


Mesaj Sayısı : 611
Kayıt tarihi : 17/12/07

BAKARA SURESİ Empty
MesajKonu: Geri: BAKARA SURESİ   BAKARA SURESİ EmptySalı Haz. 24, 2008 3:01 pm

77. Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da.



78. Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab'ı (Tevrat'ı)
bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar
sadece zanda bulunurlar.


79. Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab'ı yazarlar, sonra da onu
az bir karşılığa değişmek için, "Bu, Allah'ın katındandır" derler. Vay
ellerinin yazdıklarından ötürü onların haline! Vay kazandıklarından
dolayı onların haline!


80. Bir de dediler ki: "Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla
dokunmayacaktır." Sen onlara de ki: "Siz bunun için Allah'tan söz mü
aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz
Allah'a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"


81. Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece
şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar
orada ebedi kalacaklardır.


82. İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.



83. Hani, biz İsrailoğulları'ndan, "Allah'tan başkasına ibadet
etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik
edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız,
zekatı vereceksiniz" diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz
çevirerek sözünüzden döndünüz.


84. Hani, "Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi
yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız" diye de sizden kesin söz almıştık.
Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik
etmektesiniz.


85. Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı
kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu halde onları
yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip
kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitab'ın (Tevrat'ın) bir
kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu
yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir.
Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü
Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.


86. Onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir.
Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.


87. Andolsun, Mûsâ'ya Kitabı (Tevrat'ı) verdik. Ondan sonra
ardarda peygamberler gönderdik. Meryemoğlu İsa'ya mucizeler verdik. Onu
Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Size herhangi bir peygamber,
hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların) bir kısmını
yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi?


88. "Kalplerimiz muhafazalıdır" dediler. Öyle değil. İnkarları
sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.


89. Kendilerine ellerindekini (Tevrat'ı) tasdik eden bir kitap
(Kur'an) gelince onu inkar ettiler. Oysa, daha önce (bu kitabı
getirecek peygamber ile) inkarcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım
istiyorlardı. (Tevrat'tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber)
kendilerine gelince ise onu inkar ettiler. Allah'ın lâneti inkarcıların
üzerine olsun.


90. Karşılığında nefislerini sattıkları şeyi kıskançlıkları
sebebiyle Allah'ın, kullarından dilediğine lütfuyla indirdiği vahyi
inkar etmeleri ne kötüdür! Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar.
İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap vardır.


91. Onlara, "Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) iman edin" denilince,
"Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a) inanırız" deyip, ondan sonra
geleni (Kur'an'ı) inkâr ederler. Halbuki o ellerinde bulunanı
(Tevrat'ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki, "Eğer inanan kimseler
idiyseniz daha önce niçin Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"


92. Andolsun, Mûsâ size açık mucizeler getirmişti de, arkasından
sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilah edinmiştiniz.


93. Hani, Tûr'u tepenize dikerek sizden söz almıştık, "Size
verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılın; ona kulak verin" demiştik. Onlar,
"Dinledik, karşı geldik" demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi
onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki (Tevrat'a beslediğinizi
iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan
kimselerseniz!


94. De ki: "Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret
yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru
söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!"


95. Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü
hiçbir zaman temenni edemezler. Allah o zalimleri hakkıyla bilendir.


96. Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta
Allah'a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün.
Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Halbuki uzun yaşamak onları
azaptan kurtaracak değildir. Allah onların bütün işlediklerini görür.


97. De ki: "Her kim Cebrail'e düşman ise, bilsin ki o, Allah'ın
izni ile Kur'an'ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü'minler için de bir
hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir."


98. Her kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve
Mîkâil'e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkar edenlerin düşmanıdır.


99. Andolsun, biz sana apaçık âyetler indirdik. Bunları ancak fasıklar inkâr eder.



100. Onlar ne zaman bir antlaşma yaptılarsa içlerinden bir takımı o antlaşmayı bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.



101. Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitabı (Tevrat'ı)
doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir
kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitabı'nı (Tevrat'ı)
arkalarına attılar.


102. Süleyman'ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan
tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa
Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri
ve (özellikle de) Babil'deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham
edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Halbuki o iki melek,
"Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp
de) sakın küfre girme" demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı.
Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları
sihri öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah'ın izni olmadıkça o sihirle
hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar
veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın
alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini
karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi.


103. Eğer onlar iman edip Allah'ın emirlerine karşı gelmekten
sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için
daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi.


104. Ey iman edenler! "Râinâ" (bizi gözet) demeyin, "unzurnâ"
(bize bak) deyin ve dinleyin. Kafirler için acıklı bir azap vardır.22


105. Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah'a ortak
koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah
rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir.


106. Biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu
unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini
getiririz. Allah'ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?


107. Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır.
Sizin için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.


108. Yoksa, daha önce Mûsâ'nın sorguya çekildiği gibi, siz de
peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim imanı küfre
değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur.


109. Kitap ehlinden bir çoğu, hak kendilerine belirdikten sonra
dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre
döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini
getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye
hakkıyla yetendir.


110. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne
iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah
bütün yaptıklarınızı görür.


111. Bir de; "Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet'e
girmeyecek" dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: "Eğer doğru
söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin."


112. Hayır, öyle değil! Kim "ihsan" derecesine yükselerek özünü
Allah'a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara
korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.


113. Yahudiler, "Hıristiyanlar bir temel üzerinde değiller"
dediler. Hıristiyanlar da, "Yahudiler bir temel üzerinde değiller"
dediler. Oysa hepsi Kitab'ı okuyorlar.(Kitab'ı) bilmeyenler de tıpkı
bunların söyledikleri gibi demişti. Artık onların aralarında
uyuşamadıkları davada, hükmü Allah verecektir.


114. Allah'ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve
onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara
(eğer girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için
dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.


115. Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah'ındır. Nereye dönerseniz
Allah'ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır,
hakkıyla bilendir.


116. "Allah, çocuk edindi" dediler. O, bundan uzaktır. Hayır!
Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ındır. Hepsi O'na boyun eğmiştir.


117. O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece "ol" der, o da hemen oluverir.



118. Bilmeyenler, "Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize
gelse ya!" derler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların
dedikleri gibi demişti. Onların kalpleri (anlayışları) birbirine
benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için
açıkladık.


119. Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak
gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin.


120. Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar
asla senden razı olmazlar. De ki: "Allah'ın yolu asıl doğru yoldur."
Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak
olursan, bilmiş ol ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı
vardır.


121. Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi
okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkar edenlere gelince, işte
onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.


122. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın.



123. Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye
alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç
kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.


124. Bir zaman Rabbi İbrahim'i bir takım emirlerle sınamış,
İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: "Ben
seni insanlara önder yapacağım." İbrahim de, "Soyumdan da (önderler
yap, ya Rabbi!)" demişti. Bunun üzerine Rabbi, "Benim ahdim (verdiğim
söz) zalimleri kapsamaz" demişti.


125. Hani, biz Kâbe'yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık.
Siz de Makam-ı İbrahim'den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve
İsmail'e şöyle emretmiştik: "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler,
rukû ve secde edenler için evimi (Kâbe'yi) tertemiz tutun."


126. Hani İbrahim, "Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl.
Halkından Allah'a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle
rızıklandır" demişti. Allah da, "İnkâr edeni bile az bir süre, (bu
geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek
zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!" demişti.


127. Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe'nin) temellerini
yükseltiyor, "Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla
işitensin, hakkıyla bilensin" diyorlardı.


128. "Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da
sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini
göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok
merhametli olansın."


129. "Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara
âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten
arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet
sahibisin."


130. Kendini bilmeyenden başka İbrahim'in dininden kim yüz
çevirir? Andolsun, biz İbrahim'i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o
ahirette de iyilerdendir.


131. Rabbi ona "Teslim ol" dediğinde "Âlemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.



132. İbrahim bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle:
"Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. Siz de ancak
müslümanlar olarak ölün" dedi.


133. Yoksa siz Yakub'un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, "Benden
sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediği, onların da, "Senin ilahına ve
ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek bir ilâha ibadet
edeceğiz; bizler ona boyun eğmiş müslümanlarız." dedikleri zaman orada
hazır mı bulunuyordunuz?


134. Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları
kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların
yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.


135. (Yahudiler) "Yahudi olun" ve (Hıristiyanlar da) "Hıristiyan
olun ki doğru yolu bulasınız" dediler. De ki: "Hayır, hakka yönelen
İbrahim'in dinine uyarız. O, Allah'a ortak koşanlardan değildi."

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
nida_ül islam
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
nida_ül islam


Mesaj Sayısı : 611
Kayıt tarihi : 17/12/07

BAKARA SURESİ Empty
MesajKonu: Geri: BAKARA SURESİ   BAKARA SURESİ EmptySalı Haz. 24, 2008 3:04 pm

136. Deyin ki: "Biz Allah'a, bize indirilene
(Kur'an'a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına
indirilene, Mûsâ ve İsa'ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer
peygamberlere Rab'lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini
diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz."


137. Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse
gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette
derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah onlara karşı seni
koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.


138. "Biz Allah'ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah'ınkinden
daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz" (deyin).28


139. Onlara de ki: "Allah hakkında mı bizimle tartışıp
duruyorsunuz? Halbuki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim
işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Biz ona gönülden
bağlanmış kimseleriz."


140. Yoksa siz, "İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile
Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler" mi diyorsunuz? De ki:
"Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah tarafından
kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah
yaptıklarınızdan habersiz değildir.


141. Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları
kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların
yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.


142. Bir takım kendini bilmez insanlar, "Onları (müslümanları)
yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu
da, Batı da Allah'ındır. Allah dilediği kimseyi doğru yola iletir."


143. Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve
Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet
yaptık. Her ne kadar Allah'ın doğru yolu gösterdiği kimselerden
başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl'e
tabi olanlarla, gerisin geriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble
yaptık. Allah imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah
insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.


144. (Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip
durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni,
hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i
Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun,
(namazda) hep o yöne dönün. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler,
bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah
onların yaptıklarından habersiz değildir.


145. Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü
mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların
kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar.
Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve
keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden
olursun.


146. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını
tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir takımı bile bile
gerçeği gizlerler.


147. Hak (ancak) Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma!



148. Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara
koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir.
Şüphesiz, Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter.


149. (Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) Mescid-i
Haram'a doğru dön. Bu elbette Rabbinden gelen gerçek bir emirdir.
Allah, sizin işlediklerinizden asla habersiz değildir.


150. (Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i
Haram'a doğru çevir. (Ey mü'minler!) Siz de nerede olursanız olun,
yüzünüzü Mescid-i Haram'a doğru çevirin ki, zalimlerin dışındaki
insanların elinde (size karşı) bir koz olmasın. Zalimlerden korkmayın,
benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu
bulasınız.


151. Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her
kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca
bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.


152. Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.



153. Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah'tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.



154. Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.



155. Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar,
canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.


156. Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her
şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler.


157. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.



158. Şüphesiz, Safa ile Merve Allah'ın (dininin)
nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâ'be'yi
ziyaret eder ve onları da tavaf ederse bunda bir günah yoktur. Her kim
de gönlünden koparak bir hayır işlerse şüphesiz, Allah onu bilir,
karşılığını verir.


159. İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap'ta
açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah
lanet eder, hem de bütün lanet etme konumunda olanlar lanet eder.


160. Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça
ortaya koyanlar (lanetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların
tövbelerini kabul ederim. Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok
merhamet edenim.


161. Fakat âyetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere
gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların
üstünedir.


162. Onlar ebedî olarak lânet içinde kalırlar. Artık ne kendilerinden azap hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.



163. Sizin ilahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. O Rahmân'dır, Rahîm'dir.



164. Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün
birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde
seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş
toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında,
rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip
çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.


165. İnsanlar arasında Allah'ı bırakıp da ona ortak koşanlar
vardır. Onları, Allah'ı severcesine severler. Mü'minlerin Allah'a olan
sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman
bütün kuvvetin Allah'ın olduğunu ve Allah'ın azabının pek şiddetli
olduğunu bir bilselerdi.


166. Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine
uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır.


167. Uyanlar şöyle derler: "Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da
onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan
uzaklaşsaydık." Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık
kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir.


168. Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz
olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için
apaçık bir düşmandır.


169. O, size ancak kötülüğü, hayasızlığı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.



170. Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" denildiğinde, "Hayır,
biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!" derler. Peki ama,
ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı
(onların yoluna uyacaklar)?38


171. İnkar edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkar edenlerin
durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen
(çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar,
dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar.


172. Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah'a kulluk ediyorsanız,
size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah'a
şükredin.


173. Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası
adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin
ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur.
Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.


174. Allah'ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir
bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir
şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de
onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır.


175. İşte bunlar hidayeti verip sapıklığı, bağışlanmayı verip
azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne kadar da
dayanıklıdırlar(!)


176. Bu (azab) da, Allah'ın, Kitab'ı hak olarak indirmiş olması
(ve onların bunu inkar etmesi) sebebiyledir. Kitap konusunda
anlaşmazlığa düşenler ise derin bir ayrılık içindedirler.


177. İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den
ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap
ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu
yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı)
isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru
kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine
getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda
(direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru
olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta
kendileridir.


178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz
kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas
edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi)
tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve
güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve
rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.


179. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz.



180. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir
hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir
tarzda vasiyette bulunması -Allah'a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde
bir hak olarak- size farz kılındı.


181. Her kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı ancak
onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir,
hakkıyla bilendir.


182. Vasiyet edenin hataya meyletmesinden ve günaha girmesinden
korkan bir kimse, (tarafların) aralarını düzeltirse ona hiçbir günah
yoktur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.


183. Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için
oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.


184. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta
olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü
yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte,
gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o
kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için
daha hayırlıdır.


185. (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru
yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak
Kur'an'ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim
bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa
tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık
diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete
ulaştırmasına karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.


186. Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten
ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap
veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar,
bana iman etsinler.


187. Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı.
Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan
gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu
bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın
ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın
aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya)
kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla
birlikte siz mescitlerde itikafta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar,
Allah'ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine
karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.



188. Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin.
İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için
onları hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin.


189. Sana, hilalleri soruyorlar. De ki: "Onlar, insanlar ve hac
için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir.
Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah'a karşı gelmekten sakınan)
insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah'a karşı
gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.


190. Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.



191. Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden
(Mekke'den) siz de onları çıkarın. Zulüm ve baskı adam öldürmekten daha
ağırdır. Yalnız, Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça,
siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa (siz de onlarla
savaşın) onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.


192. Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.



193. Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın
oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa,
artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.


194. Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (saygı
gösterilmesi gereken şeyler) kısas kuralına tabidir. O halde kim size
saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, (fakat ileri
gitmeyin). Allah'a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine
karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.


195. (Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi
tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.


196. Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman,
hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay
gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı
tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur
(da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya
sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman
hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı
keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman
(olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram
civarında olmayanlar içindir. Allah'a karşı gelmekten sakının ve
Allah'ın cezasının çetin olduğunu bilin.


197. Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa,
artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz
ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın.
Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah'a karşı gelmekten
sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.


198. (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizin lütuf ve keremini
istemekte size bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp (sel gibi
Müzdelife'ye) akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin.Onu,
size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz onun yol göstermesinden önce
yolunu şaşırmışlardan idiniz.


199. Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve
Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir.


200. Hac ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde)
atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anışla Allah'ı
anın. İnsanlardan, "Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver"
diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi yoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
nida_ül islam
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
nida_ül islam


Mesaj Sayısı : 611
Kayıt tarihi : 17/12/07

BAKARA SURESİ Empty
MesajKonu: Geri: BAKARA SURESİ   BAKARA SURESİ EmptySalı Haz. 24, 2008 3:07 pm

201. Onlardan, "Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru" diyenler de vardır.



202. İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.



203. Sayılı günlerde Allah'ı anın (telbiye ve tekbir getirin). Kim
iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah
yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah'a karşı
gelmekten sakınanlar içindir. Allah'a karşı gelmekten sakının ve onun
huzurunda toplanacağınızı bilin.


204. İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin
sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne
uyduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o düşmanlıkta en amansız
olandır.


205. O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa,
ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.


206. Ona "Allah'tan kork" denildiği zaman gururu onu daha da
günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü
yataktır!


207. İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah kullarına çok şefkatlidir.



208. Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslam'a)
girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir
düşmandır.


209. Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine de yan
çizerseniz, bilin ki Allah, gerçekten mutlak güç sahibidir, hüküm ve
hikmet sahibidir.


210. Onlar (böyle davranmakla), bulut gölgeleri içinde Allah'ın
(azabının) ve meleklerin kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi
bekliyorlar? Halbuki bütün işler Allah'a döndürülür.


211. İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik.
Kendisine geldikten sonra kim Allah'ın nimetini değiştirirse, (bilsin
ki) şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır.


212. İnkar edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman
edenlerle alay etmektedirler. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar ise,
kıyamet günü bunların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık
verir.


213. İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar
olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa
düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları
hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda
ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa
düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların
hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah dilediğini doğru
yola iletir.


214. Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de
başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla
beraber mü'minler, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar darlığa
ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki Allah'ın yardımı
pek yakındır.


215. Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki:
"Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve
yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah
onu hakkıyla bilir."


216. Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki,
bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki,
bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz
bilmezsiniz.


217. Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: "O ayda savaş
büyük bir günahtır. Allah'ın yolundan alıkoymak, onu inkar etmek,
Mescid-i Haram'ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak
Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten
daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye
kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de
kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da,
ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli
kalacaklardır.


218. İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler;
şüphesiz bunlar Allah'ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır,
çok merhamet edendir.


219. Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük
günah, hem de insanlar için (bazı zahiri) yararlar vardır. Ama
günahları yararlarından büyüktür." Yine sana Allah yolunda ne
harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "İhtiyaçtan arta kalanı." Allah
size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.


220. Dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz diye böyle yapıyor. Bir
de sana yetimleri soruyorlar. De ki: "Onların durumlarını düzeltmek
hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok).
(Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah bozguncuyu yapıcı olandan
ayırır. Allah dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç
sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.


221. İman etmedikleri sürece Allah'a ortak koşan kadınlarla
evlenmeyin. Allah'a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü'min bir
cariye Allah'a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman
etmedikleri sürece Allah'a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızı
evlendirmeyin. Allah'a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de, iman
eden bir köle, Allah'a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar
ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır.
O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.


222. Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: "O bir ezadır
(rahatsızlıktır). Ay halinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye
kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size
emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri
sever, çok temizlenenleri sever."


223. Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz
biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel
davranışlar takdim edin. Allah'a karşı gelmekten sakının ve her hâlde
onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü'minler'i müjdele.


224. İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah
etmemek yolundaki yeminlerinize Allah'ı siper yapmayın. Allah hakkıyla
işitendir, hakkıyla bilendir.


225. Allah sizi, kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz,
fakat sizi kalplerinizin kazandığı (bile bile yaptığınız) yeminlerden
sorumlu tutar. Allah çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz,
mühlet verir)


226. Eşlerine yaklaşmamağa yemin edenler için dört ay bekleme
süresi vardır. Eğer (bu süre içinde) dönerlerse şüphesiz Allah çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.


227. Eğer (yemin edenler yeminlerinden dönmeyip kadınlarını)
boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah hakkıyla
işitendir, hakkıyla bilendir.


228. Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hali (hayız veya
temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe
inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri
onlara helal olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları
geri almağa daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar
meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece
farkı vardır. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.


229. (Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya
iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların
Allah'ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara
verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız sizin için
helal olmaz. Eğer onlar Allah'ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler
diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde
ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın
bunları aşmayın. Allah'ın koyduğu sınırları kim aşarsa onlar zalimlerin
ta kendileridir.


230. Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun
dışında bir başka kocayla nikahlanmadıkça ona helal olmaz. (Bu koca da)
onu boşadığı takdirde onlar (kadın ile ilk kocası) Allah'ın koyduğu
ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp
evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın, anlayan bir
toplum için açıkladığı ölçüleridir.


231. Kadınları boşadığınız ve onlar da
bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut
iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları
tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah'ın
âyetlerini eğlenceye almayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt
vermek için indirdiği Kitab'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'a karşı
gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.


232. Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini
bitirdikleri zaman kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun
olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle (yeniden)
evlenmelerine engel olmayın. Bununla içinizden Allah'a ve ahiret gününe
iman edenlere öğüt verilmektedir. Bu sizin için daha hayırlı ve daha
temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.


233. -Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını
iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe
uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve
sorumluluk teklif edilmez. -Hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle
zarara uğratılmasın- (Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle sorumludur.
Eğer (anne ve baba) kendi aralarında danışıp anlaşarak (iki yıl
dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse onlara günah yoktur. Eğer
çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz örfe uygun olarak
vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur.
Allah'a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah yapmakta
olduklarınızı hakkıyla görendir.


234. İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi
kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler. Sürelerini bitirince
artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur.
Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.


235. (Vefat iddeti beklemekte olan) kadınlara kendileri ile
evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak anlatmanızda veya bu
isteğinizi içinizde saklamanızda sizin için bir günah yoktur. Allah
biliyor ki siz onlara (bunu er geç mutlaka) söyleyeceksiniz. Meşru
sözler söylemeniz dışında sakın onlarla gizliden gizliye buluşma
yönünde sözleşmeyin. Bekleme müddeti bitinceye kadar da nikah yapmaya
kalkışmayın.Şunu da bilin ki Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir.
Onun için Allah'a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki
Allah gerçekten çok bağışlayandır, halimdir. (Hemen cezalandırmaz,
mühlet verir.)


236. Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları
boşarsanız size bir günah yoktur. (Bu durumda) -eli geniş olan gücüne
göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin
gereklerine uygun olarak müt'a verin. Bu iyilik yapanlar üzerinde bir
borçtur.


237. Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden
boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının,
ya da nikah bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi
başka. Bununla birlikte (ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya
(Allah'a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik
yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.


238. Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a gönülden boyun eğerek namaza durun.



239. Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya
binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah'ı, daha önce
bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal
vakitlerdeki gibi kılın).


240. İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri
için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını
vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık
onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden
dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve
hikmet sahibidir.


241. Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların
hakkıdır. Bu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir borçtur.


242. Düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.



243. Binlerce kişi oldukları halde, ölüm korkusuyla yurtlarını
terk edenleri görmedin mi? Allah onlara "ölün" dedi, sonra da onları
diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama
insanların çoğu şükretmezler.


244. Allah yolunda savaşın ve bilin ki şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.



245. Kimdir Allah'a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o
borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir.
Ancak ona döndürüleceksiniz.


246. Mûsâ'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin
mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, "Bize bir hükümdar
gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. O, "Ya üzerinize savaş
farz kılındığı halde, savaşmayacak olursanız?" demişti. Onlar,
"Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz
halde Allah yolunda niye savaşmayalım" diye cevap vermişlerdi. Ama
onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler.
Allah zalimleri hakkıyla bilendir.


247. Peygamberleri onlara, "Allah size Tâlût'u hükümdar olarak
gönderdi" dedi. Onlar, "O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz
hükümdarlığa ondan daha lâyığız. Ona zenginlik de verilmemiştir"
dediler. Peygamberleri şöyle dedi: "Şüphesiz Allah onu sizin üzerinize
(hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı." Allah mülkünü
dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.


248. Peygamberleri onlara şöyle dedi: "Onun hükümdarlığının
alameti size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu
ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından
kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış
kimselerseniz bunda şüphesiz, sizin için kesin bir delil vardır."


249. Tâlût ordu ile hareket edince, "Şüphesiz Allah sizi bir
ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu
tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka." dedi.
İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla
beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) "Bugün bizim
Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok." dediler. Allah'a
kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı
verdiler: "Allah'ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük
topluluklar vardır. Allah sabredenlerle beraberdir".


250. (Tâlût'un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya
gelince şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır,
ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
nida_ül islam
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
nida_ül islam


Mesaj Sayısı : 611
Kayıt tarihi : 17/12/07

BAKARA SURESİ Empty
MesajKonu: Geri: BAKARA SURESİ   BAKARA SURESİ EmptySalı Haz. 24, 2008 3:12 pm

251. Derken, Allah'ın izniyle onları bozguna
uğrattılar. Davud, Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve
hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah'ın; insanların bir
kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah,
bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir.


252. İşte bunlar Allah'ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak
okuyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş
peygamberlerdensin.


253. İşte peygamberler! Biz onların bir kısmını bir kısmına üstün
kıldık. İçlerinden, Allah'ın konuştukları vardır. Bir kısmının da
derecelerini yükseltmiştir. Meryemoğlu İsa'ya ise açık deliller verdik
ve onu Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi,
bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık deliller
geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler.
Onlardan inananlar da vardı, inkar edenler de. Yine Allah dileseydi,
birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin Allah dilediğini yapar.


254. Ey iman edenler! Hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve
hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak
verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkar edenler ise zalimlerin
ta kendileridir.


255. Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Diridir,
kayyumdur. Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki
her şey, yerdeki her şey onundur. İzni olmaksızın onun katında şefaatte
bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri
(yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar onun ilminden, kendisinin
dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü bütün
gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene
hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek ona güç gelmez. O,
yücedir, büyüktür.


256. Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice
ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak
bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir,
hakkıyla bilendir.


257. Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan
aydınlığa çıkarır. Kafirlerin velileri ise tâğuttur. (O da) onları
aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir.
Orada ebedî kalırlar.


258. Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp
böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani
İbrahim, "Benim Rabbim diriltir, öldürür." demiş; o da, "Ben de
diriltir, öldürürüm" demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, "Şüphesiz Allah
güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir" deyince, kâfir
şaşırıp kaldı. Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.


259. Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan
kimseyi görmedin mi? O, "Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek
(acaba)?" demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı,
sonra diriltti ve ona sordu: "Ne kadar (ölü) kaldın?" O, "Bir gün veya
bir günden daha az kaldım" diye cevap verdi. Allah şöyle dedi: "Hayır,
yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz
bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret
belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları
bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Kendisine
bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: "Şimdi, biliyorum ki;
şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter."


260. Hani İbrahim, "Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini
göster" demişti. (Allah ona) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır
(inandım) ancak kalbimin tatmin olması için" demişti. "Öyleyse, dört
kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir
parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak
gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet
sahibidir."


261. Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak
bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah
dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.



262. Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının
peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab'leri
katında mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar
üzülmeyeceklerdir de.


263. Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir
sadakadan daha hayırlıdır. Allah her bakımdan sınırsız zengindir,
halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).


264. Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde
insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi,
sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın.
Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı
şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu
gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah
kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.


265. Allah'ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak
mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yüksekçe bir yerdeki
güzel bir bahçenin durumu gibidir ki, bol yağmur alınca iki kat ürün
verir. Bol yağmur almasa bile ona çiseleme yeter. Allah, yaptıklarınızı
hakkıyla görendir.


266. Herhangi biriniz ister mi ki, içerisinde her türlü meyveye
sahip bulunduğu, içinden ırmaklar akan, hurma ve üzüm ağaçlarından
oluşan bir bahçesi olsun; himayeye muhtaç çocukları var iken ihtiyarlık
gelip kendisine çatsın; derken bağı ateşli (yıldırımlı) bir kasırga
vursun da orası yanıversin? Allah düşünesiniz diye size âyetlerini
böyle açıklıyor.

267.Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır.

268.
Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayasızlığı
emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet vadediyor.
Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.


269. Allah hikmeti7 dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse,
şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri
anlar.


270. Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.



271. Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları
gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve
günahlarınızdan bir kısmına da keffaret olur. Allah yaptıklarınızdan
hakkıyla haberdardır.


272. Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah,
dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz
içindir. Zaten siz ancak Allah'ın rızasını kazanmak için harcarsınız.
Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size
tastamam ödenir.


273. (Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde
dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı
(dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları
yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz
hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.


274. Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda
harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükafatları vardır. Onlara
korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir


275. Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi
kalkarlar. Bu, onların, "Alış veriş de faiz gibidir" demelerinden
dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan
böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden
vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah'a
kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar
cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır.


276. Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah hiçbir günahkâr nankörü sevmez.



277. Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru
kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku
yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.


278. Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve eğer
gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın.


279. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi
bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, ana paralarınız sizindir. Böylece
siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size
haksızlık etmiş olur.


280. Eğer borçlu darlık içindeyse ona eli genişleyinceye kadar
mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız,
sizin için daha hayırlıdır.


281. Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah'a döndürülüp
götürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı verilecek
ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.


282. Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize
borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın.
Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her
şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da
yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir
şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen,
veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle
yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki
erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri
unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler
çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun,
borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete
daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha
elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret
olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alış-veriş
yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar
verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir
davranış olur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah size öğretiyor.
Allah her şeyi hakkıyla bilendir.


283. Eğer yolculukta olur da bir yazıcı bulamazsanız, o zaman
alınmış rehinler yeterlidir. Eğer birbirinize güvenirseniz kendisine
güvenilen kimse emanetini (borcunu) ödesin ve Rabbi Allah'tan sakınsın.
Bir de şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse şüphesiz onun kalbi
günahkârdır. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.


284. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. İçinizdekini
açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de
dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah'ın gücü her şeye
hakkıyla yeter.


285. Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti,
mü'minler de (iman ettiler). Her biri; Allah'a, meleklerine,
kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: "Onun
peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz." Şöyle de
dediler: "İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama
dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır."


286. Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar.
Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır.
(Şöyle diyerek dua ediniz): "Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi
sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi
ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri
yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın.
Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."









Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
 
BAKARA SURESİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DELPHIN :: HAK DİN İSLAM :: DUA - AYET - HADİS :: KUR'AN-I KERİM MEALİ-
Buraya geçin:  
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar