Abbâsilerin en güçlü olduğu devirlerden biridir. Halife Harun Reşid
koca imparatorluğa çeki düzen verir ama Derviş Behlül'e gücü yetmez.
Harun, kardeşinin düzenli bir hayat yaşamasını ister, Behlül ise
ağabeysinin dervişlikten nasiplenmesini diler. Hasılı tatlı bir
çekişmedir sürer, gider. Arifler bunlardan dersler çıkarır, ibretli
menkıbeler derlerler.
Söyledik ya Behlül kendi
halindedir. Kalabalıktan kaçar kuytulara çekilir. Cuma namazlarını bile
kenardaki, köşedeki mescidlerde kılar. Bir zaman sonra fitneciler gelir
ve derler ki "Başkası neyse de sultanım. Ama kardeşinizin burada olması
gerek. Hutbenizi mutlaka dinlemeli ve namazı ardınızda eda etmeli."
-Niye, bu kadar önemli mi?
-Cahil halk kardeşinizin size karşı tavrı olduğunu sanabilir. Böylesine
sevilen birinin muhalif olduğunu düşünebiliyor musunuz? Allah saklasın,
saltanatınız sallandı demektir.
-Peki ne yapmalıyız?
-Onu cebredin, cuma namazlarında mescidinize gelsin.
Ferman iletildiğinde Behlül itiraz etmez. Harun Reşid hutbeye
çıktığında o da herkes gibi dikkatle dinler. Namaza durulduğunda ilk
safta yerini alır. Ancak ikinci rekatın ortasında olmayacak bir şey
yapar. Ansızın selâm verip dışarı çıkar. Şimdi iş öncekinden de
çetrefillidir. Öyle ya halk "Acaba Behlül namazı niye bıraktı" demez mi?
Harun Reşid telâşla Behlül Hazretlerini aratır, buldurur. Kırgın bir
sesle "Mescidden niye ayrıldın?" der, "Hem öyle kıraatteyken çıkıp
gitmek de neyin nesi?"
-Sen iftitâh tekbiri aldığında komşu ülkeye savaş açmayı düşündün mü?
-Düşündüm.
-Fatiha okurken vergileri artırdın, zamlı sure okurken asker topladın.
-Tamam, bunların hepsi doğru.
-Rükûda sefere çıktın, secdede savaşa tutuştun. Tekrar ayağa
kalktığında muzaffer bir komutandın ve kralın güzel kızı ayaklarına
kapandı.
-İyi de, bunların konumuzla alâkası ne?
-Şimdi elini vicdanına koy ve doğruyu söyle sen bunu nikah ettin mi etmedin mi?
-Ettim.
-Ve karı, koca başbaşa kaldınız...
-Kaldık.
-Eee daha ne? Bana da gitmek yakışırdı herhalde.