DELPHIN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DELPHIN


 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
İstatistik
Konu Yazan GöndermeTarihi
Paz Ağus. 30, 2009 5:57 am
Perş. Haz. 18, 2009 2:24 pm
C.tesi Haz. 13, 2009 3:42 pm
Cuma Haz. 12, 2009 11:53 pm
C.tesi Mayıs 30, 2009 5:34 am
C.tesi Mayıs 30, 2009 4:47 am
Cuma Mayıs 22, 2009 5:16 pm
C.tesi Mayıs 16, 2009 8:34 am
Perş. Mayıs 14, 2009 6:55 pm
C.tesi Mayıs 09, 2009 10:04 am
Çarş. Mayıs 06, 2009 12:49 pm
Ptsi Mayıs 04, 2009 2:29 pm
Cuma Nis. 24, 2009 9:10 am
Cuma Nis. 24, 2009 5:57 am
C.tesi Nis. 11, 2009 11:47 am
Cuma Nis. 03, 2009 4:35 pm
Paz Mart 29, 2009 11:22 am
Salı Mart 17, 2009 2:18 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:15 pm
Salı Mart 10, 2009 11:49 am

 

 Gezegenler Hakkında Tüm Bilgiler!MARS

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ugly_lord
Admin
Admin
ugly_lord


Erkek Mesaj Sayısı : 193
Yaş : 35
Kayıt tarihi : 13/12/07

Gezegenler Hakkında Tüm Bilgiler!MARS Empty
MesajKonu: Gezegenler Hakkında Tüm Bilgiler!MARS   Gezegenler Hakkında Tüm Bilgiler!MARS EmptySalı Tem. 01, 2008 4:25 pm

Gezegenler Hakkında Tüm Bilgiler!MARS Mars

Dünya-Ay sisteminden sonra sıra, bizim için her zaman özel bir konuma
sahip olan, kızıl gezegen Mars'a geldi. Şu anda içinde bulunduğumuz
yüzyılda bile, Mars'ta gelişmiş bir hayat olabileceği düşünülüyordu ve
Marslılardan gelen sinyallerle ilgili hikayeler oldukça ciddiye
alınıyordu. Sonra bu fikirden vazgeçilmek zorunda kalındı; ancak
Mars'ın çeşitli bitkilere sahip olabileceği iddiası sürdürüldü.

Şimdi daha çok şey biliyoruz. İnsansız ilk uzay aracı Mars'ın
yakınından geçtiğinde gezegenle ilgili fikirlerimizi değiştirmek
zorunda kaldık. Aslında hâlâ Mars'ın tamamen temiz olduğundan emin
değiliz; ancak elimizdeki kanıtlar öyle gösteriyor. Konuya bazı
olguları belirterek ve sayılar vererek girelim.

Mars'ın etrafında dönmekte olduğu Güneş'ten ortalama uzaklığı
228.000.000 kilometredir. Eliptik yörüngesi oldukça dış merkezli
olduğundan, Güneş ile arasında ki mesafe çok değişkendir. Bu uzaklık,
Mars günöte noktasındayken yaklaşık 248.000.000 km; günberi
noktasındayken ise yaklaşık 208.000.000 km kadardır. Bunun, 687 gün
süren Mars yılı içinde yer alan mevsimler üzerindeki etkisi büyüktür.
Eksenel eğimi bizimkine çok yakın olduğundan (24* ; Dünya'nınki ise
23,5*), Marsta Dünya'da olduğu gibi güney yarım kürede yaz mevsimi
gezegenin Güneş'e en yakın olduğu zamanlarda yaşanır. Dolayısıyla güney
yarım kürede yaz, kuzey yarım küreye göre daha kısa ve sıcak; kış daha
uzun ve soğuk geçer. Beklenildiği üzere Mars biraz serindir. Sıcak bir
yaz gününde ekvatordaki sıcaklık 10*C'a (50*F) kadar çıkabilir; ancak
herhangi bir Mars gecesi, Dünya'daki bir kutup gecesinden daha soğuk
geçer. Yani termometre Güneş batmadan çok önce donma noktasının altına
düşmüş olacaktır. Eksenel dönme süresi 24 saat 37 dakika 22,6
saniyedir. Bu değeri böylesine kesin bir şekilde bulabilmemizin nedeni,
yüzey şekillerinin açık bir şekilde görülebilmesi sonucu Mars'ın
dönüşünü rahatlıkla izleyebilmemizdir. Gezegenin yüzeyine yumuşak iniş
yapan ilk uzay sondalarından yani Vikinglerden beri, Mars'ın bir günü,
sol olarak tanımlanmaktadır.

Mars yaklaşık 780 günlük aralıklarla karşı-konuma gelir. Mart 1997'de
ve Nisan 1999'da karşı konuma geldi. Ancak Mars'ın yörüngesinin
dışmerkezli oluşu karşı-konumların hepsinin aynı olmasını beraberinde
getirir. Sözgelimi, 1988'deki Karşı-konum Mars günberi noktasının
yakınındayken yani Dünya'dan uzaklığı 58.400.000 km kadarken
gerçekleşti. Ama 1995'tekinde günötede, Dünya'dan en az 101.000.000 km
uzakta olmuştur. Mars, Dünya'ya 1988'deki gibi yakın bir noktadayken,
gökyüzündeki cisimlerin neredeyse hepsinden (Güneş Ay ve Venüs’ü hariç
tutarsak hepsinden) daha parlak olur. Ama karşı-konum sonrasında Kutup
Yıldızı gibi ikinci kadirden bir gök cismi olarak görülür. Elimizde
1917 yılında Mars’ın aşırı parlak olduğuna dair bilgiler var. Hatta o
kadar ki insanlar kırmızı bir kuyruklu yıldızın Dünya'ya çarpmak üzere
olduğu gibi yanlış bir kanıya kapılarak alarma geçmişler.

Teleskopla bakıldığında Mars'ın, Ay'ın dolunaydan önceki ve sonraki
evrelerine benzer şekilde görüldüğü gözlemlenebilir. Hiçbir zaman yarım
ya da hilal olmaz, daha doğrusu bu evreler Dünya'dan görülmez.

Gök bilimi ölçütlerine göre bize yakın sayılabilecek olan Mars'ın
gözlemlenmesi düşünüldüğü kadar kolay değildir. Öncelikle çok küçüktür.
Çapı 6790 km kadardır; bu da Dünya ile Ay arasında bir büyüklük
anlamına gelir. Yakın bir karşı-konumda olmadığı sürece, yüzeyindeki
şekilleri ayrıntılı olarak sadece büyük teleskoplar kullandığımızda
görebiliriz. Zaten Uzay Çağı öncesinde çok çeşitli tartışmalara yol
açması da bu yüzdendir.

Ay'ın atmosferi yoktur; ancak Dünya, göreli olarak büyük olan kütlesi
ve yüksek kurtulma hızı sayesinde kalın bir atmosfer tutabilmektedir.
Mars'ın atmosferinin ince olduğu tahmin ediliyordu, nitekim öyle olduğu
saptandı; ama yine de astronomların 1965'tan önce umduğundan bile daha
seyrek olduğu görüldü. Hiçbir zaman Dünya üzerinde yaşayan yaratıklar
gibi, yani bize benzer canlıların, Mars'ta nefes alabileceği yönünde
ciddi bir iddia olmamıştı. Bilim kurgu yazarlarınca çok sık kullanılan
Marslıların, değişik ve alışılmadık bir görüntüleri olduğu
varsayılmıştı.

Mars Venüs'ten, görünebilir yüzey şekillerinin keskin hatlı ve bariz
oluşu ile ayrılır. Onları ilk olarak, 1659 gibi eski bir tarihte
Hollandalı gök bilimci Christiaan Huygens çizmiştir. Yaptığı V biçimli
koyu renkli şekil kolayca tanınır. O şekil bugün Syrtis Major ismiyle
anılmaktadır. Yüzeyin büyük bir kısmı kırmızıyken kutup bölgeleri
-kutup takkeleri olarak anılan kısım- beyazdır.

İlk Mars haritaları on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında çizilmiştir.
1870'li yıllara gelindiğinde yapılmış olan haritalar oldukça başarılı
sayılırdı; ayrıca bu haritalarda yüzey şekillerine son derece hoş
isimler verilmişti. Genel kanı karanlık bölgelerin deniz; kırmızı
bölgelerin ise kara olduğu yönündeydi. Onlar gezegeni gözlemleyen gök
bilimcilerin isimleri verildi. Sözgelimi, Madler Kıtası, Lassel Arazisi
gibi. Daha sonra 1877'de İtalya gök bilimci Giovanni Virgino
Schiaparelli, Milan'ın açık açık gökyüzü altında, kullandığı 22
santimlik mercekli teleskop ile bir dizi gözlem yaptı ve terminolojiyi
değiştirdi. Beer Kıtası, Lockyer Arazisi ve diğerleri gitti, yerlerini
Solis Lacus, Chryse, Utopia ve Margaritifer Sinus aldı. Üçgen şeklin
adı Syrtis Major olmuştu.

Yine o tarihlerde, Mars atmosferinin denizlerin varlığına izin
vermeyecek kadar ince ve kuru olduğunu saptamıştık. Karanlık bölgelerin
şu anda bitkilerle kaplı olan eski deniz yatakları veya bataklık
oldukları yönünde iddialar vardı. Schiaparelli tüm yüzey şekillerini
dikkatli bir şekilde çizmişti; ama haritasında ne olduklar anlaşılmayan
bazı şekiller de vardı. Aşı boyası kırmızısı çölleri boydan boya geçen,
İtalyanca canali adını verdiği düz çizgiler yapmıştı. Ancak bu sözcük
İngilizce'ye gerçek anlamı olan oyuk (channel) olarak değil, yanlış bir
şekilde kanal (canal) olarak çevrilince, ünlü Mars kanalları söylemi
ortaya çıkmış oldu. Schiaparelli'nin haritasının çok garip bir
görüntüsü vardı. Kanal ağı neredeyse simetrik bir yapıya sahipti; tüm
bunların üstüne Schiaparelli bir de bazı kanalların yanında onlarla
tamamen aynı birer kanal daha uzandığını söyleyince herşey daha da
karıştı.

Bir süre boyunca bu kanalları gören başka kimse çıkmadı. Ancak1886
yılında, Perrotin ve Thollon adlı iki fransız gözlemci Nice'teki güçlü
teleskop vasıtasıyla onları gördüklerini iddia ettiler. Kanallar bir
anda herkesin ilgi odağı haline geldi. Schiaparelli bile onların
oluşumları konusunda şüpheci bir tutum sergilerken zengin bir Amerikalı
olan Percival Lowell kendinden çok emindi. Lowell, Arizona Flagstaff'ta
gezegeni gözlemlemek için özel olarak bir gözlemevi kurdurmuştu.
1895'ten ölümüne yani 1916'ya kadar yüzlerce çizim yapmıştı.
Çizimlerinde doğal yollardan oluşması imkânsızmış gibi duran bir kanal
sistemi görülüyordu. Lowell, bunun Marslılar tarafından buzlarla kaplı
kutuplardan, ekvatora yakın kuru bölgelere su taşıma amacıyla yapılmış
sunî bir sulama ağı olduğundan emindi. Hatta şöyle yazacak kadar da
ileri gitmişti: "Mars'ta şu ya da bu tür canlıların yaşıyor olduğu, o
canlıların ne olduklarının bilinmediği kadar açık."


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ugly_lord
Admin
Admin
ugly_lord


Erkek Mesaj Sayısı : 193
Yaş : 35
Kayıt tarihi : 13/12/07

Gezegenler Hakkında Tüm Bilgiler!MARS Empty
MesajKonu: Geri: Gezegenler Hakkında Tüm Bilgiler!MARS   Gezegenler Hakkında Tüm Bilgiler!MARS EmptySalı Tem. 01, 2008 4:25 pm

Lowell gözlemlerini yaparken 60 santimlik bir mercekli teleskop kullanıyordu. Türünün en gelişmiş örneklerinden biriydi.

Her şey Lowell ve kanal sisteminin varlığına inanan diğerlerinin
yaptığı çizimlere bağlıydı. Çizimler gerçeği göstermekteyse Mars'ta
hayat var demekti. Ama ne yazık ki durumun böyle olmadığını biliyoruz.
Kanalların net hiçbir fotoğrafı çekilemedi. Tek görülen şey, insan
elinden çıkmışa benzemeyen garip biçimli şekillerdi. Sorun 1965 yılında
Mars'ın yakınından geçen ilk uzay aracının gönderdiği yakın plan
fotoğraflar sayesinde çözüldü. Mars üzerinde kanal olarak
adlandırabileceğimiz herhangi bir şey yoktu. Sadece basit bir göz
aldanmasıydı. Aslında bu pek de şaşırtıcı değil; yani görüş sınırlıyken
ayrıntılı bir çalışma yapma çabası sonucu ortaya böyle şeyler
çıkabiliyor. Ayrıca şu da bir gerçek ki pek çok bakımdan büyük bir adam
olan Lowell, güvenilir bir gözlemci değilmiş. Lowell, bu çizgili
şekilleri sadece Mars üzerinde değil Merkür, Venüs ve Jüpiter üzerinde
de gördüğünü öne sürüyordu.

Buradan çıkarılması gereken bir ders var. Bir kişi Mars üzerinde kanal
sistemi gördüğünü öne sürdükten sonra birçok başka gözlemci de
kanalları görmeye başladı (Ya da gördüklerini sandılar). 15 santimlik
gibi küçük teleskoplarla yapılmış gözlemlere dayanan kanal çizimleri
bile yapıldı. Oysa 15 santimlik bir teleskopla Mars'ın yüzey
şekillerini görme imkânı,imkansız denecek kadar azdır. Demek ki insanın
görmeyi ümit ettiği şeyi görmesi çok daha kolay.

Uzay araçlarının gönderdiği verilere dayanan modern bir harita ile
yüzey şekillerinin hatlarının Lowell'ın kanal haritasıyla
karşılaştırılacak olursa hiçbir benzerlik bulunamayacaktır.

Diğer taraftan belirtmem gerekir ki Mars sadece uygun konumda olduğu
zaman gözlemlenebilecek pek çok ayrıntı vardır. Ancak büyütme oranı çok
yüksek olan aletlere ihtiyaç duyulur. Bu da amatör gözlemcinin sahip
olduğu aletlerden yalnızca yılın birkaç ayında yararlanabileceği
anlamına gelir.

1965'ten yani başarıyla sonuçlanan ilk Mars uçuşundan önce bile koyu
renkli bölgelerin bitkilerle kaplı olduğu düşünülüyordu. Herkes
bitkilerin çok karmaşık bir yapıları konusunda hemfikirdi; ancak çok az
kişi varlıklarından kuşkulanıyordu. İkna edici bir iddia da Kuzey
İrlanda'da yaşayan Estonyalı gök bilimci Ernst Öpik tarafından öne
sürülmüştü. Öpik'in iddiasına göre – ki oldukça doğrudur-, kırmızı
çöller çok tozluydu ve buralarda sık sık toz fırtınaları çıkıyordu.
Dolayısıyla eğer koyu renkli bölgelerde yaşayan herhangi bir bitki
varsa tozla baş edebilecek türden olmalıydı; yoksa kısa zamanda üzeri
kaplanırdı. Çöller kumlu değillerdi; daha çok demir oksit veya demir
silkat gibi minerallerle kaplı gibi görünüyorlardı. Bu da Mars'ın çok
paslı bir dünya olduğu anlamına geliyordu.

Kutup takkeleri de inceleme konusuydu. Mars mevsimlerine bağlı olarak
büyüyüp küçülüyorlardı. Kış boyunca son derece parlak ve belirgin
olurlarken, yazın görülmeyecek kadar küçülüyorlardı. Genel kanı onların
ince bir kırağı tabakası olduğu yönündeydi. Ancak kuru buz (katı karbon
dioksit) nedeniyle ortaya çıktıklarını savunan bir görüş de vardı. Bir
de, Mars atmosferinin esas olarak nitrojenden oluştuğu ve yüzey
basıncının 87 milibar kadar olduğu tahmin ediliyordu. Bu değer, Dünya
üzerindeki Everest Tepesi'nin yüksekliğinin iki katı kadar bir
yükseklikte görülebilecek basınca eşitti. Mars'ta dağlar olduğunu
gösteren işaret yoktu; yüzeyin hiçbir yerde aşırı bir yükseltinin
bulunmadığı dalgalı bir yapısı olduğu düşünülüyordu.

Mariner 4,Cape Canaveral Hava Üssü'nden 20 Kasım 1964 günü fırlatıldı
14 Temmuz 1965'te Mars'ın 9500 km kadar yakınından geçti. Bu geçişiyle
de birkaç gün içinde neredeyse tahminleri çürüttü. Atmosfer
beklenildiğinden de daha inceydi. Yüzey basıncı her yerde on milibardan
düşüktü ki, bu neredeyse bizim laboratuar boşluğu olarak kabul
ettiğimiz değerdir. Ana element ise nitrojen değil karbon dioksitti.
Koyu renkli bölgelerin hepsi alçak değildi; söz gelişi Syrtis Major
yüksek bir platoydu. Ayrıca bitki örtüsüyle de kaplı değillerdi. Mars
rüzgârlarını kaldırdığı kırmızı tozun altında, daha koyu renkli olan
yüzey görünüyordu. Kutup takkelerinin beyazlığına gerçekten de buz
neden oluyordu. Ama bu buz, su buzu ve karbon dioksit buzunun bir
karışımıydı; ayrıca basit yüzey tabakası olmaktan uzak bir şekilde
kalındı. En önemli şeylerden biri de Mars'ın kraterli bir yapıya sahip
olmasıydı. Bu şekliyle Dünya'dan çok Ay'a benzediği söylenebilirdi.

1969'da fırlatılan Mariner 6 ve 7 de bu sonuçları doğruladı. Bu arada
başarısız olan bazı Rus araçları da oldu (Ruslar bugün bile Mars
konusunda şanssızlar; aslında onların çok daha zor bir hedef olan
Venüs’e ulaşabildikleri göz önüne alınırsa bu durum çok garip) Sonra
1971’de Mariner 9, Mars yörüngesine oturtuldu ve çalıştığı bir yıl
boyunca bize birçok –tam 7329 adet- mükemmel resim gönderdi. Böylece
Mars’taki volkanları, kanyonları, uçurumları, ovaları ve oyukları ilk
kez görmüş olduk.

Yüzey şekilleri arasında en yüksek mevkiyi, en büyüklerinin Olimpus
Dağı olduğu volkanlara vermeliyiz. Bu dağ 24 km yüksekliğindedir;
tepesinde 85 km çapında bir zirve krateri bulunmaktadır; taban uzunluğu
ise yaklaşık 600 kilometredir. Ayrıca Tharsis Yaylası'nda bulunan sıra
dağları oluşturan üç büyük volkan daha vardır. Bunlar, Pavonis, Arsia
ve Ascraeus Dağları'dır. Bu yüzey şekillerinin hepsi Dünya'dan
görülebilir.

Mars'ta bir de Valles Marineris gibi kanyonlar vardır. Valles
Marineris'in toplam uzunluğu 4500 kilometreyi bulur; genişliğinin 600
kilometreye ve derinliğinin 7 kilometreye kadar çıktığı görülür. Bu
haliyle Colorado'daki Büyük Kanyon'u gölgede bırakır.

Mars'ın iki yarım küresi birbirine benzemez. Gezegenin güney kesimi
daha yüksektir; daha kraterli bir yapıdadır ve daha eskidir. Ancak yine
bu yarım kürede Hellas ve Argyre adlı iki derin ve düzgün şekilli havza
vardır. Kuzey yarım küre ise güneye göre daha genç, daha alçak ve daha
az kraterli bir yapıdadır. Tharsis Yaylası'nın bir kısmı da buradadır.
Gezegenin üzerindeki en koyu renkli bölge olan Syrtis Major, ekvatorun
hemen kuzeyindedir. Daha kuzeyde karanlık bir bölge daha vardır; bu
üçgen biçimli şekil Acidalia Planitia'dır.

Eski dere yataklarına benzeyen bazı şekillerde vardır. Hatta
ortalarında adalar olanlarına bile rastlanır. Bu da geçmişteki Mars'ın,
kalın atmosferi ve akarsularıyla bugünkünden daha sevimli ve sıcak bir
yer olduğunu gösteriyor. Kutup takkeleri de birbirinden farklıdır.
Güney kutbundaki takke, üstünde karbon dioksit buzunun bulunduğu su
buzu ile kaplıdır. Kuzey kutbundaki karbon dioksit örtünün yaz
ortalarında kalktığı ve alttaki su buzunun görünür hale geldiği olur.
Mars'ın eksenel eğikliği bizimki kadar olduğundan ve güney yarımkürede
yaz mevsimi gezegen günberi noktasının yakınlarındayken yaşandığından
güney yarım kürede hüküm süren iklim kuzeydekinden farklıdır.

Bir sonraki adım 1975'te, iki Viking uzay aracının Mars'a
gönderilmesiyle atıldı. Viking 1, Haziran 1976'da; Viking 2 ise aynı
yılın Ağustos ayında gezegene vardılar. Bu iki uzay sondası da bir
orbitlerden ve bir iniş aracından oluşuyordu. Orbiter, gezegenin
çevresinde yörüngeye oturuluyor ve hem harita çalışmalarında
kullanılıyor hem de yedek olarak tutuluyordu. İniş aracı ise
paraşütlerin ve roket freninin yardımıyla yavaşça gezegenin yüzeyine
iniyordu. İki Viking de başarılı oldu. İlk araç, ekvatorun kuzeyinde
bulunan Chryse'ye inerken ikincisi daha kuzeydeki bir ova olan
Utopia'ya indi. İkisi de kırmızı, kayalık manzaranın hâkim olduğu son
derece güzel fotoğraflar gönderdiler. Gökyüzü birçok kişinin olacağını
zannettiği gibi koyu mavi değil pembeydi. Sıcaklık ise çok düşüktü.
Chryse'de sıcaklık hiçbir zaman -13*C'ın (-24*F) üzerine çıkmıyordu;
üstelik Utopia daha dondurucuydu. Rüzgâr orta şiddetteydi. Herhangi bir
hayat belirtisi olup olmadığını anlamak üzere çöllerden örnekler alınıp
araca götürülerek incelendi. Sonucun çok kesin olduğunu iddia edemeyiz;
ama yaşayan herhangi bir canlı olduğuna dair hiçbir belirti bulunamadı.
Bu durumda Mars'ta -en azından şu an için- hayat olmadığı söylenebilir.
Yani anlayacağınız, Percival Lowell'ın kanal inşa eden akıllı
Marslıları henüz çok uzakta.

Diğer taraftan, hatırlarsanız, geçmişte akan sular bulunduğuna dair
kanıtlarımız olduğunu da söylemiştik. Bu durumdan Mars iklimlerinin çok
değişken olduğu sonucu çıkarılabilir. Üstelik büyük olasılıkla
gezegenin kabuğunun çok altında olmayan bir yerde buz bulunuyor. Bu da
Mars'ın Ay;'dan farklı olarak, oluşumundan beri kuru olmadığı anlamına
geliyor. Ayrıca geçmişte yaşanmış sel baskınlarının izleri de
görülüyor. Bu bilgilerin ışığında Mars'ta bir zamanlar hayat olduğu;
ama şimdi bu hayatın ya bilinmeyen nedenlerle yok olduğunu ya da uzun
bir kış uykusuna yattığını söyleyebiliriz. Kesin bir yanıt bulmak ancak
Mars'tan alınan örneklerin kapsamlı bir incelemeden geçirilmesiyle
mümkündür. Mars'ta fosil bulunma olasılığını iddia etmiyorum ama
kesinlikle bulunmuyor da diyemem.

1993 yılında gönderilen son uzay sondası Mars Observer, gezegene iniş
yapmadı. Onun görevi onun görevi yüzey haritalarımızın genişletilmesini
sağlamaktı. Ayrıca Hubble Uzay Teleskopu sayesinde de ayrıntılı ve
muhteşem fotoğraflar elde ettik. Peki bütün bunları göz önünde tutarsak
Dünya'dan gözlem yapmanın bir anlamı kalmamıştır diyebilir miyiz?

Diyemeyiz, çünkü Mars sürekli değişen bir gezegendir. Öncelikle, bulut
fenomeni olarak adlandırılan oluşumlar vardır. Diğer oluşumlardan ayrı
bir şekilde bir arada duran bulutlara çok sık rastlanır. Bu bulutlar,
geniş bir alanı etkileyen toz fırtınalarından farklıdırlar. Ne zaman ve
nerede ortaya çıkacakları belli olmaz; ancak onları izlemek çok
önemlidir. Böylece Mars'taki hava koşulları konusunda daha fazla bilgi
edinebiliriz. Karanlık ve parlak alanların sınırlarındaki değişimleri
ve ayrıca kutup takkelerinin büyüyüp küçülmelerini not etmek son derece
önemlidir. Son olarak Mars volkanlarının sönmüş olduklarından nasıl
emin olabiliriz? Kanıtlanması olanaksız bir iddia ama; büyük bir
volkanik patlama gerçekleşse büyük bir olasılıkla ilk fark edecek olan
kişi, uygun aletler sahip bir amatör olacaktır . Sonuçta gezegende pek
fazla değişiklik olmayacaktır, ama hiç olmayacak da denemez.

Mars'ın Phobos ve Deimos adlarında iki uydusu vardır. İkisi de 1877'de
Asaph Hall tarafından yürütülen uzun bir çalışma sonucu keşfedilmiştir.
Küçük ve şekilsizdirler. Phobos, 27 x 22,5 x 19 km büyüklüğündeyken
Deimos topu topu 9,5 x 11 x 14,5 km kadardır. Mariner 9 ve
Vikingorbitleri tarafından yakın plan fotoğrafları çekilmiştir. Sonuçta
ikisinin de kraterli bir yapıya sahip oldukları anlaşılmıştır.
Phobos'un üzerinde 5 km çapında bir krater olduğu görülmüştür. Eğer bu
krater bir göktaşı çarpması sonucunda oluştuysa Phobos parçalanmaktan
ucuz kurtulmuş demektir. Bu minik arkadaşlar bizim Ay'ımıza hiç
benzemezler; zaten onlar büyük bir ihtimalle, bir zamanlar küçük
gezegenlerken Mars tarafından yakalanmış ve onun uydusu haline
gelmişlerdir.

Mars yüzeyinin 5800 km kadar yukarısında hareket eden Phobos'un dolanım
süresi 7 saat 39 dakikadır; bu da bir Mars solünden daha kısadır.
Gezegen üzerindeki bir gözlemci,Phobos'un batıdan doğduktan 4,5 saat
sonra doğudan battığını görecektir; üstelik uydu bu sırada yeniden
dolun olana kadar olan evrelerin yarısından fazlasını geçirecektir.
Görülebilir olduğu iki doğuş arasında geçen süre 11 saatten biraz fazla
olacaktır. Mars yüzeyinden yaklaşık 20.00 km yukarıda dolanan Deimos'un
dolanım süresi ise 30.25 saattir. Bu, iki buçuk sol boyunca ufuk
çizgisinin üzerinde kalacağı anlamına gelir. Geceleri pek ışık
yaydıkları söylenemez. Mars'tan bakıldığında Phobos, Ay'ın Dünya'dan
göründüğünün üçte biri; Deimos ise dokuzda biri kadar görünecektir.
Ufkun üstünde bulundukları sürenin büyük bir kısmında Mars'ın
gölgesinde olacaklardır. Ayrıca Deimos'un evrelerini çıplak gözle
görmek pek kolay olmayacaktır. Güneş tutulmasına neden olmazlar ama sık
sık Güneş ile Mars'ın arasından geçerler. Phobos bir Mars yılı içinde
1300 kere Güneş'in önünden geçer; bu yolculuğu yirmi saniye kadar
sürer. Yörüngeleri, gezegenin ekvatoruyla aynı düzlemde olduğundan
hiçbir zaman Mars yüzeyindeki yüksek enlemlere çıkamazlar.

Bu iki gök cismi son derece soluktur; ayrıca bir de Mars'ın parlaklığı
içinde kalırlar. 38 santimlik aynalı teleskopla tutulumlarda kullanılan
bir tür göz merceği kullanılırsa ikisi de görülebilir, ama pek de kolay
olmaz. Bir gün doğal uzay istasyonları olarak kullanılabilirler; ama
kütle çekimleri ihmâl edilebilecek kadar düşük olduğundan onlara inmek,
bir rıhtıma yanaşmak gibi zor olacaktır.

Bazı kişiler için Mars hayal kırıklığı yarattı. Çeşitli bitkilerin ve
hatta yeraltı kaynak sularının bulunduğu canlı bir dünya bekleyenler
karşılarında volkanik bir çöplük buldular. Ama yine de Mars, Güneş
sistemindeki gezegenler arasında en cana yakın olanıdır. İnsanlı uzay
araştırmalarımız için bir sonraki hedefin o olması gerektiği de çok
açıktır. Bana önümüzdeki yüzyılın ilk yarısı içinde bir Mars üssü
kurulacakmış gibi geliyor. Ancak olasılığı daha yüksek olan bir şey var
ki o da Mars'a ayak basacak ilk adamın doğmuş olduğu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Gezegenler Hakkında Tüm Bilgiler!MARS
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DELPHIN :: UZAY & BİLİNMEYENLER-
Buraya geçin:  
Forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar