DELPHIN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DELPHIN


 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
İstatistik
Konu Yazan GöndermeTarihi
Paz Ağus. 30, 2009 5:57 am
Perş. Haz. 18, 2009 2:24 pm
C.tesi Haz. 13, 2009 3:42 pm
Cuma Haz. 12, 2009 11:53 pm
C.tesi Mayıs 30, 2009 5:34 am
C.tesi Mayıs 30, 2009 4:47 am
Cuma Mayıs 22, 2009 5:16 pm
C.tesi Mayıs 16, 2009 8:34 am
Perş. Mayıs 14, 2009 6:55 pm
C.tesi Mayıs 09, 2009 10:04 am
Çarş. Mayıs 06, 2009 12:49 pm
Ptsi Mayıs 04, 2009 2:29 pm
Cuma Nis. 24, 2009 9:10 am
Cuma Nis. 24, 2009 5:57 am
C.tesi Nis. 11, 2009 11:47 am
Cuma Nis. 03, 2009 4:35 pm
Paz Mart 29, 2009 11:22 am
Salı Mart 17, 2009 2:18 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:15 pm
Salı Mart 10, 2009 11:49 am

 

 ARAF SÛRESİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
nida_ül islam
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
nida_ül islam


Mesaj Sayısı : 611
Kayıt tarihi : 17/12/07

ARAF SÛRESİ Empty
MesajKonu: ARAF SÛRESİ   ARAF SÛRESİ EmptySalı Haz. 24, 2008 3:58 pm

Euzu billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanir rahim



1. Elif Lâm Mîm Sâd.



2. Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve mü'minlere
öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir
sıkıntı olmasın.


3. Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!



4. Nice memleketleri helak ettik. Onlara azabımız gece uykusuna dalmışken, yahut gündüz istirahat halinde iken gelmişti.



5. Azabımız kendilerine geldiğinde, "(Biz bunu hak ettik.)
Gerçekten biz zalimler olmuştuk" demekten başka söyleyecekleri
kalmamıştı.


6. Kendilerine peygamber gönderilenlere mutlaka soracağız.Peygamberlere de elbette soracağız.



7. Andolsun, onlara (yaptıklarını) tam bir bilgi ile anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değiliz.



8. O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.



9. Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse işte onlar âyetlerimize
haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır.


10. Andolsun, size yeryüzünde imkan ve iktidar verdik. Sizin için
orada birçok geçim imkanları da yarattık. Ama siz ne kadar az
şükrediyorsunuz!


11. Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da
meleklere, "Adem için saygı ile eğilin" dedik. İblisten başka hepsi
saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.


12. Allah, "Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne
alıkoydu?" dedi. (O da) "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten
yarattın. Onu ise çamurdan yarattın" dedi.


13. Allah, "Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük
taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın" dedi.


14. Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."



15. Allah da, "Sen süre verilenlerdensin" dedi.



16. Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin
ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde
elbette oturacağım."


17. "Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından,
sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden
(kimse)ler bulamayacaksın."


18. Allah dedi ki: "Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan.
Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme
doldururum."


19. "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden
yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz."


20. Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini
onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbiniz size
bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedi kalacaklardan
olmayasınız diye yasakladı."


21. "Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim" diye de onlara yemin etti.



22. Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan
tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini
cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri onlara, "Ben size bu
ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?"
diye seslendi.


23. Dediler ki: "Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi
bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz."


24. Allah dedi ki: "Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan).
Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır."


25. Allah dedi ki: "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız."



26. Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve
süslenecek elbise verdik. Takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma)
elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah'ın
rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara
verdik).


27. Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için,
elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi
de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi
görürler. Şüphesiz biz şeytanları, iman etmeyenlerin dostları
kılmışızdır.


28. Çirkin bir iş işledikleri vakit, "Biz atalarımızı bunun
üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: "Şüphesiz,
Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah'ın üzerine
mi atıyorsunuz?"


29. De ki: "Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi
(ona) doğrultun. Dini Allah'a has kılarak ona ibadet edin. Sizi
başlangıçta yarattığı gibi (yine ona) döneceksiniz."


30. Allah bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık layık
oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi.
Kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlardı.


31. Ey Ademoğulları! Her mescitde ziynetinizi takının (güzel ve
temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri
sevmez.


32. De ki: "Allah'ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı
kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında mü'minler içindir.
Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için
âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz."


33. De ki: "Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı,
haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi
Allah'a ortak koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri
söylemenizi haram kılmıştır."


34. Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.



35. Ey Âdemoğulları! İçinizden size benim âyetlerimi anlatan
Peygamberler gelir de her kim Allah'a karşı gelmekten sakınır ve halini
düzeltirse, artık onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.


36. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine
yediremeyenlere gelince işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi
kalacaklardır.


37. Kim, Allah'a karşı yalan uyduran veya onun âyetlerini
yalanlayanlardan daha zalimdir? İşte onlara kitaptan (kendileri için
yazılmış ömür ve rızıklardan) payları erişir. Sonunda kendilerine melek
elçilerimiz, canlarını almak için geldiğinde, "Hani Allah'ı bırakıp
tapınmakta olduğunuz şeyler nerede?" derler. Onlar da, "Bizi yüzüstü
bırakıp kayboldular" derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine
şahitlik ederler.


38. Allah şöyle der: "Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan
toplulukları ile birlikte ateşe girin." Her topluluk (arkasından gidip
sapıklığa düştüğü) yoldaşına lanet eder. Nihayet hepsi orada toplandığı
zaman peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için, "Ey
Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver"
derler. Allah der ki: "Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır.
Fakat bilmiyorsunuz."


39. Öncekiler sonrakilere, "Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz
yoktur. Artık kazanmış olduğunuz şeylere karşılık, azabı tadın" derler.



40. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine
yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve
iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları
işte böyle cezalandırırız.


41. Onlar için cehennem ateşinden döşek, üstlerinde de cehennem
ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.


42. İman edip salih ameller işleyenlere gelince -ki biz kişiye
ancak gücünün yettiğini yükleriz- işte onlar cennetliklerdir. Onlar
orada ebedi kalıcıdırlar.


43. Biz onların kalplerinde kin namına ne varsa söküp attık.
Altlarından da ırmaklar akar. "Hamd, bizi buna eriştiren Allah'a
mahsustur. Eğer Allah'ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş
olamazdık. Andolsun Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler"
derler. Onlara, "İşte yaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine varis
kılındığınız cennet!" diye seslenilir.


44. Cennetlikler cehennemliklere, "Rabbimizin bize va'dettiğini
biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va'd ettiğini gerçek buldunuz mu?"
diye seslenirler. Onlar, "Evet" derler. O zaman aralarında bir
duyurucu, "Allah'ın laneti zalimlere!" diye seslenir.


45. Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkar edenlerdir.



46. İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur A'râf üzerinde de
bir takım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini
simalarından tanımaktadırlar. Cennetliklere, "Selam olsun size!" diye
seslenirler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu
ummaktadırlar.


47. Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, "Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma" derler.



48. A'râftakiler simalarından tanıdıkları bir takım adamlara da
seslenir ve şöyle derler: "Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz
kibir size bir yarar sağladı!"


49. "Sizin, ‘Allah bunları rahmete erdirmez' diye yemin
ettikleriniz şunlar mı?" (Sonra cennetliklere dönerek) "Haydi, girin
cennete. Size korku yok. Siz üzülecek de değilsiniz" derler.


50. Cehennemlikler de cennetliklere, "Ne olur, sudan veya Allah'ın
size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimize akıtın" diye
çağrışırlar. Onlar, "Şüphesiz, Allah bunları kafirlere haram kılmıştır"
derler.


51. Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya hayatı da
kendilerini aldatmıştı. İşte onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl
unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkar edip durdularsa biz de onları
bugün öyle unuturuz.


52. Andolsun biz onlara, bilerek açıkladığımız bir kitabı, inanan
bir toplum için bir yol gösterici ve rahmet olarak getirdik.


53. Onlar ise ancak, ("Görelim bakalım!" diyerek) Kur'an'ın
bildirdiği sonucu (te'vilini) bekliyorlar. Onun bildirdiği sonuç gelip
çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Gerçekten
Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizim için
şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek de
yaptıklarımızdan başkasını yapsak?" Gerçekten onlar kendilerine yazık
etmişlerdir. (İlah diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü
bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır.


54. Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı
evrede) yaratan ve Arş'a1 kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip
eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi
olarak yaratan Allah'tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız
O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın şanı yücedir.


55. Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.



56. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.
Allah'a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz,
Allah'ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.


57. O, rüzgarları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir.
Nihayet rüzgarlar ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde
(yi diriltmek) için sevk ederiz de oraya suyu indiririz. Derken onunla
türlü türlü meyveleri çıkarırız. İşte ölüleri de öyle çıkaracağız. Ola
ki ibretle düşünürsünüz.


58. (Toprağı) iyi ve elverişli beldenin bitkisi, Rabbinin izniyle
bol ve bereketli çıkar. (Toprağı) kötü ve elverişsiz olandan ise,
faydasız bitkiden başkası çıkmaz. Şükredecek bir toplum için biz
âyetleri işte böyle değişik biçimlerde açıklıyoruz.


59. Andolsun, Nûh'u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de,
"Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka hiçbir ilah
yoktur. Şüphesiz ben sizin adınıza büyük bir günün azabından
korkuyorum" dedi.


60. Kavminin ileri gelenleri, "Biz seni açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz" dediler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
nida_ül islam
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
nida_ül islam


Mesaj Sayısı : 611
Kayıt tarihi : 17/12/07

ARAF SÛRESİ Empty
MesajKonu: Geri: ARAF SÛRESİ   ARAF SÛRESİ EmptySalı Haz. 24, 2008 3:59 pm

61. (Nûh onlara) şöyle dedi: "Ey kavmim! Bende
herhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, Âlemlerin Rabbi tarafından
gönderilmiş bir peygamberim."


62. "Ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size
nasihat ediyorum. Sizin bilmediğiniz şeyleri de Allah tarafından gelen
vahiy ile biliyorum."


63. Sizi uyarması ve sizin de Allah'a karşı gelmekten sakınıp
rahmete ulaşmanız için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden
size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?


64. Derken kavmi onu yalanladı. Biz de onu ve gemide onunla
beraber bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda
boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler.


65. Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u peygamber olarak gönderdik.
Onlara, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için ondan başka hiçbir
ilah yoktur. Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" dedi.


66. Kavminin ileri gelenlerinden inkar edenler dediler ki:
"Şüphesiz, biz seni akıl kıtlığı içinde görüyoruz. Biz senin mutlaka
yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz."


67. Hûd şöyle dedi: "Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben
âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim."


68. "Rabbimin vahyettiklerini size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım."



69. "Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla
Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?
Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi ve
sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı. Allah'ın nimetlerini
hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz."


70. Onlar, "Sen bize tek Allah'a ibadet edelim, atalarımızın
ibadet edegeldiklerini bırakalım diye mi geldin? Eğer doğru
söyleyenlerden isen haydi bizi tehdit ettiğin azabı bize getir"
dediler.


71. Hûd, "Artık size Rabbinizden bir azap ve öfke inmiştir.
Allah'ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve
babalarınızın uydurduğu bir takım isimler (düzmece tanrılar) hakkında
mı benimle tartışıyorsunuz? Öyleyse (başınıza geleceği) bekleyin! Ben
de sizinle beraber bekleyenlerdenim!" dedi.


72. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri tarafımızdan bir
rahmetle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların
ise kökünü kestik.


73. Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i Peygamber olarak
gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için ondan
başka bir ilah yoktur. Gerçekten size Rabbinizden (benim peygamber
olduğumu gösterecek) açık bir delil geldi. İşte size bir mucize olarak
Allah'ın şu devesi... Bırakın onu da Allah'ın mülkünde yesin, içsin.
Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolu bir azap yakalar."


74. "Hatırlayın ki Allah Âd kavminden sonra, sizi onların yerine
getirdi ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Yerin ovalarında köşkler
kuruyor, dağları oyup evler yapıyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini
anın da yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."


75. Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri, küçük görülüp
ezilen inanmışlara, "Siz, Salih'in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir
peygamber olduğunu (sahiden) biliyor musunuz?" dediler. Onlar da, "Biz
şüphesiz onunla gönderilene inananlarız" dediler.


76. Büyüklük taslayanlar, "Şüphesiz biz sizin inandığınız şeyi inkar edenleriz." dediler.



77. Nihayet deveyi kestiler, Rablerinin emrine karşı geldiler ve
"Ey Salih! Sen eğer (dediğin gibi) peygamberlerden isen, haydi bizi
tehdit ettiğin azabı getir" dediler.


78. Derken, onları o kuvvetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.



79. Artık Salih onlardan yüz çevirdi ve "Andolsun, ben size
Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size nasihatta bulundum. Fakat
siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz" dedi.


80. Lût'u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle
demişti: "Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi
mi yapıyorsunuz?"


81. "Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz."



82. Kavminin cevabı ise sadece, "Çıkarın bunları memleketinizden!
Güya onlar kendilerini fazla temiz tutan insanlar!..." demek oldu.


83. Bunun üzerine biz de onu ve karısı dışında aile fertlerini kurtardık. Karısı ise azab içinde kalanlardan oldu.



84. Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık." Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu.



85. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb'ı peygamber olarak
gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için ondan
başka hiçbir ilah yoktur. Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir.
Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların mallarını eksiltmeyin.
Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin. İnananlar
iseniz bunlar sizin için hayırlıdır."


86. "Bir de, tehdit ederek Allah'ın yolundan O'na iman edenleri
çevirmek, Allah'ın yolunu eğri ve çelişkili göstermek üzere her yol
üstüne oturmayın. Hatırlayın ki, siz az (ve güçsüz) idiniz de o sizi
çoğalttı. Bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!?"


87. . "Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilen gerçeğe
inanmış, bir kısmı da inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü
verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."


88. Şuayb'ın kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler
ki: "Ey Şuayb! Andolsun, ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da
mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız."
Şuayb, "İstemesek de mi?" dedi.


89. "Allah bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra eğer ona
dönersek mutlaka Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah'ın
dilemesi olmadıkça sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey
değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Biz yalnız Allah'a
tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet.
Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın."


90. Şuayb'ın kavminden inkar eden ileri gelenler dediler ki: "(Ey
ahali!) Andolsun ki eğer Şuayb'a uyarsanız o takdirde mutlaka siz zarar
edenler olursunuz."


91. Derken, onları o korkunç sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.



92. Şuayb'ı yalanlayanlar sanki orada hiç yaşamamışlardı. Şuayb'ı
yalanlayanlar var ya, asıl ziyana uğrayanlar onlar oldu.


93. (Şuayb) onlardan yüzçevirdi ve dedi ki: "Ey kavmim! Andolsun,
ben size Rabbimin vahyettiklerini ulaştırdım. Size nasihat de ettim.
Şimdi ben, inkarcı bir topluluğa nasıl üzülürüm?"


94. Biz hiçbir memlekete bir peygamber göndermedik ki (karşı
çıkmaktan vazgeçip) yalvarıp yakarsınlar diye ora halkını yoksulluk ve
sıkıntıya uğratmış olmayalım.


95. Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk
ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip):
"Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı" dediler. Biz
de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık.


96. Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah'a karşı
gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice
bereketler (in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de
kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.


97. Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?



98. Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?



99. Yoksa Allah'ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah'ın tuzağından emin olamaz.



100. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara şu gerçek
apaçık belli olmadı mı ki, biz dileseydik onları da (öncekiler gibi)
günahları yüzünden cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz
de onlar hakkı işitmezler.


101. İşte memleketler! Onların haberlerinden bir kısmını sana
anlatıyoruz. Andolsun, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişti.
Fakat onlar daha önce yalanladıklarına inanacak değillerdi. Allah
kafirlerin kalplerini işte böyle mühürler.


102. Biz onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulmadık. Ama
gerçekten onların çoklarını yoldan çıkmış kimseler bulduk.


103. Sonra onların ardından Mûsâ'yı, apaçık mucizelerimizle
Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber olarak gönderdik de
onları (mucizeleri) inkar ettiler. Bak, bozguncuların sonu nasıl oldu.


104. Mûsâ dedi ki: "Ey Firavun! Şüphesiz ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim."



105. Bana, Allah'a karşı sadece gerçeği söylemem yaraşır. Ben size
Rabbinizden açık bir delil (mucize) getirdim. Artık İsrailoğullarını
benimle gönder.


106. Firavun, "Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen" dedi.



107. Bunun üzerine Mûsâ asasını yere attı. Bir de ne görsünler, apaçık bir ejderha.



108. Elini (koynundan) çıkardı. Bir de ne görsünler o, bakanlar için, bembeyaz olmuş.



109. Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: "Şüphesiz bu adam usta bir sihirbazdır."



110. "Sizi yerinizden çıkarmak istiyor." Firavun ileri gelenlere, "Öyle ise siz ne düşünüyorsunuz?" dedi.



111. Onlar şöyle dediler: "Mûsâ'yı ve kardeşini (bir süre) beklet
(haklarında bir işlem yapma) ve şehirlere toplayıcılar yolla."


112. "Bütün usta sihirbazları (toplayıp) sana getirsinler."



113. Sihirbazlar Firavun'a geldiler. "Galip gelenler biz olursak mutlaka bize bir mükafat vardır, değil mi?" dediler.



114. Firavun, "Evet. Üstelik siz (ücretle de kalmayacaksınız) mutlaka benim en yakınlarımdan olacaksınız" dedi.



115. (Sihirbazlar), "Ey Mûsâ!" Ya önce sen at, ya da önce atanlar biz olalım" dediler.



116. (Mûsâ), "Siz atın" dedi. Bunun üzerine onlar (ellerindekini)
atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Büyük
bir sihir yaptılar.


117. Biz de Mûsâ'ya, "Elindeki değneğini at" diye vahyettik. Bir
de ne görsünler o, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.


118. Böylece hak yerini buldu ve onların yapmış oldukları şeylerin hepsi boşa çıktı.



119. Artık orada yenilmişler ve küçük düşmüşlerdi.



120. Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.



121. "Âlemlerin Rabbine iman ettik" dediler.



122. "Mûsâ ve Hârûn'un Rabbine."



123. Firavun, "Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha!" dedi.
"Şüphesiz bu halkını oradan çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir
tuzaktır. Göreceksiniz!"


124. "Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama
keseceğim, sonra da (ibret olsun diye) sizin tümünüzü elbette
asacağım."


125. Dediler ki: "Biz mutlaka Rabbimize döneceğiz."



126. "Sen sırf, Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde iman ettiğimiz
için bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve
müslüman olarak bizim canımızı al."


127. Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: "Sen
(sihirbazları cezalandıracaksın da) Mûsâ'yı ve kavmini, bu ülkede fesat
çıkarsınlar, seni ve ilahlarını terk etsinler diye bırakacak mısın?"
Firavun, "Biz onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ
bırakacağız. Biz onların üzerinde ezici bir güce sahibiz?" dedi.


128. Mûsâ kavmine, "Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz
yeryüzü Allah'ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç
Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır" dedi.


129. Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de bize işkence edildi,
geldikten sonra da." Mûsâ, "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak
edecek ve sizi bu yerde (Mısır'da) egemen kılıp, nasıl davranacağınıza
bakacaktır" dedi.


130. Andolsun biz, Firavun ailesini, öğüt alsınlar diye yıllarca süren kıtlık ve ürün eksikliği ile cezalandırdık.



131. Fakat onlara iyilik geldiği zaman, "Bu bizimdir, (biz çalışıp
kazandık)" derler. Eğer başlarına bir kötülük gelirse Mûsâ ve
beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. İyi bilin ki onların
uğursuzluk sebebi ancak Allah katında (yazılı)dır. Fakat çokları
bilmezler.


132. Dediler ki: "Bizi büyülemek için her ne getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz."



133. Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına
tufan, çekirge, ürün güvesi (haşerât), kurbağalar ve kan gönderdik.
(Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim
oldular.


134. Üzerlerine azap çökünce, "Ey Mûsâ! Rabbinin sana verdiği söz
uyarınca bizim için dua et. Eğer azabı üzerimizden kaldırırsan, mutlaka
sana inanacağız ve İsrailoğullarını seninle birlikte elbette
göndereceğiz" dediler.


135. Fakat erişecekleri bir süreye kadar biz azabı üzerlerinden kaldırınca hemen yeminlerini bozarlar.



136. Bu yüzden onlardan intikam aldık. Âyetlerimizi yalanlamaları
ve onları umursamamaları sebebiyle kendilerini denizde boğduk.


137. Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrailoğullarını),
toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz yerin doğu ve batı taraflarına
mirasçı kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, onların
sabretmeleri karşılığında gerçekleşti. Firavun ve kavminin yaptıklarını
ve (özenle kurup) yükselttiklerini yerle bir ettik.


138. İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine ait
putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları, "Ey Mûsâ! Onların
kendilerine ait ilahları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilah
yapsana" dediler. Mûsa şöyle dedi: "Şüphesiz siz cahillik eden bir
kavimsiniz."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
nida_ül islam
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
nida_ül islam


Mesaj Sayısı : 611
Kayıt tarihi : 17/12/07

ARAF SÛRESİ Empty
MesajKonu: Geri: ARAF SÛRESİ   ARAF SÛRESİ EmptySalı Haz. 24, 2008 4:00 pm

139. Şüphesiz bunların (din diye) içinde bulundukları şey yok olmaya mahkumdur. Yapmakta olduklarının hepsi batıldır."



140. "Sizi âlemlere üstün kılmış iken, Allah'tan başka ilah mı araştırayım size?"



141. Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştık. Onlar size en kötü
işkenceyi uyguluyorlardı. Oğullarınızı öldürüyor, kadınlarınızı sağ
bırakıyorlardı. Bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.



142. Mûsâ'ya otuz gece süre belirledik, buna on (gece) daha
kattık. Böylece Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı. Mûsâ
kardeşi Hârûn'a, "Kavmim arasında benim yerime geç ve yapıcı ol. Sakın
bozguncuların yoluna uyma" dedi.


143. Mûsa, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona
konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah
da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o
yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi dağa tecelli
edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni
eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların
ilkiyim” dedi.


144. (Allah) "Ey Mûsâ! Vahiylerim ve konuşmamla seni insanlar
üzerine seçkin kıldım. Öyleyse sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol"
dedi.


145. Mûsâ için, Tevrat levhalarında her şeye dair bir öğüt ve her
şeyin bir açıklamasını yazdık ve ona şöyle dedik: "Şimdi onları
kuvvetle tut, kavmine de emret. Onları en güzeliyle alsınlar
(uygulasınlar). Yakında size fasıkların yurdunu göstereceğim."


146. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden
uzaklaştıracağım. (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler.
Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler
onu (hemen)yol edinirler. Bu, onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve
onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.


147. Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri
boşa çıkmıştır. Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını çekerler.


148. Mûsâ'nın kavmi onun (Tur'a gitmesinin) ardından, ziynet
eşyalarından, böğürmesi olan bir buzağı heykeli (yaparak ilah)
edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlara hiçbir yol
göstermediğini görmediler mi? (Böyle iken) onu (ilah) edindiler de
zalim kimseler oldular.


149. İsrailoğulları (yaptıklarına) pişman olup, gerçekten sapmış
olduklarını görünce, "Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa,
mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz" dediler.


150. Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak döndüğünde, "Benden
sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrini beklemeyip
acele mi ettiniz?" dedi. (Öfkesinden) levhaları attı ve kardeşinin
saçından tuttu, onu kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) "Ey
anamoğlu" dedi, "Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni
öldürüyorlardı. Sen de bana böyle davranarak düşmanları sevindirme.
Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma."


151. (Mûsâ), "Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bizi kendi
rahmetine sok. Sen merhametlilerin en merhametlisisin" dedi.


152. Buzağıyı ilah edinenlere mutlaka (ahirette) Rablerinden bir
gazab, dünya hayatında ise bir zillet erişecektir. İşte biz
iftiracıları böyle cezalandırırız.


153. Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman
(larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden)
sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.


154. Mûsâ'nın öfkesi dinince (attığı) levhaları aldı. Onların
yazısında Rableri için korku duyanlara bir hidayet ve bir rahmet vardı.



155. Mûsâ, kavminden, belirlediğimiz yere gitmek için yetmiş adam
seçti. Onları sarsıntı yakalayınca (bayıldılar). Mûsâ, "Ey Rabbim!
Dileseydin onları da beni de bundan önce helak ederdin. Şimdi içimizden
bir takım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helak mı
edeceksin? Bu sırf senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi
saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen bizim velimizsin.
Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen bağışlayanların en hayırlısısın"
dedi.


156. "Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü
biz sana varan doğru yola yöneldik." Allah şöyle dedi: "Azabım var ya,
dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır.
Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekatı verenlere ve âyetlerimize
inananlara yazacağım."


157. Onlar, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları
Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder,
onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve
pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri
kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler
ve ona indirilen nura (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa
erenlerdir.


158. (Ey Muhammed!) De ki: "Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve
göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın hepinize gönderdiği
peygamberiyim. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür.
O halde Allah'a ve O'nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere
iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız."


159. Mûsâ'nın kavminden (insanları) hak ile doğru yola ileten ve onunla adaletli davranan bir topluluk da vardı.



160. Biz onları on iki kabile halinde topluluklara ayırdık. (Tîh
sahrasında susuzluktan sıkılan) kavmi Mûsâ'dan su istediğinde biz ona,
"Asânı taşa vur" diye vahyettik. (Vurunca) taştan on iki pınar
fışkırdı. Herkes (kendi) su içeceği yeri bildi. Üzerlerine bulutu da
gölgelik yaptık ve onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Size
rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve temiz olanlarından yiyin"
(dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine
zulmediyorlardı.


161. O zaman onlara denilmişti ki: "Şu memlekete yerleşin. Orada
dilediğiniz gibi yiyin ve ‘Hıtta (Ya Rabbi, bizi affet)' deyin. Kentin
kapısından eğilerek tevazu ile girin ki biz de sizin hatalarınızı
bağışlayalım. İyilik edenlere daha da fazlasını vereceğiz."


162. Onlardan zulmedenler hemen sözü, kendilerine söylenenden
başka şekle soktular. Biz de zulmetmelerine karşılık üzerlerine gökten
bir azab gönderdik.


163. Ey Muhammed ! Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının
durumunu sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi
aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın
akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı.
İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk.


164. Hani onlardan bir topluluk demişti ki: "Siz Allah'ın helak
edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere)
öğüt veriyorsunuz?" Onlar da, "Rabbinize bir mazeret beyan etmek için,
bir de belki Allah'a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)"
demişlerdi.


165. Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca biz de kötülükten
alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları
sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık.


166. Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara "aşağılık maymunlar olun" dedik.



167. Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en
kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. Şüphesiz
Rabbin, elbette cezayı çabuk verendir. Şüphesiz O çok bağışlayandır,
çok merhamet edendir.


168. Biz onları yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık.
Onlardan iyi kimseler vardır. İçlerinden öyle olmayanları da vardı.
Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler ile
sınadık.


169. Derken, onların ardından yerlerine Kitab'a (Tevrat'a) varis
olan (kötü) bir nesil geldi. Şu geçici dünyanın değersiz malını alır ve
"(nasıl olsa) biz bağışlanacağız" derlerdi. Kendilerine benzeri bir mal
gelse onu da alırlar. Allah hakkında, gerçek dışında bir şey
söylemeyeceklerine dair onlardan Kitap'ta söz alınmamış mıydı? Onun
içindekileri okumamışlar mıydı? Halbuki Allah'a karşı gelmekten
sakınanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hiç düşünmüyor musunuz?


170. Kitaba sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğru kılanlara
gelince, şüphesiz biz, iyiliğe çalışan (erdemli) kimselerin mükafatını
zayi etmeyiz.


171. Hani dağı sanki bir gölgelikmiş gibi onların üstüne
kaldırmıştık da üzerlerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:) "Size
verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılın ve onun içindekileri hatırlayın ki,
Allah'a karşı gelmekten sakınasınız" demiştik.


172. Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sulplerinden
zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, "Ben
sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da, "Evet, şahit olduk (ki
Rabbimizsin)" demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, "Biz bundan
habersizdik" dememeniz içindir.


173. Yahut, "Bizden önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlar. Biz
onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi bâtılcıların işlediği yüzünden
bizi helak mı edeceksin?" dememeniz içindir.


174. Hakka dönsünler diye işte âyetleri böylece ayrı ayrı açıklıyoruz.



175. Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp da
şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan
kimsenin haberini onlara anlat.


176. Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o
dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu
köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi
haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi
yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki
düşünsünler.


177. Âyetlerimizi yalan sayan ve ancak kendilerine zulmeden bir kavmin durumu ne kötüdür!



178. Allah kimi doğru yola iletirse, odur doğru yolu bulan.
Kimleri de saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridir.



179. Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da
bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup
da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar
hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta
kendileridir.


180. En güzel isimler Allah'ındır. O'na o güzel isimleriyle dua
edin ve O'nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar
yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.


181. Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır.



182. Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz.



183. Ben onlara mühlet veririm. Şüphesiz benim tuzağım çetindir.



184. Onlar düşünmediler mi ki (çok iyi tanıdıkları, kendileriyle
içiçe yaşamış olan) arkadaşlarında (Peygamber'de) delilikten eser
yoktur. O ancak apaçık bir uyarıcıdır.


185. Onlar göklerdeki ve yerdeki sınırsız hükümranlık ve nizama,
Allah'ın yarattığı her şeye, ecellerinin yaklaşmış olabileceğine hiç
bakmadılar mı? Peki bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?


186. Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse
yoktur. Allah onları azgınlıkları içinde bırakır, bocalayıp dururlar.


187. Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: "Onun
bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya
çıkaracaktır. O göklere de, yere de ağır basmıştır. O size ancak
ansızın gelecektir." Sanki senin ondan haberin varmış gibi sana
soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat
insanların çoğu bilmiyorlar."


188. De ki: "Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir
fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım
daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben
inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim."


189. Allah sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur
bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi
hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği
ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı
bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler.


190. Fakat Allah onlara iyi ve sağlıklı bir çocuk verince de,
Allah'ın kendilerine verdiği çocuk konusunda ona ortaklar koşarlar.
Allah onların ortak koştukları şeylerden yücedir.


191. Hiçbir şeyi yaratamayan, kendileri yaratılan şeyleri Allah'a ortak mı koşuyorlar?



192. Halbuki onlar (edindikleri ilahlar) ne onlara yardım edebilirler, ne de kendilerine yardım edebilirler.



193. Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar. Onları çağırsanız da, sussanız da sizin için birdir (sonuç alamazsınız).



194. Allah'ı bırakıp tapındıklarınızın hepsi sizin
gibi(yaratılmış) kullardır. Eğer doğru söyleyenler iseniz haydi hemen
onları çağırın da size cevap versinler (duanıza icabet etsinler).


195. Onların yürüyecek ayakları mı var? Yahut tutacak elleri mi
var? Veya görecek gözleri mi var, ya da işitecek kulakları mı var? De
ki: "Haydi, çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun da bana göz
açtırmayın bakalım!"


196. Çünkü benim velim, Kitab'ı (Kur'an'ı) indiren Allah'dır. O, bütün salihlere velilik eder.



197. Allah'tan başka taptıklarınızın ise size yardım etmeğe güçleri yetmez. Onlar kendilerine de yardım edemezler.



198. Eğer onları, doğru yola çağırırsanız işitmezler. Sen onların sana baktıklarını görürsün, halbuki onlar görmezler.



199. Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.



200. Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah'a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.



201. Şüphe yok ki Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine
şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah'ı
hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar.


202. Şeytanlara kardeş olanlara gelince, şeytanlar onları azgınlığın içine çekerler, sonra da bundan hiç geri durmazlar.



203. (Ey Muhammed!) Onlara (istedikleri) bir âyet getirmediğin
zaman (alay ederek) derler ki: "Onu (da) bir yerlerden derleyip
toplasaydın ya." De ki: "Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene
uymaktayım. Bu (Kur'an âyetleri) Rabbinizden gelen basiretlerdir (Gönül
gözlerini aydınlatan nurlardır.) İman edecek bir topluluk için bir
hidayet kaynağı ve bir rahmettir."


204. Kur'an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.



205. Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.



206. Şüphesiz Rabbin katındaki (melek)ler O'na ibadet etmekten
büyüklenmezler. O'nu tespih ederler ve yalnız O'na secde ederler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
 
ARAF SÛRESİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DELPHIN :: HAK DİN İSLAM :: DUA - AYET - HADİS :: KUR'AN-I KERİM MEALİ-
Buraya geçin:  
Bedava forum kurmaya hazir misin ? | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar