DELPHIN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DELPHIN


 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
İstatistik
Konu Yazan GöndermeTarihi
Paz Ağus. 30, 2009 5:57 am
Perş. Haz. 18, 2009 2:24 pm
C.tesi Haz. 13, 2009 3:42 pm
Cuma Haz. 12, 2009 11:53 pm
C.tesi Mayıs 30, 2009 5:34 am
C.tesi Mayıs 30, 2009 4:47 am
Cuma Mayıs 22, 2009 5:16 pm
C.tesi Mayıs 16, 2009 8:34 am
Perş. Mayıs 14, 2009 6:55 pm
C.tesi Mayıs 09, 2009 10:04 am
Çarş. Mayıs 06, 2009 12:49 pm
Ptsi Mayıs 04, 2009 2:29 pm
Cuma Nis. 24, 2009 9:10 am
Cuma Nis. 24, 2009 5:57 am
C.tesi Nis. 11, 2009 11:47 am
Cuma Nis. 03, 2009 4:35 pm
Paz Mart 29, 2009 11:22 am
Salı Mart 17, 2009 2:18 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:15 pm
Salı Mart 10, 2009 11:49 am

 

 Büyük Veteriner Ebu Bekr İbn Bedreddin El-Baytar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ultrAslan
Admin
Admin
ultrAslan


Erkek Mesaj Sayısı : 1864
Location : İstanbul
Kayıt tarihi : 04/04/08

Büyük Veteriner Ebu Bekr İbn Bedreddin El-Baytar Empty
MesajKonu: Büyük Veteriner Ebu Bekr İbn Bedreddin El-Baytar   Büyük Veteriner Ebu Bekr İbn Bedreddin El-Baytar EmptySalı Tem. 01, 2008 5:38 pm



Büyük Veteriner Ebu Bekr İbn Bedreddin El-Baytar

Safvet SENİH









Ebu Bekr, Memlük sultanı En-Nasır Nasır'üddin Muhammed b. Kalaûn
(1293–1341) zamanında yaşamış, ortaçağın ve İslâm medeniyetinin en
büyük veteriner hekimidir. Ebu Bekr'in babası Bedreddin El-Baytar da
Memlük sarayında veteriner olarak çalışmıştı. Nasır'ın babası Mansur
El-Kalaûn (1279–1290) at aşığı bir hükümdardı. Sonradan meşhur olan
hatta tanınmış Türk hekimlerinin de gidip çalıştığı bimaristanı
(hastane) tesis etmişti. Kalaûn'un oğlu Muhammed Nasır da babası gibi
İlme ve ilim ehline muhabbeti olan bir hükümdardı. Babasının kurduğu
bîmaristanı tamamlamıştı. Nasır hayvan yetiştirilmesine ve ziraata çok
ehemmiyet vermiştir 1298–1340 yılları arasında Ebu Bekr saray
veterineri olarak çalışmıştır. Zaten bütün İslâm devlet adamlarının at
sevgisi fazladır. Sarton bu mevzuda "Zamanımızda, eski günler, bilhassa
İslâm memleketlerindeki kraliyet ahırlarının büyüklüğü tahmin ve
tasavvur edilemez. Birkaç yıl önce (1947'den birkaç yıl Önce) Moraka'da
Meknes'i ziyaretimde 17. asırda Malay İsmail tarafından inşa edilmiş
olan 12 bin at aldığı söylenen ahırların içini ancak otomobille
gezebildim." demekle saraylarda ata gösterilen büyük alâkayı ifade
etmeye çalışmıştır. İşte Ebu Bekr, böyle bir atmosfer içinde yaşamış ve
ilgi çekici vasıfta bir eser vermiştir. Batılı tarihçilerce de devrinin
en iyi veteriner hekimlik kitabı olarak kabul edilen eserinin adı
"Kâmil'üs-Sınaatayn el-Baytara ve'z-Zırtıka"dır. Baytarlık ve zırtıka
hakkındadır. Zırtıka, zartaka'nın cemi (çoğul) şeklidir ve hayvanların
talim-terbiyesi ve diğer işleri demektir.

Gebelik ve doğum mevzuunda gebelik belirtileri iyi anlatılmıştır. Gebe hayvanların bakımı bugüne benzer durumdadır.

Veterinerlikle ilgili beşinci makale otuzdört babtır.

Birinci babtan sonra hastalıklar baştan itibaren vücudun kısımlarına
göre ayrılarak, çok sistematik olarak İncelenmiştir. Göz ve kulak
hastalıkları iyi anlatılmıştır. Burun akıntısı ile seyreden gourme ve
malleus'a (orta kulak kemiği) da dikkat etmiştir. Boğaz ve çene
hastalıklarının başında "sıraca" adı altında malleus ve gourme'ti
anlatırken bu iki hastalığı birbirinden açık bir şekilde ayırmaktadır.
Hiçbir şekilde gourme'nin malleus'a başlangıç olacağından söz
etmemiştir. Çene altında soğuk apselerle beliren malleus'un bacaklarda
da lymphangitislerle (lenf damarları iltihabı) seyrettiğini yazmakla
"deri ruamı"nı da bildirmiştir. Bu satırların 14.ncü yüzyılda yazılmış
olması çok mühimdir, çünkü daha sonraları 16. ncı hatta 17. nci
yüzyılda bile veteriner yazarlar gourme'un eskiyi nce malleus'u
doğurduğunu, deri ruamının ayrı bir hastalık olduğunu, akciğer ruamı
ile alâkasına dikkat etmeden yazmışlardır. Gene çok mühim olan bir
nokta da Ebu Bekr'in malleus'un insanlara geçtiğinden de bahsetmiş
olmasıdır ki, biz en eski olarak buna Ebu Bekr'de rasladık. Hatta 17.
nci yüzyılda yaşamış ve malleus mevzuunda en ileri görüşlere sahip olan
Fransız veterineri Solleysel dahi bundan bahsetmemektedir.

Boyun hastalıkları arasında Ebu Bekr romatizma ve tetanozdan
bahsetmiştir. Omuz topallığından ve arpalamadan bahsetmiştir. Atın diz
ve sinirlerinde hastalıklar başlığı altında exostose, (kemiklerde
çıkıntı) hygroma, (mâyi ihtiva eden kist) hydarthrosse, (eklem
boşluğunda su toplama) tendinitis (kirişlerin İltihabı tendonla-rtn
(kiriş) yara ve kopmaları gibi hastalıklardan bilgi ile bahsetmektedir.

Tırnaklar için Ebu Bekr, "atın esası tırnaktır, tırnak evin temeli
gibidir. Tırnak hastalıkları her hastalıktan daha mühimdir." demekle
modern bir görüşe sahip olduğunu belirtmiştir. Arka bacakların
dizlerden yukarı kısımların patelle (diz kapağı kemiği) takılması,
kalça topallığı, elephantiasis (Fil hastalığı) adı altında lymphangitis
malleosa'ya benzer arazla hastalıklardan bahsetmiştir. Ebu Bekr, bu
bölümlerde ne kendinden önce ne de yüzyıllarca sonrasına (Solleysel'e)
kadar hiçbir yazarla karşılaştırılamayacak kadar mükemmeldir.

Bu büyük yazarın büyük ve üstün eseri üzerinde bizden önce Batılı
yazarlar, Perron'un 1852-1860 yıllarında Fransızcaya yaptığı
tercümesinden faydalanarak incelemeler yapmışlardır.

Ebu Bekr bu eserini, Melik Nasır'a ithaf ettiği için kitabın meşhur ve
maruf ismi: Nasırî'dir. Kitap on makaleye ayrılmıştır. Kitabın birinci
makalesi yirmi kısma ayrılmıştır. Kur'an'dan bazı âyetlerle başlar.
İnsan ve at arasındaki benzerlik ve ayrılıkları ele almış, insan ve
atta burun, nefes borusu, kalb, baş, ciğer, mesane, böbrekler, erkeklik
ve dişilik, kemikler, kıkırdak, sinir, kaslar, deri kılları ve beş duyu
aynıdır, demiştir. Her iki canlı arasında müşterek hastalıklar arasında
kuduz da sayılmaktadır. Birçok ilaçlar her İkisinde de kullanılır. Bazı
durumlarda farklı ilaçlar verilir.

Genital organ hastalıklarına ayrılan bölümde durin (dourine) anlaşılır
semptomlarla bilinmektedir. Metritislerin (rahim iltihabı) sonradan
kısırlık yaptığını doğru olarak yazmıştır.

Bundan sonraki üç bab'da vücudun kuyruk, bel ve karın gibi yerlerindeki
hastalıklar üzerinde durulmuştur. Lumbago, (bel ağrısı) bazı yaralar,
hydrops (safra kesesinin mayi ile dolu şiş hali) ascites, peritonitis
(iltihab sıvısı) exudativa hernia abdominalis ve ventralis harnia
umbilicaIis ve evantrasyon doğru, anlaşılır septomlarla anlatılmıştır.

Üç bab karaciğer, akciğer ve böbrek hastalıklarına ayrılmıştır. Malleus
akciğer hastalıkları arasında yeniden gözden geçirilir; aynı zamanda
burundan fena bir akıntının da geldiğine çok doğru olarak İşaret edilir.

Ebu Bekr, tedavi bölümlerinde başlangıçtan İtibaren yara ve apseler
İçin uygun metotlar kullanır. Kırık, çıkık ve burkulmalarda durum
aynıdır. Omuz ve kalça topallıklarında bugünkü gibi apse de fixation
(tesbit) yapar. Arpalama hastalığı için kan almayı, bacakların soğuk
suya sokulması ve friksiyon gibi bugünde kullanılan uygun tedavi
şekilleri tavsiye edilmiştir.

Prolapsus uteri ve vaginae (rahim ve haznenin dışarı çıkması)
olaylarında dışarı çıkan organ kısımlarını papatya suyu İle yıkadıktan
sonra yeniden yerine yerleştirmekte ve vulvaya alt kısmı açık kalmak
ü-zere dikiş koymaktadır. Daha sonraki günlerde nar kabuğu (sıkıcı) ve
alkol ile lavajlar yapar. Bu tedavi prolapsusun en uygun tedavisidir.
Bazı sancılarda rektal (son barsak) muayeneyi tavsiye ederken bu işteki
tecrübesini göstererek veterinerin tırnaklarını kısa olması gereğine
dikkati çekmektedir.

Ebu Bekr'in en modern olduğu bölüm embriyotomi (ceninin rahimden
çıkarılması) operasyonudur. "Karından yavru ölmüşse çıkamaz. Eğer yavru
yaşamıyor ve bir uzvu çıkmışsa önce o uzuv kesilir, sonra zikrolunacağı
üzere kol uterusa sokularak embriyotomi yapılır. Üstad olan veteriner
elini temizledikten sonra menekşe yağına batırıp kollarını güzelce
yağlar, parmaklan arasına bir ustura alır, kolunu yavaşça uterus'a
(rahim) sokar. Eğer yavru doğru gelmiş de başı önde ise hazır olan
çengelleri gözünün, üst çenesinin ve alt çenesinin kekimlerine
iliştirip azar azar dışarı çekilir. Çekmeden önce kısrağın vaginası
(haznesi) koyungözü otu ve eğrice yonca otunun kaynamış suyu ve menekşe
yağı ile kayganlaştırılır. Ölü yavrunun bütün çıkması için yolların
kaygan olması gerekir. Eğer yavru devrilmiş (dönük) ise veya boynu eğri
olup doğrultulması mümkün değilse önce rastlalanan uzuv kesilir. Bu
kesilen uzuv tam olarak dışarı çıkarıldıktan sonra yavrunun diğer
kısımları dışarıya alınır. Ondan sonra kunduz hayası, kimyon ve tuz
kaynatılmış zeytinyağı ile lavaj yapılır, bunu tekrarlamak gerekir."
Yukarıdaki hülasa edilmiş operasyon tarifinden Ebu Bekr'in bu mevzuda
ne kadar bilgili olduğu görülmektedir.

Kastrasyon (kısırlaştırma) bahsinde de Ebu Bekr çok yeterli bilgi
vermektedir. Bugün dahi kullanılabilecek ateşle veya bıçakla kesme,
döğme ve serbest kastrasyon gibi dört usul tavsiye eder.

Evantrasyon olaylarında çok uygun tedaviler tatbik etmektedir. Başka
hiçbir yerde rastlanamayan bu operasyonu hülasa olarak anlatmak yerinde
olacaktır: Evantrasyona uğrayan hayvan arka üstü yatırılır, ayaklan
yukarı kaldırılır; bu suretle bağırsaklar kolaylıkla yerine
gönderilecektir. Geri gönderilmeden önce bağırsakları ılık alkolle
yıkamalıdır. Sonra karın boşluğuna itilirler. Yarada iç derinin (kas
tabakalarının) uçları yaklaştırılır, kanatlı karıncalarla tutturulur.
Karıncaların bir tanesi ele alınır, arka tarafı sıkılır, bu suretle
karınca ağzını açar. Ağız açılınca iç derinin iki kenarı karıncanın
ağzına verilir, sonra makasla karınca ortasından kesilir, karınca
acıdan eti ısırır. Daha sonra diğer bir karınca alınıp aynı şeyler
tekrarlanır. Yara baştanbaşa karıncaların ağızları ile kapatılır. Her
iki karıncanın aralıkları bir parmak mesafede olmalıdır. Bundan sonra
dış tabaka (deri) pamuk ipliği geçirilmiş iğne ile dikilir. Dikişlerin
araları ikişer parmak olup, aralıklarından hava ve rutubet
çıkabilmelidir. Baştanbaşa dikilince yara uzunluğunca sargı konup üstü
uzun bir bağ ile bağlanmalıdır. Tedavî müddetince, atın yemi yaş ve
soğuk olmalıdır. Hayvan kabız olmamalıdır. Çünkü kontipasyonda
defakasyon (dışkılama) esnasında karnın sıkılmasından dikişler
sökülebilir. Yaraya yakın sakız yakısı vurup üçüncü gün sargı
değiştirilir. Yaraya hurma, zift merhemleri gibi kavuşturucu ilaçlar
sürülür. Evantrasyon tedavî eperasyonu sırasında Ebu Bekr
bağırsakların, karın boşluğuna itilmeden önce, ılık alkolle yıkanmasını
ihmâl etmemiştir. Kas tabakasını dikmek için katgüt yerine gene organik
bir madde olarak karıncaları kullanması ilgi çekicidir. Operasyondan
sonraki diyet de uygundur.

Ebu Bekr, hydrops ascides olaylarında karın boşluğuna biriken sıvıyı
ponksiyon yolu ile boşaltmaktadır. Zamanından çok ileri tedavî
metotları ile dolu olan bu makaleden sonra 9 ncu makalede Ebu Bekr 12
bab'da materia medika ve koteriasyon şekillerinden bahsetmiştir.

"ORTOPEDİ"
Kitabın 10 ncu ve sonuncu makalesi 15 bab'a ayrılmıştır. Ebu Bekr'in en
rahatlıkla yazdığı bölüm burasıdır. İlk bablar çeşitli at nalları, nal
çivileri ve nallama tekniğine ayırmıştır. 360 kadar nal çeşidi
bildiğini yazmaktadır. Bu nallardan büyük bir kısmı ayak hastalık ve
kusurlarında tedavî maksadı ile kullanmaktadır. "Topuk çalma hâlinde
tırnağın dış tarafı iç tarafından daha fazla yontulduktan sonra, topuk
çatan yer düz olan bir nalla orası yükseltilerek nallanır." diyen yazar
bazılarının ökçeleri fazla sıkıştırarak nallamalarının ökçe darlığına
sebeb olduğunu ve daralan ökçenin tırnak çatlaklarını doğurduğunu büyük
bir hazakatle yazmıştır.

Paytak bacaklılık olaylarında iç kenarları daha alçak nalla; ayağın
kavisli (bou-leture) durumlarında ise tendoların kısalmasından tırnak
dik bir pozisyon alır, bunu düzeltmek için ökçeleri düzeltir, alçatır
ve sümbükte gagaları bulunan bir nalla tırnağı nallar ki yalnız bu bile
bize Ebu Bekr'in ortopedi mevzuunda ne kadar modern olduğunu göstermeye
yeterlidir. İtellilik, kronik farbür ve krapo gibi ayak hastalıklarının
tedavilerinde çok uygun nallar kullanmıştır.

Kitabın son bölümünde katır ve merkep nallarından da bahseder.

Bu son makalede Ebu Bekr tarafından verilen bilgilere ne daha önceki
eski Yunan eserlerinde ne de sonraki kitaplarda rastlanmaktadır. 17 nci
hata 18 nci yüzyıldan sonradır ki ayak hastalıklarının nallarla tedavî
ve düzeltme metotları Batıdan veteriner hekimliğine girmiştir.

Netice olarak Ebu Bekr 14.ncü asırda İslâm veteriner hekimliğinin
Avrupa'ya nazaran çok üstün durumunu gösteren, zamanının veteriner
ansiklopedisi diyebileceğimiz pek değerli eseri ile veteriner tarihinde
parlak yer tutmaya hak kazanmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.herkul.org/
 
Büyük Veteriner Ebu Bekr İbn Bedreddin El-Baytar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DELPHIN :: BİYOGRAFİ :: BİLİM ADAMLARI-
Buraya geçin:  
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar